Bengü Arslan | Bengü Arslan
1
archive,author,author-admin,author-1,ajax_fade,page_not_loaded,,wpb-js-composer js-comp-ver-5.5.2,vc_responsive

Author: Bengü Arslan

Moda Haftasına Damga Vuran Sonbahar Tırnakları

Moda Haftasına Damga Vuran Sonbahar Tırnakları

Paris, New York, Milano ve Londra’da gerçekleşen moda haftasından geriye, tasarımcıların birbirinden güzel ve çılgın tasarımlarının yanında 2016 yılına yön vereceğini düşündükleri oje trendleri de kaldı.

Aşağıda hangi tasarımcının hangi tarzı seçtiğini görebilirsiniz.

1: Kısa Tırnaklar

Kısa tırnaklar_Costello Tagliapietra

2015 ilkbahar/yaz sezonunda en büyük trendlerden biri de kısa tırnaklardı. Bu görünüş özellikle parmaklarını en az yüzleri ve vücutları kadar harika göstermek isteyen çalışan kadınlar için ideal, tırnakları kısa kesmek ve Costello Tagliapietra’da gördüğümüz gibi, sonbahar ve kış mevsimlerinde mavi gibi harika renkler ile boyamak çok kullanışlı. Kısa tırnaklar Nicole Miller, Monique Lhuillier, Ohne Titel ve Rebecca Minkoff’un defilelerinde de hakimdi. Sass & Bide’da tırnaklar önce güzel bir şekilde kesilmiş ve sonra dağınık bir görünüş yaratmak üzere koyu renk bir oje ile boyanarak, saç ve gözlere uyumlu hale getirilmiş. Julien Macdonald ise, Londra Moda Haftasında kısa tırnaklara kan damlatan harika kırmızı tırnaklar ile ayrı bir hava katmış. Sizlerde tırnaklarınızı kısacık yuvarlak kesebilirsiniz, hem daha kullanışlı olmaz mı?

2: Mat Ojeler

mat ojeler_Marissa Webb

Tüm ojeler parlak değil. Bazen mat renkli de olabiliyorlar, bu ilkbahar/yaz döneminin defile şovlarında büyük bir trend idi ve şimdi Ekim’de de moda olmaya devam ediyor. Mat tırnaklar ilginç bir tarz yansıtıyor ve onların üzerine sanat yapmak daha kolay. Ancak, Marissa Webb’in podyumu da dahil olmak üzere bu şovlar herhangi bir parlaklık ve diğer süslemeler olmadan mat bir oje üzerine boyanan renkler ile daha basit bir tarz sunmuşlar. Basitlik, bir kısmı ojesiz elektrik renkli tırnaklar ile işini doğru yapıyor. Mat ojeleri inanılmaz güzel gri üstü gri, mat zemin üzerinde parlak sarmallar ile Antonio Marras’ın defilesinde de gördük. Wes Gordon da basit bir grafik tırnak tasarımı ile mat oje trendine uymuş. Türkiye’de Pastel ve Flormar markalı mat ojeleri deneyebilirsiniz, üzerine altın sarısı Flormar Saten Matte GS02’yi kullanmanızı öneririm.

3: Çekici Ombre Tırnaklar

ombre tırnaklar_Christian Siriano

Ombre kıyafetlerin yanı sıra, ombre saçlar, ombre gölgeler ve hatta ombre rujlar gördük. Şimdi tırnaklarda da ombre trendini görüyoruz, Christian Siriano’nun New York Moda Haftası defilelerinde bu apaçık ortaya çıktı. Tırnaklar tek kelimeyle harikaydı! Proenza Schouler ve Mara Hoffman da 2015 sonbahar ombre tırnak trendinin modern yaratıcı yorumlarını gösterdiler.

4: Beyaz ve Siyah

siyah beyaz_Bibhu Mohaparta

Siyah ve beyaz ya da siyah ve bej birleşimini pek çok kez gördük, ancak siyah ojenin parlak bir renk üzerinde ekstra drama yaratmak üzere kullanıldığı gerçeğinden kaçamadık. Siyah ve beyaz harika bir kombinasyon ve hiçbir moda evi bunu, beyz tırnakların merkezine mükemmel siyah bir çizgi çeken Kenzo’dan daha iyi gösteremez. Siyah ve beyaz Rachel Antonoff’da şarap rengi ve gri ile kombine edilmiş. Bibhu Mohaparta’da ise, beyaz siyah zeminde kontrast yaratmak üzere minik bir benek olarak kullanılmış. Siyah ve beyaz oje en kullanışlı ojelerden, uzun süre kullanmak istiyorsanız O.P.I, Essie, Sally Hansen gibi kaliteli markalardan alışveriş yapmalısınız, fiyatları biraz tuzlu olabilir ancak klasik modası geçmeyen bir oje için ödediğiniz miktara değecektir üstelik Markafoni mağazasında dönem dönem oje butikleri açılıyor. Hatta indirim kodlarım’dan bulacağınız şuna benzer bir Markafoni indirim kodu ile daha da ucuza alışveriş yapabilirsiniz.(Aslında geçen hafta çok iyi bir kampanya vardı ama takip edin tekrar benzer bir butik açılacaktır kesinlikle.)

5: Minimal

minimal_Giamba

Moda Haftası defilelerinde sunulan pek çok tarz makyajdan kıyafetlere kadar minimaldi. 2015’in sonbahar sezonu da bunu takip edecek gibi görünüyor. Pek çoğu tek renkli ve sıkıcı olsa da, diğerleri daha ilginç çizgiler ve tasarımlar ile zenginleştirilmişti. Örneğin, David Koma’da ten rengi ve beyaz ile siyah çizgiler gibi, kontrast renkler tercih edilmişti. House of Holland da ten rengini siyah ile kullanarak, bunları ilginç şeritli tırnak sanatına dönüştürmüştü. Erin Fetherston’da sadece yüzük parmağında basit ten rengi ojeler üzerine altın çapraz çizgiler kullanışmıştı ve ombre dudaklar ile son derece uyumluydu. Suno’da ojesiz tırnaklar beyaz oje kullanılarak iki dik darbe ile süslenmişti ve Cushnie et Ochs koleksiyonuna uyum sağlaması için camgöbeği yeşil ve denizci mavisi renklerde kare motifler tercih etmişti. Giamba ise, gözlerin çevresindeki noktalara uyum sağlaması için tırnaklar üzerinde siyah renkli çeşitli semboller kullanma çılgınlığı göstermişti.

6: Beyaz Yazı Kışa Götürüyor

beyaz kışı yaza götürüyor_Tadashi Shoji

Rachel Zoe’da görülen basit beyaz çılgınlığı da oldukça çekiciydi, bu renk daha genç ve masum görünmenizi sağlıyor. 2015 sonbahar koleksiyonu için Holly Fulton’da görülen harika beyaz tırnakları ekleyin, o garip sekiz köşeli ten rengi güneş gözlükleri ile tarzınızı tamamlayın, böylece kasvetli kış günlerine yaz esintilerini taşıyabilirsiniz. Tadashi Shoji’nin sonbahar koleksiyonu da köpüğe benzer, hafif siluetler ve tırnaklar ile ikili tonlara uyum sağlıyor. Beyaz krem rengini bir sünger ile tırnak uçlarına sürün. Sanki bulutları parmaklarınızda taşıyor gibi görüneceksiniz.

7: Mavi Manikür

mavi manikür_Monique Lhuillier

Bu sene podyumlara mavi renkli göz farkları hakimdi, bu yüzden 2015-2016 sonbahar/kış makyaj trendlerine uymak üzere tırnaklarda da eşit tonda olmasa da, daha koyu maviler olması beklenmeli. Bu Karen Walker’da Benjamin Puckey’nin kreasyonları için kesinlikle doğruydu. Monique Lhuillier’nin defile şovunda görülenler gibi seksi tarzlar aynı zamanda parlak mavi tırnaklar ile gerçekten göz alıcıydı ve algılarımızı cezp etti. Bunlar aynı zamanda vurdumduymaz bir ruh halini yansıtan eğlenceli tarzlarda, Morgan Taylor’ın sedefli camgöbeği Bright Eyes ojesi kullanan karma renkler de içeriyordu. Costello Tagliapetra’nın defilesinde ise parlak metalik maviler hakimdi, mankenlerin tırnakları Julie Kandalec markası ile boyanmıştı. New York Moda Haftasının neredeyse tamamında tırnakların mavi ojeli olduğı görüldü, OPI Light My Sapphire rengi kullanan mat yarısı boyalı elektrik renkli tırnakları fark ettiğimiz Marissa Webb’in şovlarındaki gibi daha garip stillerde ise, bir adım daha ileri gitmişlerdi. Nicole Miller’ın kısa kesimli ve harika görünen tırnaklarını düşündüğümüzde ise, maviler koyu renkli cam göbeklerine dönüşüyor.

8: Bir Kısmı Ojesiz Tırnak Sanatı

Bir kısmı ojesiz tırnak sanatı_KISS

Bazı en iyi tırnak sanatı tasarımları parmakların sadece bir kısmına eklenen güzel oje versiyonlarından oluşuyor. Bunlar ilkbahar ve yaz aylarında en büyük trendlerden biriydi, şimdi sonbahar ve kışa da geçerek, cazibelerini tüm yıla yayacaklar. KISS’in şeritli ojesiz tırnakları Kaelen’de mandalina rengi dudaklar ile benzersiz bir tarz yarattı. OPI’nin Light my Sapphire’ini kullanan mat, bir kısmı ojesiz tuhaf tırnaklar da New York Moda Haftasının defileleri sırasında Marissa Webb’in kreasyonlarında görüldü. Bir kısmı ojesiz ve şeritli tırnaklar Rebecca Minkoff’da da, punk rock tarzında ve ters V şekilleri ile görüldü. Suno’da ojesiz manikür koleksiyon ile uyumlu açılı ve geometrik tarza sahip minimal bir tırnak sanatı için pencere camı etkisi ile birleştirilmiş. Tırnaklar üzerinde siyah pençe benzeri boyamalar, parlak pembe suratlı Alexis Mabille modellerinin taze ve genç görünüşlerine harika şekilde uyan ilginç bir görünüş için yapılmış.

9: Girdaplar ile Eğlence

girdaplar_Maria Cornejo

Hem uyumlu hem de çıkıntılı girdaplı tırnak sanatını, ten rengi ve siyah renklere uyan minimalist yarım ay tasarımları kullanan Zero + Maria Cornejo da dahil olmak üzere pek çok yerde gördük. Antonio Marras da mat gri üzerine harika girdap desenleri kullanarak, kadınların şık zarafetini güçlendirmiş. Novis’de de dalgalı çizgiler ve girdap desenleri hakimdi, koleksiyonun dalga motifleri mankenlerin tırnaklarında da deniz köpüğü ve mavi renklerde kullanılmıştı.

Hillsider Magazine – Bir Kadın Dünyayı Değiştirir

Hillsider_A

Hillsider_A

Yazı: Bengü Arslan

KASFAD Yönetim Kurulu Üyesi

www.benguarslan.com 

 

Bir Kadın Dünyayı Değiştirir

Bu yazıyı neden kaleme aldığımı ve KASFAD’ın ne olduğunu merak edenleriniz olacağına eminim. Size bunların cevaplarını büyük memnuniyetle yazacağıma emin olun lütfen..:)

KASFAD’ın açılımı; Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği… Alanında uzman akademisyenlerin de dahil olduğu, ülkemizde kadınların spor ve fiziksel aktiviteye katılımı konusunda faaliyet göstererek uluslararası platformda temsiliyete sahip ilk sivil toplum kuruluşu. Ben de iddialı bir sporcu annenin sporcu kızı olarak gururla bu dernek için çalışıyorum. İddialı annemden bahsedecek olur isem; Nesrin Olgun Arslan, Manş Denizini Yüzerek Geçen ilk ve tek Türk kadını olma sıfatını hala elinde bulundurmaktadır… 15 derecelik İngiltere- Fransa arasında yer alan kocaman bir deniz ve 15 saat 47 dakikalık bir serüven…

Bilinçli sporun tek adresi olarak kabul ettiğim Hillside gibi bir markanın, yıllardır kurumundan bağımsız ilerleyen dergisinde bu yazıyı yazabiliyor olmak da benim için ayrıca anlamlı bunu da eklemeden geçemeyeceğim… Gelelim KASFAD’a…  Neden mi böyle bir derneğe ihtiyaç duyduk? Anlatayım efendim… Anlatırken yerli ve yabancı bilim insanlarının araştırmalarından da alıntılar yapacağım ki; vurguladığım gerçeklerin ve sebep-sonuçların yalnızca benim kişisel görüşlerim olmadığını, bunların           -şahsen benim çok önemsediğim– evrensel gerçekler olduğunu hatırlamanızı arzu ediyorum. (yazı sonunda kaynakçaları görebilirsiniz)

En bilinen gerçek; kadınlar, genç kızlar ve kız çocuklarının dünyanın birçok ülkesinde doğdukları andan itibaren erkek hâkimiyetinde var olan çevrede büyümeye ve yaşamaya mecbur kalmakta oldukları. Kadınların eğitim görme şansı olmayan büyük bölümü ise, farkında bile olmadan yaşadıklarını ve daha çok yaşayamadıklarını doğal bir süreç olarak kabul etmekteler. Soyadını önce babasından, daha sonra da eşinden alan kadının, ailenin soyunu devam ettiremediği düşünülür. Bu nedenle, bir erkek bebek sahibi olmak, birçok kültür için önemli, hatta zorunlu görülmekte. Oysa soyu devam ettirme özelliği olmadığına inanılan kadın, kültürü ve değerleri çocuklarına aktaran, doğurganlığı ile insan ırkının devamını sağlayan bir bütünün diğer eşit parçası değil midir? Biri olmadan diğerinin de önemi ve devamlılığı da yok. Bu nedenle erkeğin kadına üstünlüğü değil, matematiksel eşitliği söz konusu. Bu eşitlik yokmuş gibi davranıldığında, doğadaki dengelerin bozulduğu gibi insan ırkına ait dengelerin de saptığını ve insani değerlerin yozlaştığını üzülerek görebiliyoruz.

İşte bu yüzden gerek toplumsal alanda, gerekse de medyada daha hassas bir dilin kullanılmasının ve toplumsal cinsiyet konusunda bilinçlendirmenin büyük önem taşıdığına inanıyorum.

Spor Medyasında Durum

Kadın-erkek eşitsizliği, toplumun pek çok alanı gibi, spor medyasında da görülmekte. Bu eşitsizliğin kökeninde, toplumsal cinsiyet rollerinin etkisi bulunuyor diyebiliriz. Özellikle yarışma sporları, erkeklik ve kadınlıkla ilgili çok güçlü mesajlar taşımakta. Spor, geleneksel  olarak, eril cinsiyet rolü özellikleri gerektiren bir erkek etkinliği olarak görülmekte ve üstün sportif performans, erkeklikle eşdeğer kabul edilmekte. Spor medyasının da bu roller bağlamında yayın yaptığını görmezden gelmek zor. Spor medyasının okuyucuya aktardığı haber ve yorumlarda; kahramanlar, çoğunlukla erkeklerden oluşmakta. Kadınların çok az yer aldığı spor medyasına, en çok ilgi erkekler tarafından gösterilmekte. Durum böyle olunca da spor medyasının okuyucuya sunduğu gerek haber metinleri, gerekse görseller erkekleri birer ‘kahraman’ olarak yansıtırken, kadınları ise; bedeni üzerinden dişil birer obje olarak nitelemeyi tercih etmekte.

Türk toplumunda da kadınlar daha çok ev içi alan ve onun uzantıları ile ilişkili görülürken, erkekler ise daha çok kamusal alanla ilişkili görülmekte. Toplumsal cinsiyet önyargılarının ve bu önyargılara dayalı cinsiyetçi davranışların, çoğunlukla kadın bedeni üzerinden yürütüldüğü düşünülmekte. Kadın bedeni, spor medyasında bir gösteriş malzemesi olarak kullanılmakta. Medya, sporda kadın başarısını sıra dışı bir durum olarak tanımlamakta ve sporda kadını, ikincil konuma sokan yargıları pekiştirmekte maalesef.

Kadınların Spora Katılımının Tarihi

Kadınların spora katılımı uzun bir tarih geçmişine dayanmakta. Bu tarih süreci aynı zamanda bölünmenin ve ayrımcılığın da ortaya çıkma süreci. Fakat bununla birlikte, kadın sporcular tarafından kazanılan büyük başarılar oldukça fazladır. Kadınlar ve kız çocuklarının cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve her alanda desteklenmeleri ile önemli gelişmeler sağlamış. Sevindirici haber; “kadın, cinsiyet eşitliği ve spor” başlıklı kavramlar birçok bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde örgüt, dernek, konsey, birlik vb. resmi ve gönüllü kurumlarca desteklenmekte. Belirttiğim başlıklar, Birleşmiş Milletlerin de önem verdiği konular arasında. Son on yılda, sağlık, eğitim, iş ve liderlik, hoşgörü ve saygı gibi demokratik ilkeler ve toplumsal bütünlük gibi alanlarda önemli bir gelişim sağlanması için sporun kullanılabileceğine dair büyüyen bir anlayış hâkim olmuş durumda.

 

 

Kadınlar Neden Spora Katılmalı?

Sporun; kadınlar, genç kızlar ve kız çocukları için çok yönlü yararlar sağladığı yadsınamaz. Kadınların spora olan artan ilgileri ile değerler, davranışlar, bilgi, yetenekler ve deneyimlerin gelişimi kadar birey olarak kendilerinin pozitif gelişimleri de görülmekte. Kadınların özellikle liderlik pozisyonlarındaki görevlere katkılarının ve farklılıklarının alternatif yaklaşımlar getireceğine de artık tüm dünya inanmakta. Ayrıca; yöneticilik, antrenörlük ve spor gazeteciliği gibi sporun diğer pozisyonlardaki görevlerle de pek çok farklı alanda yeteneklerinin gelişmesi de söz konusu. Tüm bu olumlu özellikler nedeniyle dünyanın birçok ülkesinde ve uluslararası kurumlarında kadınların spora ve sporun farklı alanlarına  katılımları desteklenmekte. İşte KASFAD olarak bizim de bu toplumsal farkındalığa ülkemizde dikkat çekmek en büyük hedeflerimiz arasında. Spor ve fiziksel aktivitenin bütün kadınlar ve kız çocukları için erişilebilir olduğu bir toplumun oluşturulması için hep birlikte çalışmamız gerektiğine inanıyoruz. 2011 verilerimize göre Türkiye’de, sporcuların %9.98’ini, antrenörlerin %18’ini ve spor yöneticilerinin sadece %5’ini kadınlar oluşturmakta. Spor, kadınların ve kızların kamusal alanda var olmalarını sağlayan çok önemli bir araç.

Özet olarak; bu yazı kadınlara yönelik olsa da nihayetinde ben -cinsiyet ayrımı olmaksızın- kadın-erkek herkes için sporun bol olduğu bir dünya diliyorum…

KAYNAKÇA

Coakley, J. (2004). “Sports in Society- Issues and Controversies”. 8th Edition Published by MacGraw-Hill, NY.

IOC (2005). “IOC Sub Regional on Women and Sport”, İstanbul, Turkey, Hannan, C. (2008). United Nations Division for the Advancement of Women Publication, “Conversation on Women and Sport”, New York.

The University of IOWA (2005). “Gender Equity in Sport”, Title IX,

Arslan B, Koca C. (2006). “Kadın Sporcuların Yer Aldığı Günlük Gazete Haberlerinin Sunumuna Dair Bir İnceleme” Spor Bilimleri Dergisi Hacettepe J. of SportSc., 17 (1),1-10.

Koca C, Bulgu N (2005). “Spor ve Toplumsal Cinsiyet: Genel bir bakış” Toplum ve Bilim, 103, s.163-184.

Özsoy S (2008). “Türk Spor Medyasında Kadın” Spor Bilimleri Dergisi Hacettepe Journal of Sport Sciences, 19 (4), 201-219.

Rowe D (2006). Popüler Kültürler: Rock ve Sporda Haz Politikası, Çev: Mehmet Küçük, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Yarar B, Özgüven H. Petra, Cantek F (2009). “Türkiye Modernleşme Tarihine Sporcu Kadınların Gözünden Bakmak: Cumhuriyet Tarihi Boyunca Kadınların Spor Yoluyla

Toplumsal Kimliklerini Kurma Serüvenleri”, Karaelmas 2009 Medya ve Kültür Der: Nurçay Türkoğlu, Sevilen Toprak Ağaoğlu, Urban Kitap, s.479-495.

Bir Kokudan Çok Daha Fazlası – Benoit Brosseau Röportajı – GECCE.COM

Jean Charles Brosseau bir aile şirketi… Aslında zirvede yer alan bu markanın oldukça ilginç bir hikayesi var… Benoit’nın babası Jean Charles Brosseau hikayenin kahramanı diyebilirim… Kariyerine 1955 yılında  bir moda evi açıp  kadınlara şapka tasarımı yaparak başlamış… Malum o zamanlar, Fransa’da şapka bir statü sembolü idi… Gres, Hermes, Leonard, Kenzo gibi ünlü moda evleri için özel şapka üretimi yaparak büyük başarılara imza atmış. Ardından özel tasarım takılar takip ediyor… Beni en çok etkileyen kısmı ise bu hikayenin, şapka ve takı tasarımından parfüme geçiş hikayeleri oluyor… Uzun AR-GE çalışmaları sonunda, eğer global bir marka olmak istiyorsak, tüm dünyaya hitap eden bir ürüne yönelmeliyiz diyorlar ve bu da kesinlikle parfüm oluyor… İlk referansı  1980’lerde OMBRE ROSE oluyor ve Jean Charles Brosseau lansmanını şapkalarla başarısını yakaladığı ana vatanı Paris’de değil, onu kimselerin tanımadığı bir yerde – New York’ta- yapmaya karar veriyor. Zor bir yol seçiyor fakat bu zorlu yolun sonunda kendisini zirvede buluyor…  Ardından da işte size o muhteşem hisler uyandıran kokuları ile Jean Charles Brosseau  markası dünyanın en önemli mağazalarında yerini alıyor… Türkiye’de Beymen ve Harvey Nichols’lar da yer alan bu kokular, hikayeyi dinledikten sonra beni daha da derinden etkiledi diyebilirim… Jean Charles Brosseau’nun oğlu ve şu anda da şirketin Başkanı Benoit Brosseau Four Seasons Otel’de keyifli bir röportaj gerçekleştirdik… Başlayalım mı?

Slayt1

Jean Charles Brosseau markasının geçmişini ve hikayesini bir de sizden dinleyelim…

Şirketin kurucusu babam Jean Charles Brosseau, kariyerine kadınlara şapka tasarımı yaparak başlıyor, ardından ise şapkaları özel tasarım takılar takip ediyor… 10 sene sonra ise daha global bir marka olmaya karar vermesinin ardından bu hikaye başlıyor… 2001 senesinde babam tüm haklarını distribütörlere vermeye karar verdi ve ardından ben de şirketin tüm yönetimini bizzat üstlendim…

Slayt5

Babanız sizinle gurur duyuyor olsa gerek…

Babamdan bu bayrağı devralmak benim için hem onur hem de mutluluk verici… Babam da her seferinde beni takdir eder… Onun adını en iyi şekilde korumaya ve yaşatmaya çalışıyorum… Markamızın sağlam bir altyapısı ve emin adımlarla kazanılmış bir başarısı var… Harrods, – Printemps & Sephora Champs-Elysées- Paris, Bergdorf Goodman, Henri Bendel in New York; Takashimaya & Seibu in Tokyo; Harvey Nichols and Bloomingdales in Dubai ve Türkiye Distrübütörümüz Aeros Cosmetics ile Türkiye Harvey Nichols ve Beymen’lerdeyiz. Bir çok ülkedeki distrübütörlerimizin de markamızın başarısına katkısı büyük, onlara da sizler vasıtası ile teşekkür etmek istiyorum.

Slayt3

Belki bu zorlayıcı bir soru olacak ama, Jean Charles Brosseau markasındaki parfümlerden sizin gözbebeğiniz hangisi?

Ombre Rose…  Dunya’da da buyuk hayran kitlesine sahip olan OMBRE ROSE; Tressor Lancome, Cher Michel Klein, Flower by Kenzo Orientale, Classique Jean Paul Gualtier, Nina Ricci Primier Jour vs. gibi oldukça iyi bilinen birçok markanın parfümlerinin esin kaynağı olmuştur.

 Slayt4

Parfümlerinizin şişelerinin ağırlıklı olarak Art Deko Şişeler olduğunu görüyorum. Favori tasarımınız bu galiba…

Art Deko Bottle’ı bulan ve tasarımlarında uygulayan kişi benim babam. Konuyla ilgili bir hissiyatı vardı tabi ama aynı zamanda şişeye de ihtiyaç vardı. 1920’lerde üretilen bir şişeydi bu.  Şişenin üzerinde yer alan AMARYLLİS çiçeği ( halk dilinde ÇOBAN ÇİÇEGİ olarak biliniyor)  aynı zamanda markamızın Logosu oldu. Şişe tasarımı  ve logo seçimi da kendisine ait…O yüzden bu şişe benim ve markamız için çok özeldir…

Slayt2

Türkiye’ye ilk gelişiniz mi? İlk izleniminiz ne oldu?

Türkiye’ye ilk gelişim fakat özellikle ülkenizin tarihi hakkında oldukça fazla bilgiye sahibim. Kesinlikle özellikle İstanbul çok büyülü ve mistik bir şehir… Her yerinde ayrı bir hikaye, ayrı bir duygu var…

Siz parfümör değilsiniz değil mi? Kokularınızın oluşum süreci nasıl gerçekleşiyor?

Doğru parfümörlerle işbirliği içerisindeyiz,  öncelikle düşüncelerimizi kokulara yansıtmaya çalışıyoruz. Doğru brief, markayı doğru tanıma, filozofimizi iyi bilmeleri doğru kokuların ortaya çıkışındaki en büyük etken diyebilirim.

 Slayt7

Sizce parfüm seçiminde püf noktalar nelerdir?

Çok kişisel bir soru bu, onun için söyle söyleyeyim, geniş bir parfüm koleksiyonumuz var ve kişinin bu koleksiyon içerisinden kendisine uygun olacağını mutlaka bulacağını düşünüyorum. Parfüm seçimi tabii ki çok kişisel bir tercih. Geçmişe ve çocukluğumuza dönük anılarımız bu seçimde büyük önem taşıyor… O koku sizde nasıl bir his uyandırıyor ise tercihiniz o yönde oluyor…

Sizce parfümün bir mevsimi var mıdır?

Kesinlikle… Mesela ılık bir yaz akşamında tercihiniz başka olabilecekken, karlı bir  günde bambaşka bir tercihte bulunabiliyorsunuz…

Slayt6

Röportaj: Bengü Arslan

Fotoğraf: Mehmet Teke

Mekan: Four Seasons Otel

Nasıl mutlu olunur bilmiyoruz, farkında mısınız? Bilmediğimizin farkında bile değiliz çoğu zaman…

mutluluk nedir

Yetinmeyi ve şükretmeyi reddettiğimiz her an gerçek mutluluğu da reddediyoruz… Mutluluğu hep bir mükafat olarak kodlayan beynimizin bize en büyük kazığı bu sanırım. Hep yarınlara bırakıyoruz mutluluğu, hep bir koşula bağlıyoruz.

Hazırlıksız yakalanmak diye saçma sapan bir önyargımız var mutluluğa karşı…

Bu bakış açısı ile mutlu olmamak için hep bir bahanemiz olacak…

Hem, yarının mutluluğu bugünden yaşanır mıymış hiç?

Çocukluğumuzdan beri çok güldüğümüzde illa ki “Ay çok güldük, çok ağlayacağız…” diyen birileri hep olmuştur etrafımızda… Nedense hep mutlu olduğumuz anı gölgelemeye çalışan bir felaket senaryosu etrafımızı sarıverir…

Çocukken bize anlatılan masalların sonu neden hep “Ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar.” diye biterdi ki? …

Sonrasını hiç bilemedik, hep birbiri ardına felaketler yaşayan insanların en sonunda mutlu olduğunu gördük ve masal hep orada bitti… Mutlu olduktan sonra ne oluyor bilemedik bir türlü…

Birileri “Nasılsın?” diye sorduklarında, kaçımız, kaçınız “Çok iyiyim, çok mutluyum” diyebildik… Demeye korktuk belki de, bu kadar mutsuzluk ve olumsuzluk arasında benim mutluyum demem tuhaf kaçar diye düşündük…

Mutlu olmak için mutlu olma sırasını bekleyen pasif ve pırıltısız insanlara dönüşmeyelim artık… En güzel, en kritik, en önemli yerinde bitmesin masallar.

Mutlu sonlar yerine mutlu başlangıçlardan başlatalım masalları…

Düşebiliriz, dizlerimiz kanayabilir, ruhumuz yara alabilir, nefesimiz kesilebilir, yüreğimizdeki o kalbimizi sıkıştıracak büyüklükteki acının hiç geçmeyeceğini düşündüğümüz zamanlar da olabilir. Etrafımızdaki herkesin böyle zamanlarda iyi olmamızı sağlayacak reçeteleri olur…

Peki ya, mutlu olduğumuz an itibari ile onu uzun süre korumaya yardımcı reçeteler nerede?

Q Life Dergisi – Didem Antebi Röportajı

Q Life Dergisi için Didem Antebi ile yaptığım röportajı okumak için mouse’unuzu hareket ettirmeye devam edin 🙂

Modern İkon: Didem Antebi

 

Didem Antebi; cemiyet hayatının en şık, en asil ve en doğru giyinen isimlerinden… Didem Hanım’ın güzelliği, kuşku götürmez bir gerçek. Tarzını çok sade ve düz olarak tanımlayan isim, çabasız şıklık olarak tanımlanan akımın öncülerinden diyebiliriz. Anne olmasının ardından freelance işlerle, bloguyla ve sosyal sorumluluk projeleri ile zamanını geçiren Antebi ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

didem antebi 12-17-312-17-4

12-17-5

 

 

Didem Hanım harika bir blog açtınız ve gün geçtikçe artan bir okuyucu kitlesine sahipsiniz… Bu fikir nasıl doğdu ve blogunuzla ilgili hedef projeleriniz neler?

Uzun zamandır internette moda üzerine bir şeyler yapmak istiyordum biliyorsunuz artık her şey çok hızlı tüketiliyor ve hızlı yaşanıyor, bu sebepten dolayı ben de bir blog açmaya karar verdim. Blogumda; hoşuma giden ürünleri, moda dünyasına ait haberleri  ve yenilikleri paylaşıyorum, aslına bakarsanız blogların popülaritesi de biraz azalmaya başladı. Benim de başka projelerim var tabi ama daha hayata geçmediği için  şimdilik sürpriz olsun.

“Çocuğunuz olunca bütün vaktinizi onla geçirmek istiyorsunuz hatta ben fazla vakit geçiremediğimde vicdan azabı çekiyorum.”

Çocuklu bir kadın olmak kariyerinizi etkiledi mi?

Tabiî ki etkiledi… Çocuğunuz olunca bütün vaktinizi onla geçirmek istiyorsunuz hatta ben fazla vakit geçiremediğimde vicdan azabı çekiyorum. Bu sebeple  vaktimin belirli bir kısmını işe ayırabiliyorum, bu kısıtlı zamanda verimli olmak çokta kolay olmuyor. Mila doğduğundan beri freelance işler bana daha çok hitap ediyor diyebilirim.

” Ülkemizde daha çok çalışan ve daha çok üreten kadına ihtiyacımız var…”

Üniversite yıllarından beri aktif çalışan bir kadın olarak, iş dünyasına şüphe ile bakan kadınlarımıza bir mesajınız var mı?

Bir kadının çalışması bence çok önemli. Kendine olan özgüveni, hayata karşı duruşu, beklentileri ve bir çok şeyi değişiyor. Bir kadının kendi parasını kazanarak, kendi ayaklarının üzerinde durabilmesi günümüzde çok önemli bir şey diye düşünüyorum. Ülkemizde daha çok çalışan ve daha çok üreten kadına ihtiyacımız var…

Son zamanlarda sizi bir çok sosyal sorumluluk projesinin içerisinde aktif olarak görmekteyiz. Bize biraz bu projelerden bahseder misiniz?

Tohum Otizm Vakfı ve Hayat Paylaşım Derneği’nde aktif olarak çalışıyorum. Hayat Paylaşım Derneği’nde  zihinsel engelli çocuklarımız için Eyüp’te bir rehabilitasyon merkezi yapıyoruz. Tabii ki çok zor ve maliyetli bir proje, fakat en kısa zamanda bu projeyi hayata geçirip engelli  Tohum Otizm Vakfı’ndaki çalışmalarımıza gelince; otizmli çocuklarımızın daha doğru şartlarda bir eğitim almaları için çaba sarf ettiğimi söyleyebilirim. Şu anda faaliyette olan okulumuzda ise; otizmli ve maddi durumu zayıf ailelerin çocuklarına eğitim veriliyor. Bu erken eğitimle de otizmi yenmelerine destek olunuyor.

“Stilimin ruh halime göre değiştiğini söyleyebilirim. Genelde sade ve düz çizgiler tercih ederim. Aşırıya kaçmayı hiçbir zaman sevmem.”

Moda konusunda hem eğitimli, hem de iyi bir trend takipçisi olarak sezon trendlerini bizler için değerlendirir misiniz?

Sezonun trendleri bu sene;

1) Pliseler her yerde etekler elbiseler gömleklerde bu detayı çok görüyoruz.

2) Metalik renkler

3) Büyük çiçekli desenler

4) Fırça darbesini anımsatan sanat eseri görünümündeki parçalar

5) Sırt çantaları

6) Erkeksi gömlekler, jeanler

Gardırobunuzun olmazsa olmaz parçaları nelerdir?

Dolabımın olmazsa olmazları; ayakkabılarım, siyah elbiseler, siyah skinny jean, trençkot ve aksesuarlarım.

 

“Gün geçtikçe Avrupa’nın daha çok ilgisini çekiyoruz, çok yakın bir zamanda İstanbul bu etkinliklerle modanın başkentlerinden birisi olacak diye düşünüyorum.”

Giderek daha da yankı uyandıran İstanbul Moda Haftası’ndaki tasarımları, tasarımcıları ve organizasyonu bir uzman gözü ile değerlendirir misiniz?

İstanbul Moda Haftası her sene daha da iyiye giden bir organizasyon kurguluyor, özellikle genç tasarımcılarımızı çok başarılı buluyorum. Yeni isimlerin ise kendilerini tanıtmaları için iyi bir platform olduğunu düşünüyorum. Gün geçtikçe Avrupa’nın daha çok ilgisini çekiyoruz, çok yakın bir zamanda İstanbul bu etkinliklerle modanın başkentlerinden birisi olacak diye düşünüyorum. Gördüğüm tek eksiği değerlendirecek olursam, basın ayağında daha çok yabancı basın, blogger ve editör gelmeli İstanbul’a.

Sizce Türk modacılarının ve markalarının dünya arenasındaki yeri nedir?

Dünya arenasında çok başarılı bulduğum Türk tasarımcılarımız var. İsim verecek olursam; Hüseyin Çağlayan, Erdem Moralıoğlu, Bora Aksu, Arzu Kaprol inanılmaz başarılılar. Fakat daha çok isim olması lazım… Tabii ki dünyada ismini duyurmak çok zor bir şey fakat bunu hak eden bir çok tasarımcımız olduğunu düşünüyorum ve çok iyi yerlere gelerek uluslararası arenada temsiliyetimizin artmasını diliyorum.

Röportaj: Bengü Arslan

Fotoğraflar: Erhan Abinikman

Mekan: Sait Halim Paşa Yalısı

Yeni Trend: Benmerkezcilik (Egosantrizm) ve Narsizm

Yeni Trend: Benmerkezcilik (Egosantrizm) ve Narsizmi_love_me_myself_and_i_0

Yeni nesil isyan bayraklarını sallamaya başladı… Aynı nesil, Amerikan medeniyetine maruz kaldığı oranda, atalarından ve ailelerinden gelen ahlaki değerlere karşı çıkıp isyan ediyor. Bu değerlerin yitirilmesinin bedeli ise çok ağır: Bulaşıcı hastalık derecesinde yaygın bir narsisizm, hayali bir iyimserlik, gittikçe artan kaygı ve depresyon. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de böyle bir nesil mevcut. Günümüz neslini çok ama çok iyi anlattığını düşündüğüm Jean M. Twenge’in “Ben Nesli” adlı kitabını şiddetle okumanızı tavsiye ederim. Jean M. Twenge, “Sadece gelişmiş Batı ülkelerinde değil bütün dünyada genç nesil, Amerikan medeniyetine maruz kaldığı oranda, atalarından ve ailelerinden gelen ahlaki değerlere karşı çıkıp isyan edecek. Bu değerlerin yitirilmesinin bedeli ise çok ağır: Bulaşıcı hastalık derecesinde yaygın bir narsisizm, hayali bir iyimserlik, gittikçe artan kaygı ve depresyon.” Farkında mısınız bilmiyorum ama günümüz gençlerinde aşırı bir özgüven patlaması ve iddia mevcut… Fakat aynı oranda da kaygı ve depresyonu da yaşayan bir nesil… Siz hiç anneannelerinizden, dedelerinizden, haydi biraz daha yaklaşayım bundan 10 sene önce annelerinizden, babalarınızdan ‘depresyondayım’ kelimesini duydunuz mu?! Şahsen ben hiç duymadım… Şu anda olduğumuz kadar hiç birimiz ve özellikle yeni nesil böyle depresif ve kaygılı bir duygu durumu ile karşı karşıya mıydı acaba… Empati denen şey, son bir kaç yıldır anlamını yitirdi ve ‘SADECE BEN’ diyen insanların sayısı giderek arttı… Çocukluktaki egosantrik (ben merkezci) dönem atlatılamıyor. Dünyanın sadece kendi etrafında döndüğünü düşünüyor gençler. Sadece biz yokuz dünyada…

Gelelim tüm bunların sebebine…

Yeni neslin tarihlerine, kültürlerine, inançlarına ve dillerine bağlılığı büyük oranda azaldı. Sanırım bunun en büyük nedenlerinden birisi de teknoloji ve ulaşılabilir evrensel bilginin sınırsızlığı…. Gençlik araştırdıkça, izledikçe, okudukça kendi değerlerinden koptu ve kendi toplumu ile arasındaki mesafe bir uçurumu andırır oldu. Gelenek ve göreneklerin yok oluşu ile daha Amerikanvari bir nesil beliriverdi… Gençler giderek inançsızlaşmaya başladı ve bu da narsizmi körükledi.

Diğer bir sorunsal ise eğitim sistemi sanırım…

 Kaliteli bir eğitim almak giderek zorlaşıyor ve sayısı, zorluk seviyesi giderek artan sınavlar genç neslin kaygısını artırıyor. Üniversite mezuniyeti bile iyi bir işi garantileyemiyor. Hayal ettiği mesleği yapabilen gençlerin sayısı ise giderek azalıyor. Durum böyle olunca mutsuzluk ve tatminsizlik kaçınılmaz oluyor. Bir de buna geçim sıkıntısı eklenince hayal kırıklıkları katlanarak çoğalıyor.

Medya dayatmaları…

MediaEffects

Popüler kültürün tüketim kültürüyle doğrudan ilişkisi, kitle iletişim araçlarıyla  kültürün bizzat kendisinin bir endüstri haline gelmesi, yüksek kültürün geri  plana itilişi ve topluma yönelik bir tahakkümün oluşturulması belli başlı  eleştiri noktalarıdır. Theodor Adorno gibi Frankfurt Okulu üyeleri kitle iletişim  araçlarının toplum üzerindeki olumsuz etkilerini öne çıkarmış ve kültür  endüstrisinde kültürün kitlelerce üretilmeyip yukarıdan aşağıya bir dayatmayla  oluşturulduğunu savunmuştur. Tüketicinin kültür endüstrisinin öznesi olmayıp  nesnesi durumunda olduğunu belirten Adorno, kültür endüstrisinin koruduğuna  inanılan şeylerin aslında bu endüstrinin kendisi tarafından yıkıldığına işaret  eder.

Tek-tipleşen kültür…

Piyasa şartlarına teslim olan kültürel üretim ve tüketim giderek pasifleşen ve tek- tipleşen bir kültür  geliştirir. Popüler dizi, şarkı ve film gibi eğlence ürünleri bir yandan da kültürel sembolleri araba, sigara gibi bazı tüketim unsurlarıyla entegre eden bir pazarlama sistemine hizmet eder. Böylelikle Adorno’ya göre popüler kültür standart hale  gelmiş, özgünlüğünü yitirmiş ve eleştirelliğini kaybetmiştir. Gerçek kültür-  yüksek kültür- insanı özgürleştirip bireyselleştirirken ve kültür endüstrisine karşı  uyandırırken, popüler kültür insanları sömürüp, yabancılaştırmakta ve onları  tercih hakkı olmayan pasif tüketiciler haline getirmektedir.

Hayali iyimserlik

polyannafelsefesi

Yani bu demek oluyor ki, günümüz sineması, diziler ve üretilen içerikler, bize her şeyi yapabilirsin, başarabilirsin psikolojisini dayatıyor… Buraya kadar sorun yok, sorun buradan sonra başlıyor. Evet, bunun için çaba sarf etmeyen nesiller-tembel kişilikler- başarısızlık durumunda da büyük hayal kırıklığı yaşıyor.  Çoğu, üniversitede çok iyi bir bölümü okuyacağını, sporcu, ünlü olacağını düşünüyor ama bunun için genelde pek bir şey yapmıyor.

Özgürlük sınırlarını bilmeyenler

Gençler özgür olmak istiyorlar ama özgürlüğün derin anlamından bi haberler… Özgürlük, diğer insanların özgürlük alanına saygı duyulduğu anda gerçek özgürlüktür bence. Kendin özgür olacaksın diye karşındakinin alanını ihlal ettiğin anda o başka bir boyut kazanır diye düşünüyorum. Maalesef benim de içinde olduğum gençlik sadece ben özgür olayım da öbürleri umurumda değil tavrı içinde.

Görüldüğü özere yeni nesil gittikçe bencil, güvensiz, mutsuz… Mustafa Merter’in Dokuz Yüz Katlı insan kitabın önsözünde değindiği üzere: Anlaşılan şu ki, eğer acil tedbirler almazsak gittikçe yalnızlaşan, aşırı bencil, zevkperest, kaygılı, öfke ve nefret dolu bir insanlığa doğru doludizgin gidiyoruz. Bu çocuklar evlenmeyecek, aile kurmayacak, istikrarlı bir şekilde çalışmayacak ve medyanın kendilerine sunduğu hayali değerlerle yetinecekler. Tüm dünya sessizce ama kesin bir şekilde bir “açıkhava tımarhanesine” dönüşüyor. Bunda en büyük pay devlet ve toplumundur. Gelecekte bilinçli, tarihini, değerlerini bilen nesillere sahip devletler dünya yönetiminde önemli bir yere sahip olacaklar. Bundan dolayı devletimizin en önemli konusu ve çabası gençlik olmalı. Dünyanın en güçlü devleti olunsa bile yok olan bir nesille bu sürdürülemez. Ben ben diyen nesil değil, biz diyen nesilleri yetiştirmek dileğiyle…

Mevlana ile bitirelim…

“Aziz dost! sen, tek bir kişi değilsin; sen bir alemsin! sen derin ve çok büyük bir denizsin. Ey insan-i kamil! O senin muazzam varlığın, belki dokuz yüz kattır; dibi, kıyısı olmayan bir denizdir. Yüzlerce alem, o denize gark olup gitmiştir! Bu konuyu anlatmak; uyanıklığın da uykunun da elinde değildir. zaten bu dünya ne uyanıklık ne de uyku yeridir!” (HZ. Mevlana, mesnevi, cilt 3-4 s.94)

Faydalanılan Kaynaklar:

Theodor W. Adorno, “Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünmek”, Kitle İletişim Kuramları, Erol Mutlu (der.),  Ankara: Ütopya Yy., 2005, s. 246.TOPLUMUN KÜLTÜR POLİTİKALARI VE MEDYANIN KÜLTÜREL SÜREÇLERE ETKİ ALGISI ARAŞTIRMASI

Jean M. Twenge, “Generation Me” , Kaknüs Yayınları, 2009

Mustafa Merter, “Dokuz Yüz Katlı İnsan”, Kaknüs Yayınları, 2012

Konuşmacı Olarak Katıldığım Spor ve Kadın Paneli

gedik_universitesi_logo_amblem_

Haber ve etkinlik detayları için TIKLAYIN

Mart Kadınlar Günü Etkinlikleri Kapsamında

 ‘Spor ve Kadın’ Konulu Panel

Gedik Üniversitesi’nde Gerçekleşti

Gedik Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nin 07 Mart 2013 Perşembe günü, 8 Mart Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında düzenlediği, “Spor ve Kadın” konulu panelin açılış konuşmasını Gedik Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Sayın Hülya GEDİK SADIKLAR tarafından gerçekleştirildi. Sayın Hülya GEDİK SADIKLAR, 8 Mart kadınlar günün öneminden ve kadınlarda ki spor bilincinin artışından söz etti.

Moderatörlüğünü Yrd. Doç. Dr. İlknur HACISOFTAOĞLU’nun yaptığı panele Türkiye Milli Olimpiyatlar Komitesi Genel Sekreteri Neşe GÜNDOĞAN, Emekli Öğretim Görevlisi Feriha ŞAKAR, KASFAD Yönetim Kurulu Üyesi Bengü ARSLAN, Engelsiz Akademi Spor Kulübü Başkanı Pınar CARLAK ve Fenerbahçe Takımı İdari Menajeri Çiğdem RASNA konuşmacı olarak katıldı. Panelistler Cumhuriyet döneminden günümüze kadınların aktif spor yaşantısında ki yerlerinden söz ettiler. Bütün çabalara rağmen günümüzde halen aktif spor yapan kadınların sayı olarak erkeklerin 1/4 oranında olduğu vurgulandı. Özellikle Engelsiz Akademi Kulüp Başkanı Pınar CARLAK,  engelli bir anne olarak yaşadığı zorlukları anlattı.

Gedik Üniversitesi öğrencilerinin büyük bir ilgiyle dinlediği panelde öğrenciler panelistlere spor ve kadın ile ilgili merak ettikleri soruları yönelttiler ve kadının aktif spor yaşamında yerinin nasıl neler yapılabileceğine dair fikirlerini sundular.

Panelin ardından Gedik Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi adına konuşmacılara teşekkür edilerek çiçek takdim edildi.

Read the latest car news and check out newest photos, articles, and more from the Car and Driver Blog.

Yazarlık, Editörlük ve Danışmanlık Yaptığım Yayınlar

dergi-benguarslan

Yazarlık, Editörlük ve Danışmanlık Yaptığım Yayınlar

Aşağıdaki görsellere/ linklere tıklayarak ulaşabilirsiniz….

RE REGINA MAG

Genel Yayın Yönetmeni – Editor in Chief

LÜKS YAŞAM & STİL DERGİSİ / LUXURY LIFE STYLE MAGAZINE / RIVISTA DI LUSSO DI STILE DI VITA

RE & REGINA, kendi alanlarında uzman ve popüler olan iddialı bir kadro ile bu serüvene başladı. Dünyadaki en yeni moda, sağlık, diyet, fitness, güzellik, sanat, spor ve güncel trendleri takip ederek, okuyucularına farklı bir bakış açısıyla sunmayı hedefliyor. Dünyanın hızına ayak uydurma konusunda iddialı bir tutum sergileyen RE & REGINA’nın bu keyifli serüvenini her ay bizlerle yaşamak için takipte kalın…,GÜCÜ KALİTESİNDE GİZLİ!

ornek3

GECCE.COM

Moda Editörü

11. yılını geride bırakan Gecce.com, tartışmasız gücü ve kalitesiyle magazin kulvarındaki liderliğini sürdürüyor… Her yıl kendi gücünü biraz daha aşan, sınırlarını zorlayan, yükselen, modernleşen ve her zaman sadece kendiyle yarışan Gecce.com; cezbedici, ışıl ışıl ve dopdolu haliyle hayatı yansıtmaya devam ediyor…

gecce-comTürkiye’nin gündemine damgasını vuran haberleri, özel röportajları, ses getiren manşetleri, seçkin köşe yazarları, dünyadan derlenmiş birbirinden ilginç fotoğraf, dizi ve video galerileriyle gecce.com dünyaya ve medyaya ışık tutuyor. Sanat, siyaset, spor, müzik, iş dünyası, sosyete, ekonomi, sinema, televizyon ve hayattan çarpıcı anektotlar, ünlülerin ve oyuncuların bilinmeyen yönleri; şok açıklamalar, etkinlikler, konserler, geccelerin endeksini tutan gecce borsası, seçkin markalar Gecce’nin çarpıcı dünyasından sadece birkaç bölüm… İstanbul’un en özel mekanlarını bünyesinde barındıran, Türkiye’nin en ünlü gurmelerine ev sahipliği yapan, dünyayı kıskandıracak kadar iddialı oscar gecceleri düzenleyen, Gecce Winter Guide, Gecce Summer Guide ve Best Places of İstanbul dergileriyle klasik kulvardan ayrılarak ayrıcalıklı bir mertebeye erişen ve sizlere her zaman ‘ilk’leri yaşatan gecce.com’u tıklamaya doyamayacaksınız…

gecce-com2

MAG DERGİ

2011-2013 – Moda Editörü

MAG; aylık, moda, magazin, cemiyet haberleri içerikli ulusal 100% TÜRK dergisi.

Mag Dergi-bengu-arslan

 

QUALITY OF MAGAZINE

2009-2010 – Editör

Sosyal Yaşamın Nabzı  Quality of Magazine‘de atıyor!

Haziran 2009 tarihinden beri yayın hayatına devam eden Quality of Magazine, aylık olarak yayınlanan yaşam ve aktüalite dergisidir.  Quality of Magazine iş, moda, sanat, spor ve politika dünyasının içinde yer alan seçkin ve sevilen isimleriyle yapılan özel röportajlar ve yüksek resim kalitesiyle dikkat çekiyor. Quality of Magazine Dergisi, D&R, Remzi ve İnkilap Kitabevleri’nde okuyucularıyla buluşuyor.

side2

Q LIFE MAGAZINE

Moda Editörü

Q Life, belirli bir stili olan, tarz ve kariyer sahibi seçkin kişi ve kurumlara hitap eden, kalitenin ön planda tutulduğu, sosyal hayatı yakından izleyen bir prestij dergisidir.

AuTiNXMCMAAN135

AjDOimgCIAAHif8

MODA HER YERDE

Kurucu – Genel Yayın Yönetmeni

Hayata dair, moda ile ilgili her şey ve daha bir çok konuyu nereden takip edebilirim?” diye düşünmeyi bırakın!www.modaheryerde.com‘u tıklayın yeter…

MODAHERYERDE (2)

HAYATINI TASARLA 

Moda Editörü

Online TASARIM dergisi ” www.hayatinitasarla.com ” Tutkularınız için rafine seçenekler…

TASARIM / YAŞAM / STİL / TOYS4BOYS / TEKNOLOJİ / YARIŞMALAR / RÖPORTAJLAR… Hayatın her alanında tasarım, tutkularınız için rafine seçenekler!

hayatinitasarla-bengu

1044117_523396537710326_1546135461_n

WOAW MAG

Editör

WoaW Mag iTunes App Store üzerinden iPad için tasarlanan, dünyadaki trendleri yakından takip eden ve sürekli güncellenen bir dergidir. Hem gözünüze hem kulağınıza hitap eden, müziği hayatının vazgeçilmezi arasında görenlerin, sosyal hayatı yakından takip edenlerin dergisidir. WoaW Mag yaşamı renklendiren konuları ve yaratıcı çalışmaları ile liderdir. Görsel şölenli ve dinamik ruhu içerisinde ayrıca aktüel, seyahat, güzellik ve dekorasyon konularıyla da yaşamı renklendiren trendler yer almaktadır.

woawmag-bengu

599219_381750995274143_471466079_n

PINK BY BA

Kişisel Blogum

My Big Pink World / Think Pink
Within the pages of this site i believe you can find your way to pinky happiness. -> www.pembeheryerde.com
www.pembeheryerde.com adresinden pembe ve moda olan her şeye ulaşabileceksiniz, hem de ingilizce ve türkçe olarak…
pembeheryerde-benguarslan
pembeheryerde-bengüarslan
4 MEVSİM BAHÇEŞEHİR
Moda Yazarı
4 Mevsim Bahçeşehir Dergisi Bahçeşehir Bölgesi’nde oldukça popüler olan life style içerikli bir dergidir.

Hikâyemin Baş Kahramanı: Nesrin Olgun Arslan – Annem

İlhan Maraşlı’nın annemi fotoğrafladığı ‘Kadın Başarır’ Sergisi için yazdığım katalog metni…

Hikâyemin Baş Kahramanı

Herkesin çocukluğundan itibaren bir masal kahramanı vardır, onun gibi olmak ister, onu örnek alır, onun gibi olmak adına doğduğu andan itibaren kahramanının attığı her adımı ezberler ve onu tanımak, onunla bir kez olsun göz göze gelmek, ona dokunabilmek için her şeyi yapar. Bazen çaresizliğe düşer, gerçekten böyle biri var mı diye düşünür? Bazen gerçek hayatla hayal dünyasını karıştırır ve hiçbir zaman ona ulaşamayacağı konusunda karamsarlığa kapılır. Ben hikâyemin başkahramanını dünyaya gözlerimi açtığım ilk anda tanıdım. Eğer böyle bir kahraman yanı başınızda ise; hayat bambaşka olur. İşte o yanı başımdaki kahraman, kahramanım; annem: Nesrin Olgun Arslan.

 

Ve annemin ansiklopedilere konu olan hikâyesi ise; ben doğmadan yıllar önce başlamıştı.

Büyük cümleleri büyük insanlar kurar…

Sigara içerken o zamanın Gençlik ve Spor İl Müdürü Tuncay Şenyüz’e yakalanmış annem. Tuncay Hoca ona; “Sen artık yüzmeyi bırak, sigaraya da başlamışsın, artık iyi bir yüzücü olarak sporculuğuna devam etmen mümkün değil” demiş. Utanmış, gururunu tamir etmek adına işte o iddialı cümleyi kurmuş ve o an farkına daha çok vardığı düşlerinin peşinden koşmaya karar vermiş.

 

“Manş Denizi’ni geçeceğim”

Manş Denizi, çoğumuz için ansiklopedik bir bilgidir. İngiltere ile Fransa arasında oluşu, gelgitlerin en yoğun yaşandığı ve birçok öyküye konu olan Manş Denizi… Ve Adana’dan ne kadar uzak. Türk yüzücüler Ersin Aydın, Erdal Acet, Doğan Şahin, Seyit Güler ve Murat Güler Manş’ı yendiler ama bu denizi bırakın geçmeyi, geçmeye cesaret edebilen bir kadın bile çıkmamış.

Öncelikle büyük bir düş, sonrasında büyük bir hedef…

Kutal Özülkü ile dört yıl boyunca her gün altı saat antrenman… Annem hep bize; kendi hedeflerimizi belirlememiz için şans vermiş ve o hedefin de mutlaka kimsenin etkisi altında kalmadan tamamen kendi irademizle verilmiş olması konusunda özen göstermişti, tıpkı Manş Denizi’ni geçme kararını alması gibi… Bu onun için öncelikle bir düş, sonrasında ise büyük bir hedefti.

 

“Size yardım edecek bir tek kişi kalıyor; o da kendiniz…”

Omzunda tendinit vardı. Tedavi olması gerekirken, hedefinden uzaklaşmamak adına bu operasyonu erteledi. Dışarıdan hiçbir maddi destek görmedi, anneannemin maaşlarından artırdığı parayla İngiltere’de Manş kıyılarına gitti. Eski bir araba, uzun bir yol, kısıtlı imkânlar… “Siz Kuzey Kutbu’na yakın bir yerde hiç denize girdiniz mi? Soğuktur… Adana’ya ve sevdiklerinize uzaktır. Kendinizi bir devin karşısında güçsüz ve çaresiz duyumsarsınız. Ve ilk kulaçla birlikte, size yardım edecek bir tek kişi kalıyor; o da kendiniz…” derken bana resmen tüylerim ürperiyordu. O, o anı yaşıyordu, sanki ben de kendimi o soğuk Manş Denizi sularında buluyordum.

Tarih: Ağustos 1979

Yer: Manş Sahili

 “Eğer bu düşümü gerçekleştirebilirsem, yaşama karşı kendimi çok güçlü hissedecektim. İnsan iradesinin doğa karşısında sanıldığı kadar güçsüz olduğuna inanmıyorum. Elde etmek istediğimiz şeyler ne kadar zor olursa olsun, irade, bilgi ve çalışma ile elde edilebilir… Buna inanıyorum. Ama kimse inanmamıştı… Haklı oldum.”

Manş denizini yüzerek geçen ilk Türk kızı – ve hala tek

Yalnızca haklı olmakla kalmadı, bir de tarihe geçti annem Nesrin Olgun: Manş denizini yüzerek geçen ilk Türk kızı olarak. Önce bir düş kurdu, sonra 4 yıl süre, büyük bir azimle çalıştı, sağlığından, sosyal yaşamından, ailesinden mahrum kaldı, düşlerinin peşinden koştu, kendi doğası ve zaman ile yarıştı, sonunda kazanan O oldu.

Manş Cehennemi’nde 100 bin kulaç ve 15 saat 47 dakika…

 “Koca bir devin karşısında, iradenizden başka kullanacağınız hiçbir silahınız yok… Manş’ın serin, uzak ve karanlık sularında attığım her kulaç, deve vurduğum bir darbeydi ama ben de tükeniyordum. Düşünebiliyor musunuz 40 bin metre, 80 bin kulaç demek. İnsan bir koltukta oturup, aynı kelimeyi 80 bin kez tekrar edemez. Ama ben 80 bin kulaç atacağım. Acıkmadım… Susamadım… Yoruldum… Merak ettiğim tek şey saatti… Bir denizin ortasında olduğumu unutmuş, yalnızca zamanı merak ediyordum. Zamanın neresindeyim, ne zaman başladık ve ne zaman bitecek? Kafamdaki tek soru buydu. Fransa kıyılarına çıktığıma inanamıyordum. Üstelik “Manş Cehennemi” olarak tanınan bu denizde akıntıya kapılıp, 40 bin metre yerine 50 bin metre yüzmüşüm. 100 bin kulaç. Geçen süre: 15 saat 47 dakika…”

Bir devi yenmişti…

Hep ağlayacağını düşünmüş annem kıyıya ayak basıp, yürüyemediğini fark edip toprağa yığıldığında, ağlayamamış. Doğanın en zayıf yönü, insan iradesi derler ama benim kahramanım; annem, insan iradesinin denetim altına alamayacağı hiçbir gücün olmadığının en büyük kanıtı idi.

.

Gerçek parıltılar

Bize, öğrencilerine, hikâyesini okuyan- dinleyen herkese, başarıya giden yolun nasıl olduğunu gösteren bir örnek oldu. Öncelikle benim rol modelim, sonra tüm gençlerin. Onun yanındaysanız, kendinizi hep güçlü hissedersiniz, yaşamdan hiç korkmazsınız, olumsuzlukların üzerine gidersiniz ve onları bir bir aşarsınız. Geriye dönüp bakarsınız ve bir kez daha gerçek parıltının kıymetini anlarsınız.

“Nesrin Olgun Sokak”

Annem şu anda spor danışmanlığı yapıyor, bir spor salonu işletiyor, küçük yüzücülerine başarının yollarını gösteriyor, göstermekle kalmayıp ellerinden tutarak onlarla ilerliyor. Birçok büyük iş teklifini reddederek kendisini Adana gençliğine adadı, doğduğu, büyüdüğü, bizim de çocukluğumuzun geçtiği ve halen “kraliçemiz” anneannemizin oturduğu sokağa annemin adı verildi. Bir çocuk için bu nasıl büyük bir gururdur, bilir misiniz?

Herkesin ondan öğreneceği çok şey var…

Ansiklopedilerde yer alan, tarihe adını yazdırmış düşlerinin peşinde koşan Nesrin Olgun, büyüklerin deyimi ile “kara kız”, sigara ile yakalanan haylaz öğrenci Nesrin ve babamın biricik eşi, kardeşimin ve benim de muhteşem annemiz Nesrin Arslan’dan herkesin öğreneceği çok şey var. Anılarda saklanmış bu başarı; umarım birçok gence yol gösterir…

Tanrı Kadını, Lancel BB Bag’i Yarattı…

Lancel’in Artistik Tasarım ve Görsel Uzmanı Leonello Borghi,  Fransız aktris Brigitte Bardot’yu ölümsüz bir çantaya dönüştürdü. Güçlü, ebedi, karşı konulmaz, güzel bir kadın silüetinin çantaya dönüşme hikâyesini Borghi’den öğreniyoruz. BB Bag, doğa dostu, oldukça estetik… Borghi’nin de tanımıyla kesinlikle Bardot gibi uzun süre kadınların hayran olacağı bir tasarım…

Borghi tasarım dünyasına 1989 yılında girmiş. İtalya’da başladığı serüveni New York’da sonrasında da Paris ‘de devam etmiş. Moda sektöründe birçok büyük marka ile çalışma imkânı bulmuş, Ralph Lauren, Giorgio Armani ve Lancel gibi… Tasarım onun için bir tutku, tasarladığı çantalarında onun için yeni doğmuş bir bebekten farksız olduğunu söylüyor. Her zaman içindeki sesi dinlemiş ve tutkularının peşinden gitmiş. Borghi’ye hayran olmamak mümkün değil…

Öncelikle neden Bridget Bardot?

Lancel’in yaratıcı Madame Angela Lancel’le Bridget Bardot’un o kadar çok ortak yanı vardı ki. Öncelikle ikisi de tuttuğunu koparan, güçlü, başarılı, risk almayı seven, güzel kadınlar. Lancel ve Bardot’un bu ortak gücünü bir tasarımda toplamak benim için kaçınılmaz oldu. Karşı konulmaz, söz dinlemez, başına buyruk, güzel, seksi ve efsanevi bir varlığı, en önemlisi de neredeyse her sezon modaya ilham veren bir kadını tasarımımla özdeşleştirmek, işte bu çok farklı bir haz.

Çantayı tasarlarken Bardot’un en çok hangi özelliklerinden ilham aldınız ve süreç nasıl gelişti?

Güzelliği, duruşu, doğası ve yaşam enerjisiydi bize ilham veren. Onunla çalışmış olan yönetmenlerin ve fotoğrafçıların gözünden yansıyan kareleri toplayarak başladık işe. Kıvrımlı vücut hatları ve 90-60-90 vücut ölçüleriyle çantanın silüetini oluşturdu. Onunla özdeşleşen saç bantlarını kıvırarak çantanın kulbunu yarattık. Bazı fotoğraflarında belirgin şekilde öne çıkan saçları ise püskül olarak kullandık. Dans etmeye dört yaşında başlayan Bardot’nun hayatında, filmlerinde ve topladığımız karelerde hep müzik var. Çaldığı bir gitarın motiflerini çanta askısında kullandık.

 

Sınırlılıklar, kısıtlamalar yok.  Ben tasarımlarıma yüksek karakterler yüklemeyi seven bir tasarımcıyım. Bence en önemli olan şey budur.

Vichy kaplamalarının ilham kaynağı ne oldu peki?

Daha 18 yaşındayken ailesiyle birlikte, şimdi de yaşamakta olduğu St. Tropez’ye tatile giden Bardot, katılacakları bir komünyon daveti için herkes gibi beyaz giymeyi sıkıcı bulmuş ve otelin vichy (pötikareli) perdesini keserek eteğin üzerine geçirmiş. Biz de BB Bag’in içini Lancel’in de felsefesinde olan vichy ile kapladık. İçindeki ceplere de St. Tropez ve Madrague farklı isimler verdik. Bu isimleri de küçük brövelerle ceplere uyguladık.

 Ya çantanın ağız bölümündeki drapeler?

Yine bir fotoğraf karesinden yola çıkarak göğüs dekoltesi gibi drapelerle bitirdik çantanın ağız bölümünü. Kendi imzası haline gelen çiçek desenini de brövelerden birine giydirdik. .  Belindeki kemeri de çantayı çevreleyecek şekilde uyguladık. Çantanın her detayında, tıpkı her kadının içinde bir Bardot olmasına inandığımız gibi Bardot’dan bir detay var kısaca.

Birçok renk seçeneği olduğunu görüyoruz…

Tüvit ve Alcantara olmak üzere iki farklı materyal seçtik. Tüvitte altı, diğerinde ise beş renk alternatifi var. Her biri Pantone kodlarıyla belirlendi.

 Sanırım çantanın en önemli özelliği de doğa dostu olması, tıpkı Bardot gibi…

Aynen öyle. Çünkü Bardot o dönemde herhangi bir teknik müdahale, estetik operasyon ve photoshop desteği olmadan fotoğraflarda güzel olmayı başarmış biri. Bugün de estetiksiz, tamamen kendi doğasından gelen güzelliğini koruyor. Dolayısıyla çantanın da bu doğallığı koruması gerekiyordu. Bu nedenle herhangi bir hayvansal materyal kullanmadık.

Bardot bu konudaki hassasiyetini size çalışmaya başlamadan önce mi bildirdi?

Aslında, biz o söylemeden, nasıl materyaller kullanacağımızı ve çantanın tamamen çevre dostu materyallerden yapılacağını kendisi ile paylaşmıştık. Kısacası, o bize bir şey söylemeden biz çoktan bunu düşünüp kendisine nasıl çalışacağımızı iletmiştik. Oldukça hoşuna gitti tabii ki.

Çantayı ilk gördüğü anda tepkisi ne oldu?

İlk gördüğünde çok beğendi ve sürecin geldiği noktada oldukça duygulandı. Hayatı boyunca renklerle yaşadığı için siyah ve kahverengi çantaları neden yaptığımızı sordu. Ama satış için gerekli olduğunu söyledik.

Röportaj: Bengü Arslan tarafından MAG Dergisi için yapılmıştır.

Modada Bembeyaz Bir Sayfa Açan İsim: Hamdi Külahçıoğlu

E-ticaret Devrimcisi: Hamdi Külahçıoğlu

hamdikulahciogluba

Devir e-ticaret devri… Ee, biz kadınlar için de alışveriş siteleri bu devirde vazgeçilmez… En çok keyif aldığım sitenin Kurucu Ortağı Hamdi Külahçıoğlu’nu yakalamışken, bir röportaj gerçekleştirmeme olmazdı, öyle değil mi? www.beyazkutu.com sitesinin oluşumuna kadar geçen süreci, girişimciliği, yeni ticaret alanlarını, modayı, sektörü, kısacası her şeyi Hamdi Bey ile masaya yatırdık. Ben röportajı yaparken çok keyif aldım, eminim sizler de okurken çok keyif alacaksınız. Hamdi Bey; oldukça yenilikçi ve son gelişmeleri yakından takip eden tam bir moda insanı diyebilirim. Çok etkileyici bir kariyere sahip, Unitim, Harvey Nichols, Victoria’s Secret, Barney’s gibi bir çok dünya devine tasarım yapmış, New York’un o görkemli ve moda kokan havasını solumuş ve fazlasıyla bu koku içine işlemiş bir iş adamı… Gelin Beyaz Kutu’nun yükselişini kendisinden dinleyelim…

Eğitiminiz ve özgeçmişiniz? Bu işe başlamadan önce iş hayatında tecrübeniz oldu mu, nerelerde çalıştınız?

Boğaziçi İşletme mezunuyum, üzerine de ABD’de finans masterı yaptım. 15 sene New York’ta yaşadım. Ardından moda sektöründe birçok iş gerçekleştirdim. Kendi işimi yaptım, profesyonel olarak çalıştım. markamı yaratıp, Barneys gibi bir çok büyük firma ile çalıştım. 2001, 11 Eylül sonrası Amerika’da işler değişti. Ben de artık yavaş yavaş dönmeyi düşünüyordum, ardından Türkiye’ye döndüm ve Unitim gruba katıldım. 5 sene Unitim’de görev yaptım, sonrasında Harvey Nichols’ı açtık ve ben Harvey Nichols’ya Satın Alma Direktörlüğü görevimin ardından Genel Müdürlük görevine getirildim. Chanel, Tom Ford, Polo Ralph Lauren gibi bir çok markayı Türkiye’ye getirdik. Ardından 2009 yılında görevimden ayrıldım.

Bu işe başlama fikri nereden geldi ve nasıl gelişti?

E-ticarete girişim, Türkiye’deki potansiyeli görerek oldu diyebilirim, daha henüz bu özel alışveriş sitelerinin yeni çıktığı zamanlarda, sürekli çok büyük indirimlerin iyi markaların zarar gördüğünü düşünüyorum, bir yerde markalar bunu anlayacak ve geri çekilecek diyordum, bugün de olmaya başladı diyebilirim. Bizim ki tamamen sezon ürünleri satan bir butik olarak hizmet veriyoruz. Fırsat ürünü her zaman var ama biz sezon ürünlerini ön plana çıkararak hizmet veriyoruz. Türkiye’nin ilk sezon ürünlerini satan e-ticaret sitesiyiz. Baktığınızda Türkiye’de B segmente hitap eden Department Store yok, birçok lüks markaları satan mağazalar, bir de C hedef kitleye hitap eden markalar var, biz aslında bu boşluğu da doldurmak istedik. Fikir bu şekilde gelişti ve doğru olduğunu da yaşayarak gördük. Özel alışveriş siteleri oldukça sayıca artmaya başladı ve insanlar doyum noktasına geldi. Fırsat ürünlerinin kalitesi de tartışılır ve güvenilirlik konusunda sorun yaratıyor.

Beyazkutu.com bildiğimiz gibi bir online alışveriş sitesi peki neden beyazkutu’yu tercih edelim bizim için avantajlarınızdan ve güvenilirliğinizden bahseder misiniz?

Aslında bir müşterinin beyazkutu’yu tercih etmesi için çok fazla nedeni var… Öncelikle biz tüm sattığımız markaların yetkili internet satıcısıyız. Yani diğer bazı web sitelerinde olduğu gibi sahte, lisanssız ya da yetkili izni dışında satılan ürünlerin bulunduğu bir web sitesi değiliz. Yine bu markaların Türkiye’de ulaşamadığı bir çok ile de bizim sayemizde ulaştığını, bu illerde yaşayan insanların dünyaca ünlü moda markalarının sezon ürünlerine ulaşmak için İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere gelmesine gerek kalmadan, sadece tek bir tıkla ulaşabildikleri dev bir mağaza burası. Üstelik bu dev mağazada Türkiye’de hiç satışı olmayan bazı özel markalar da satışta… Ayrıca tüm bu markalara sadece üyelerimize özel fırsatlarla sahip olabiliyorsunuz.

Beyaz Kutu’dan alışveriş yapmak isteyen ama yurt dışında olanlar sipariş verebilir mi?

Açıkçası yurtdışından çok fazla talep görüyoruz… Bu noktada yurt dışındaki müşterilerimize de özel hizmetler sağlıyoruz. Kargo bedellerini de karşı tarafa yansıttığımız bu modelde müşterilerimiz dünyanın neresinden isterlerse istesinler özgürce alışveriş yapabiliyorlar. Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki; diğer tüm online satış sitelerinden farklı olarak beyazkutu’da satılan tüm ürünlerin fotoğrafları HD kalitesinde çekiliyor. Yani fotoğrafta gördüğünüz bir ürünün elinize geçtiğinde bakıp şaşırma ihtimaliniz oldukça zayıf. Ama olası bir beğenmeme, beden değişikliği vs. durumda müşterilerimizle birebir ilgilenen deneyimli müşteri temsilcilerimiz soruna anında müdahale ederek gereken neyse onu yapmaktadırlar. Müşterilerimizden gelen feedbacklere de bakarak iyi bir müşteri hizmetleri anlayışımız olduğunu söyleyebiliriz. Müşterilerden gelen mailler benim bilgisayarıma da düşüyor ve günümün en az 1-2 saatini bu maillerle geçiriyorum diyebilirim. Müşteri odaklı bir satış politikası söz konusu.

 

Siparişi veriyoruz ve anında elimizde oluyor. Diğer e-ticaret sitelerinde bu bu şekilde işlemiyor ve uzun süre beklemek gerekiyor. Bu da sizi diğerlerinden ayıran büyük bir fark öyle değil mi?

Yine bu alanda da diğer giyim ürünleri satan –bilhassa kampanya- sitelerine nazaran oldukça avantajlı durumda, çünkü sattığı tüm ürünler sezon ürünleri ve de ya kendi stoklarında ya da stratejik tedarikçisi konumunda bulunan firmaların stoklarında bulunuyor. Bu da satılan ürünlerin müşteriye ulaşma zamanını bir hayli düşürüyor. Bir örnek vermek gerekirse; kampanyayla satış yapan sitelerde ulaşım zamanın 10-15 gün arası değişebiliyorken, beyazkutu’da bu süre ortalama 4 iş günü olarak şekilleniyor.

Kanyon Pop-up Shop fikrinin yaratıcısız sizsiniz sanırım…

Beyazkutu.com online moda giyim satış sitelerinden farkla kendisi ithalatlar yapıp stoklara sahip olduğundan böyle bir farkı yaratabildi. Aslında bu proje Kanyon ile ortaklaşa düşünüp geliştirdiğimiz bir projeydi ve hem kendi müşterilerimiz, hem de bizi daha önceden tanımayan ve bu organizasyonla tanıyan, kısacası herkesin çok büyük ilgi gösterdiği ve beğeniyle karşıladığı bir proje oldu. İnsanların ilgisi bizi çok mutlu etti ve bu gibi organizasyonlar yapma noktasında bizi yüreklendirdi. Ancak bizim asıl işimiz web / online satış olduğundan kısa vadede böylesi bir organizasyon yapma niyetimiz yok.

Beyazkutu.com adresini tercih ettiğimizde hangi markaları bulabiliriz ve piyasa ile ne derece karlı avantajlara sahip olabiliriz?

Beyazkutu.com da; French Connection, Brooklyn Industries gibi Türkiye’de başka hiçbir yerde satılmayan ürünlerin yanı sıra Rock & Republic, Tommy Hilfiger, Camper, G-Star, Aldo, Energie, Calvin Klein, Miss Sixty, Pepe Jeans, Custo Barcelona, Killah, Lavand, Antony Morato, Billabong, Vans, Oakley gibi daha onlarca markanın binlerce ürününü bulabilirsiniz. Tüm bu markaların sezon ürünlerine, en cazip fiyatlarla ve dönem dönem gerçekleştirilen özel kampanyalarla sahip olabilirsiniz. Bu arada yine piyasaya damgasını vuracak yeni bir çok markanın çok yakında beyazkutu’da olacağının müjdesini de buradan vermiş olalım…

Sektördeki diğer internetten giyim ürünleri satan, özellikle de private shopping siteleriyle kıyasladığımızda kendinizi nerede görüyorsunuz?

Öncelikle beyazkutu olarak kendimizi bu sitelerden tamamen farklı bir yerde görüyoruz, kaldı ki müşterilerimizden gelen yorumlar da bizim bu düşüncemizi doğrular nitelikte oluyor. Çünkü biz sözü geçen o siteler gibi bazı markaların geçmiş sezonlardan ellerinde kalan ürünlerini değil, sadece belirli ve en üst bantta bulunan özel markaların en son sezon ürünlerini satıyoruz. Yani tedariçilerin stoklarını eritmek üzerine değil, gerçek moda severlere hizmet vermek üzere kurulmuş bir siteyiz. Zaten müşterilerden aldığımız pozitif yorumlar da bunun göstergesi oluyor. Bir çok müşteri bu her gün mantar gibi türeyen bu sitelerden sıkıldıklarını, satılan ürünlerin kalitesiz olduğunu ve yepyeni bir soluk aradıklarından bahsediyor. Tabi en sonunda bu okların bizi göstermiş olması da bizim için ayrı bir kıvanç vesilesi oluyor.

 

Anneme… (50. yaş gününde yazdığım mektup)

Annelerin EN’ine….

559233_312576868838353_1752593616_n

Bugün benim canım annem dünyaya gelmiş 51 yaşına girmiş ama ruhu tam tersi 15 yaşında gibi…

Yıllar, yaşadıkları, onun o gülen gözlerinden hiç birşey götürmemiş, yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen ‘Hayat sana inat, ayaktayım’ tavrından hiç birşey kaybetmemiş…

Bana doğum günümde attığın mesajın hep durur telefonumda arada çıkarır okur, mutlu olurum, bazen de sana kızarım biliyor musun, neden bana hep böyle güzel şeyler söylemez diye.. Mesajın başında demişsin ki ‘Akıllı kızım iyi ki seni doğurmuşum.’ Sen böyle cümleleri çok sık kurmazsın annem, anlamaya çalışırım seni her defasında belki de işime gelmez… HEp güzel şeyler duymak isterim senden ama sen hep çok nadir söylersin… Hep bunun da bir anlamı vardır elbet diye düşünürdüm, her yaptığın şeyin mantıklı bir açıklaması olduğu gibi ve yavaş yavaş bunu fark etmeye başladım sanırım, bunu yaparak hep beni daha da hırslandırmak daha da başarılı olmamı sağlamak istedin, tıpkı senin en büyük başarını kazandığında ki gibi, ben de bu sayede çok daha başarılı olabilirdim çünkü ne de olsa senin kızındım dimi annem:)

Dışarıdan o kadar sağlam duruyorum ki, Herkes beni çok güçlü sanıyor annem. Oysa bazen kendimi ne kadar da güçsüz hissediyorum, böyle zamanlarda telefona sarılıyorum senin sesini duymak içimi rahatlatıyor, kendime olan güvenimi geri getiriyor, o ses bana kızım telaşlanma, sakin ol, zamana bırak, aceleci olma, ben elimden geleni yapacağım diyor, kendinden o kadar emin ki şefkat dolu, sevgi dolu… Bir oh çekip kapatıyorum telefonu… Herkes seninle olan ilişkime şaşırıp kalıyor, sen o kadar farklı bir annesin ki her şeyimsin, canımsın, arkadaşımsın yeri geldiğinde o otoriter tavrın muma çeviriyor insanı, o çizgiyi korumak her annenin yapabileceği bir şey değil sanırım sen ve senin gibi annelere ‘PROFESYONEL ANNE’ demek yanlış olmaz:)

Senin gözünde halâ küçük bir kız çocuğuyum hiç büyümüyorum, büyümek de istemiyorum. Sanki yirmidört değil yedi yaşındayım. Sana o kadar ihtiyacım var ki annem. Sakın beni sensiz bırakma.

Sen varsan her şey güzel annem. Daha bir emin basıyorum yere… Adımlarım daha hızlı, yüreğimde daha çok umut var … Her şeyi daha çok seviyorum seninle. Seninle daha çok gülüyorum daha az üzülüyorum.

Senin küçük kızın çoktan büyüdü anne… Hayatı tanıdı.. Düştü kalktı… Yine yoluna devam etti … Bazen ben bile şaşıyorum kendime… Güçlü olan ben miyim? Yoksa içimdeki küçük kız mı? Karıştırıyorum bazen bu iki kimliğimi… Üzüldüğümde sen yoksan yanımda içimdeki küçük kıza sarılıp ağlıyorum ona dert yanıyorum… Bazen düşünüyorum o küçük kızı benimle beraber mi doğurdun? Ben büyüdükçe o hep küçülüyor, küçük kalıyor anne… Belki de bu yüzdendir sen beni görünce onunla karıştırıyorsun… Çünkü ben yirmidört, o yedi yaşında anne… Bunu kimseye söyleme anne… Onlar yine beni olgun sansınlar anne…

Seninle hep gurur duydum, senin benimle gurur duyduğun gibi. Seni Çok Seviyorum. İyi ki senin kızınım, iyi ki her şeyimle sana benziyorum annem…

Bu ‘İYİ Kİ DOĞDUN’ cümlesini en çok da sen hakediyorsun annem…

iyi ki doğdun, iyi ki varsın, iyi ki benim annemsin, başkasının annesi olsan çok kıskanırdım :))

Yanımda olmasanda varlığını o kadar derin hissediyorum ki içimde…

Seni Seviyorum

Bengü

Aşk Klişeleri

pink-heart-cloud-640x360

Konu aşka gelince, herkesin bir fikri mutlaka vardır. Özellikle de konu kendisi değilse…“Sevseydi kıskanırdı”, “Sevseydi affederdi”, “Sevseydi arardı”, “Sevseydi söylerdi”… Bu cümleler hepinize tanıdık geliyor öyle değil mi?

Ben bunlara “aşk klişeleri” demeyi tercih ediyorum. Belirsizlikle yaşamayı bir türlü beceremeyen insanoğlunun, ‘AŞK’ı mantığa ve matematiğe sığdırma çabası beni gerçekten yoruyor… Başkalarının hayatları üzerinde umarsızca verebildiğimiz kararlar, kendimize gelince neden bir anda ‘ne yapacağımı bilmiyorum?’ lu cümlelere ve kafa karışıklıklarına dönüşüyor…

Her ilişkinin kendi içerisinde bir düzeni, mantığı olduğuna inanıyorum. Her insan da karşısındaki insana göre ilişkide farklı bir role bürünüyor.

Evrensel kurallar üzerine oturtmaya çalışmak… Ne büyük hata öyle değil mi? Belki ‘AŞK’ın  semptomları evrensel: kalp atışları, midede kelebekler, iştah kesilmesi, bir tek düşünceye odaklanma… Bunlar evrensel, evet haklısınız ama ‘AŞK’ın sürecinin, gidişatının, akışının evrenselliğine karşıyım. Aşk’ı kalıplara sokmaya çalışmaya, bir “yapılması gerekenler” reçetesi çıkarma çabasına da karşıyım…

Aldatmak, affetmek, aramak, özlemek, istemek, kıskanmak… Fiillerin bir duyguyla eş değer tutulmasına karşıyım. Evrenselleştirilmeye çalışılan ‘AŞK Klişelerine’ karşıyım.

Özne-fiil uyumu bence Aşk. Kişiden kişiye değişime uğrayan… Kimine göre öncelik, kimine göre tutku, kimine göre kıskanmak, kimine göre aramak demek; kimine göre yalnızca bir kişiyle, kimine göre de bir kaçıyla yaşanılan… Evrenselleştirme çabası boşuna çünkü özünde özne değiştikçe, fiilin değiştiği bir duygu ‘AŞK’

Belki de ilişkilerde mutlu olabilmenin en büyük çözümü tam da budur… Klişeleri ilişkiden uzak tutmak ve evrenselleştirmeye çalışmamak…

Anlatmaya çalışmak yerine sadece hissettiğimizi yaşayabilsek keşke… Başkalarının ne düşündüğünden arınmış, sadece kendi düşündüğümüz, daha çok hissettiğimize odaklanarak…

Bengü Arslan

Yeni Medya Patronu: Demet Sabancı

demetsabanci

Sabancı ailesinden bir isim sonunda medyaya girdi. Çiçeği burnunda medya patronu Demet Sabancı, medyaya niçin girdiğini, neler yapmak istediğini ve DEMSA Group’u Q Life okuyucularına anlattı. Sabancı ailesinin kadınları iş dünyasında adından söz ettirmeyi başarıyor. Demet Sabancı gibi… Genç, güzel, samimi, zarif, sıcacık ses tonu ile size pozitif enerjisini yansıtan Demet Sabancı, eşine ve ailesine çok önem veriyor. Hem iyi bir anne, hem iyi bir iş, hem de mükemmel bir iş kadını olmanın sırlarını bizlerle paylaştı. Biz harika bir sohbet gerçekleştirdik, sizlerin de keyifle okuyacağını ümit ediyoruz.

 

 DEMSA Group ‘un kuruluş hikâyesini bizlerle paylaşır mısınız?

2000 yılında Eşim Cengiz Bey ile Demsa Group’u kurduğumuzda amacımız, dünyaca ünlü birçok markanın Türkiye pazarında yaygınlaşmasını sağlamaktı. Bunu gerçekleştirirken öncelikle kendimize ve Türk tüketicisine yakın ve büyüyebilecek markalar seçtik.  Portföyümüzde, her kesime hitap edecek fiyat aralığında ve müşterimizin her türlü ihtiyacını karşılayabileceği çeşide sahip markalar mevcut. Türk tüketicisinin hizmetine ve beğenisine sunulmuş bu markalar, Türkiye’nin birçok şehrine yayılmış 98 mağazayı kapsayan güçlü mağazacılık sistemi ve 900 aşan profesyonel kadrosu ile yoluna devam ediyor. Birçok yeni bölüm açtık. Marka çeşitliliğine hep çok önem verdik. Algıyı artıracak çalışmalar yaptık ve neticede müşterimizin sayısı ve profili çok arttı. Tabii ki tüm çabalarımız bunun içindi.

 

DemSA Group olarak birçok dünya markasının Türk temsilciliğini yapıyorsunuz. Bunların dışında güçlü markaların ürünlerinin yer aldığı mağazacılık devi Harvey Nichols ve Brandroom ‘u Türk tüketicisine kazandırdınız. Bunların devamında farklı ‘’dev ‘’sürprizler yine bizleri bekliyor mu?

Bazen yaptığınız yatırımın içini doldurmanız gerekiyor. Harvey Nichols örneğindeki gibi. Dev bir kurgu Brandroom‘da olduğu gibi. Bunların devamında farklı çalışmalarımız olur mu bunu zaman gösterecektir. Şu anda eldeki yatırımları doğru bir şekilde, sağlam adımlarla ilerlemesi çabasındayız.

 demetsabanci1

Fashion TV’den sonra medya dünyasında yatırımlarınız hızla devam ediyor. MediaSA bünyesinde kurulan World Travel Channel  (WTC)’ın kuruluş amacı ve hedeflerinden bahseder misiniz?

World Travel Channel’da amacımız öncelikle tüm izleyicilerimize ve misafirlerimize kısaca her kesime gezi, seyahat ve turlar hakkında bilgiler vermektir. Bir başvuru niteliği taşımaktır. Seyahate gidenler, gitmek isteyenler, seyahat belgeseli izlemek isteyenler, farklı kültürleri, yemekleri öğrenmek ve izlemek isteyenler World Travel Channel izleyeceklerdir. Ayrıca çok uygun fiyatlar ve ödeme koşulları ile turlar ve otellerde World Travel Channel’da olacak. Kaçırılmayacak fırsatlar yaratacağız. Hem otelleri hem de destinasyonları kapsamlı olarak tanıyarak seyahat etme imkânı artık TV’lerinde olacak. Tabi bu içerikle tatil yapma seyahat etme fikrini de geliştireceğimize insanları tatil yapmaya yönlendireceğimize inanıyoruz.

WTC ‘nin diğer özelliği de yayında görüldüğü anda rezervasyon yaptırabilme imkanı sağlıyor olması  bu hayli ilgi çekici olanak hakkında detaylı  bilgileri sizden öğrenmek istiyoruz…

World Travel Channel haricinde World Travel Trip adı ile bir seyahat şirketi de kurduk. Kanaldan bağımsız olarak hem internet üzerinden hem de TV’den satış imkânları da yarattık. Dolayısı ile diğer tur operatörleri gibi birçok tur, otel alışverişlerinizi bizden yapabilirsiniz. Ayrıca biz anlaşmalı olduğumuz tüm tur operatörtlerinin ürünlerini de sattığımız için en geniş ürün yelpazesi taşıyan turizm portalıyız aynı zamanda. Yani tüketicimiz kanalımız veya internet sitemizde en geniş seyahat imkânlarını bulacaktır.

World Travel Channel’a baktığımızda çok keyifli birçok programın olduğunu görüyoruz. Tüm bunların yanı sıra en çok dikkatimizi çeken programlardan olan medyada da geniş yer alan ‘Payitaht Osmanlı İstanbulu‘’ belgeseli ve   ‘’Prensesin Seyahat Günlüğü ‘’programları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Biz olmayanı yapmayı ilke edindik. Bu yüzden de World Travel Channel’da ekrana gelen programlarımızın içerikleri oldukça sıra dışı. ‘Payitaht Osmanlı İstanbulu’ da böyle bir çalışma. Payitaht, iki kıtayı birbirine bağlayan İstanbul şehri ve Osmanlı’nın köklü tarihi üzerine yüksek  bütçeler ve titizlikle gerçekleştirilmiş olan bir belgesel çalışması. Bu bir ilkti ve izleyenler İstanbul’u daha önce hiç böyle görmedi. O nedenle gelen tepkiler de çok olumlu      oldu.“Prenses’in Seyahat Günlüğü”nde ise İngiliz Kraliyet ailesi mensubu Michael Of Kent’in Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkeye gerçekleştirdiği seyahat anılarına yer verildi. Bir prensesin deneyimlerini izlemek seyirci tarafından merak uyandırıcı oldu.

‘’Prensesin Seyahat Günlüğü ‘’programı konsept olarak ilginç. Zor değil mi bir prensesle çalışmak? Böyle bir konsept nasıl oluştu? Siz de bizzat görüşmelerde bulunuyor musunuz?

Tabi ki görüşmeler yoğun geçti. Michael of Kent, İngiltere hanedanına mensup bir prenses. Kanalımız farklı kitlelere hitap ettiği için, tabii ki önemli isimleri de programcı olarak bünyesine katmak gerekti. Prensesi burada bir süre misafir ettik ve kendisi de, kanaldan gelen rica doğrultusunda, Türkiye ve yapmış olduğu tüm ülke seyahatleri ile ilgili izlenimlerini bizim için bir program haline getirmeyi kabul etti. Sonuçta “Prensesin Seyahat Günlüğü” isimli çok keyifli bir program oldu. İlgide gördük.

İş hayatınız, sosyal hayatınız, dernekler, çocuklarınız ve eşiniz ve hepsinde başarılı olduğunuzu görüyoruz. Bu kadar yoğunluğu nasıl organize ediyorsunuz?

Evet, bana en çok sorulan sorulardan biridir. Bu konuda hep övgü almışımdır. Aslına bakarsanız bu dengeleri kurup devam ettirmek çok da zor bi durum değil. Önceliklerinizi belirleyip ajandanızı da ona göre organize ediyorsanız ve bunu da prensip haline getirip takviminize de hassasiyetle bağlıysanız hepsi oluyor. Herkese, her şeye hatta kendinize bile yeterli vakit ayırabiliyorsunuz. Benimde yaptığım sadece bu.

ZTV Bilgi Eğitim Kanalınızda yetişkinlere okuma yazma öğretmeye çalışıyorsunuz biraz bu proje  tadındaki programınızdan bahseder misiniz?

 

Evet Türkiye’nin ilk eğitim ve gençlik kanalı ZTV Bilgi ve AÇEV işbirliği ile milyonlarca yetişkine ve en önemlisi kadınlara yeni ufuklar açmak için hazırlanan okuma-yazma programı “Hayat Okuyunca Güzel” 12  Ekim’de ZTV              Bilgi ekranlarından yayınlanmaya başladı  bile. Türkiye’deokullaşma oranlarının yükselmesine rağmen eğitim hakkından yararlanamamış, okuma-yazma öğrenmek isteyen ve okuryazarlık becerilerini geliştirmeye ihtiyaç duyan çok sayıda yetişkin bulunuyor. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak AÇEV (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) ile gerçekleştirdiğimiz işbirliği neticesinde okur/yazarlık becerilerini geliştirmek isteyen         bireyleri desteklemek ve bu eğitimi yaygın bir şekilde ihtiyaç duyan kitlelere ulaştırabilmek amacıyla birlikte çalışmaya başladık.  Çekimleri ZTV Bilgi tarafından bir sosyal sorumluluk çalışması olarak gerçekleştirilen “Hayat Okuyunca Güzel”            programı ile eğitim desteğine ihtiyaç     duyan, çeşitli nedenlerle okuma-yazma kursuna gidemeyen bireylere ulaşmasını hedeflliyoruz. Programlarımız ise sınıf ortamında çekilen, eğitim programında deneyimli AÇEV okuma yazma   öğretmeni Tuğyan Hanım ile okuma yazma bilmeyen 10 kişilik bir “kursiyer” grubuyla gerçekleşen derslerden oluşmaktadır.    Ayrıca, rakamları tanımak, gündelik yaşamın içerisinde gereken en temel matematik becerilerini(paraları tanımak, saatleri okuma, fiyat etiketlerini okuyabilmek, basit toplama ve çıkarma hesaplarını yapabilmek) edinmek için çalışmalar yapıyorlar. Bu programımızla Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tüm basın mensubu arkadaşlarımızda çok ilgilendiler ve destek oldular. Her gün yayınlanacak “Hayat Okuyunca Güzel” programının, ZTV Bilgi’nin TURKSAT 3A 11957 Mhz frekansından gerçekleşen yayını ile tüm Türkiye’ye ulaşması hedefleniyor.

 ZTV Bilgiden bahsederken hatırladığımız kadarıyla ‘’obezite’’ temalı bir  program çalışmanızda vardı.Bu programdan da bahsede bilir misiniz ?

Evet, çok doğru hatırlıyorsunuz. Biz eğitim kanalımızda herkesi ilgilendiren konulara da sadece öğrencilerimize değil ebeveynlerin eğitimine de önem vermeye çalışıyoruz ki obezite konusunda da ana hedefimiz sağlıklı bireylerden oluşan sağlıklı bir topluma ulaşma çabasında var olmaktır. Günümüzde teknolojinin hızlı            ilerlemesiyle      ortaya çıkan yenilikler insanların gün geçtikçe değişen bir hayat tarzı olmaya   başladı. Beslenme tarzındaki değişiklikler ve fiziksel hareket azlığıyla olumsuz şartlar                bir araya geldiğinde obezite riskini artmaktadır. Yapılan araştırmalar dünyada olduğu gibi ülkemizde de fazla kilolu olma ve obezite sıklığının giderek arttığını ve obezitenin özellikle çocuklarımızı ve gençlerimizi etkisi altına almaya baş göstermek olduğunu biliyoruz ve hatta Avrupa da 2. ülke olduğumuz araştırmalardan çıkan kötü sonuç. Yurdumuzu da sağlıklı yetişen sebze, meyvenin bolluğu ve verimli toprakları     düşünürseniz artık alarma geçmek gerektiği çok aşikâr. Biz de bu bağlamda kanalımız             da ”Öğrenci Sofrası” adı altında bir program yaptık. Her hafta sağlıklı ve lezzetli yemek tarifleriyle evlere konuk olan Öğrenci Sofrası, çocuklu ünlü konukları( Demet    Şener, Leyla Alaton gibi) ağırlayarak güzel sohbet eşliğinde izleyicileri      buluşturduk. 7’den 77’ye herkesin ve her kesimin sağlıklı bir yaşam sürmesi için sağlıklı beslenme gerekliliğinin altını önemle çizerek. Bu programda da Milli Eğitim Bakanlığından Sağlık bakanlığında izleyicilerimizden ciddi ilgi gördük.

Tasarımların Efendisi: Süleyman Demirel

 

suleymandemirelportre 

Süleyman Demirel, çalıştığı birbirinden ünlü isimlerin yanı sıra iddialı ve yaratıcı tasarımları ile oldukça gündemde olan, dobra, egolarından arınmış, sevgi dolu başarılı bir tasarımcı. O görkemli showroom’una girdiğiniz anda, ilk birkaç dakika etrafı seyretmekten kendinizi alamıyorsunuz. Yaratıcılık ve farklılık, çalışma alanına da fazlasıyla yansımış, çok samimi bir dost sizi nasıl karşılar ise, o da sizi öyle karşılıyor…

suleymandemirel2 

Demriel sadece ünlüler için kıyafet tasarlamakla yetinmeyip, kendi markası Azor’u 5 yıl önce hayata geçirdi bile… Azor’la modanın kolay ulaşılabilir bir kavram olduğunun altını çizmek isteyen genç tasarımcı ile markasını, tasarımlarını ve Türk moda dünyasını konuştuk…

Adınızın Süleyman Demirel olması size ne gibi avantajlar sağlıyor zira isminiz zaten bir marka…

Avantaj diyebileceğim tek bir nokta var, akılda kalıcı olması. Resmi kurumlarda kendimi ifade edebilmek ve yeni tanıştığım insanları inandırmak için nüfus cüzdanı göstermek zorunda kalmam dışında ise bir dezavantajını yaşamadım.

“Geniş kitlelere hitap etmeyi planladığım için giyilebilirlik, fonksiyonellik ve ekonomi benim önceliklerim arasında yer alıyor.”

Tarzınızı nasıl anlatırsınız, diğer tasarımcılardan farkınız ne?

Her tasarımcının birtakım önemli farklılıkları söz konusudur; hayata bakış açısı, kendisine hedef edindiği kitle ve o kitlenin yaşam tarzı, renklerle olan ilişkisi, modaya yansıtmak istediği ayrıntılar… Diğer tasarımcılara göre hazır giyim sektöründe markalaşmayı planladığım ve daha geniş kitlelere ulaşmak istediğim için koleksiyonlarımda daha çok giyilebilirlik ölçülerine, fonksiyonelliğe ve nasıl daha ekonomik üretilebilirliğe dikkat ediyorum.

suleymandemirel3

Tasarımlarınızda vazgeçemediğiniz detaylar neler?

Koleksiyonlarımda vazgeçemediğim en önemli ayrıntılar, siyah ve danteldir. Bu renk ve materyale karşı ciddi anlamda tutkum var. Koleksiyonlarımda son derece esnek davranırım ve kendimi sınırlamam.

Her tasarımcının hayali olan “marka yaratma” arzusunu siz Azor ile gerçekleştirdiniz, Azor’u bize biraz anlatır mısınız?

Daha önceki iş tecrübelerim ve kendi tarzımı kabul ettirebildiğim müşteri portföyümün desteğiyle, tabii ekibimin de çok ciddi özverileri sonucu, ‘Azor’ ortaya çıktı. 4 yıldan beri de Türkiye genelinde 150 mağaza ve butikte satışa sunuluyor. Koleksiyonumun tamamına gece elbiseleri hakim; mezuniyet baloları için özel abiyeler, kokteyl ve düğün elbiseleri… Aslında Azor’u biraz daha haute couture’e yakın çalıştım. Kumaşlarımız çok özel ve yeni sezon için kendi desenlerimi çizdirdim, bastırdım. Kısacası aslında Azor ve Süleyman Demirel’i birleştirmiş gibi oldum.

Abiyeye olan ilginin sizce sebebi nedir?

Televizyonda hangi diziye bakarsanız bakın, herkes ağır abiye giyiyor. Haliyle ilgi arttı abiyeye. Düşünün, 18 yaş altı gençler için yaşlarına uygun abiyeler hazırlıyorum fakat bana gelen ilköğretim ve lise öğrencileri ağır abiyeleri tercih ediyor! Yaşlarına uygun olmadığı konusunda uyarsam da yanlarında getirdikleri Nicole Kidman ya da Charlize Theron’un fotoğraflarını göstererek ‘Bu kıyafeti istiyorum’ diyorlar.

 

Demet Akalın için vazgeçilmezsiniz, onunla çalışmak zor mu? 

Benim adıma herhangi bir zorluğu yok, çünkü Demet Akalın en az bizler kadar modanın içinde ve trendleri çok yakından takip ediyor. Hazırladığım kıyafetleri ona beğendirmek ya da giydirebilmek için çaba harcamıyorum. Sahne kostümlerine birlikte karar veriyor ve hazırlıyoruz.

“Kendi ayakları üzerinde durabilen, hem ticari hem de üretim-planlama adına ciddi bir sirkülasyon yaşıyorum ve bundan da gayet memnunum.”

suleymandemirel 

Türkiye’de birbirinin aynı işlerin sürekli tekrarlandığı be birkaç kişinin egemenliğinde ilerleyen bir moda sektörü var ve gençlerin o birkaç ismin arasına girmesi biraz zor. Siz de şimdi markanızla bu dünyada yer almaya çalışıyorsunuz, işiniz zor mu sizce?

Türkiye’de moda anlamında yapılan çok da fazla bir şey olmadığını düşünüyorum, gerek hazır giyim adına gerekse haute couture anlamında… Avrupa markaları Türkiye’de çok daha fazla başarı gösteriyor ve ekonomiye yön verdiği kanaatindeyim. Türkiye’de tasarımcıların kendi adlarına oluşturdukları markalarda, Avrupa taklidi ürünler tasarladığını düşünüyorum. Türkiye’de yapılan fashion show’larda tasarımcıların kendi ruhunu ortaya koyduğuna inanmıyorum. O bakımdan o kültleşmiş isimlerin arasında kalmak ya da onlardan sıyrılmak gibi bir çabam yok. Bu isimler de zaten İTKİB’in ciddi destekleriyle ayakta duruyor. Kendi bünyelerinde yaptıkları işi ve maliyetleri kaldırabilecek bir sirkülasyon yaşamıyorlar. Bense kendi ayakları üzerinde durabilen, hem ticari hem de üretim-planlama adına ciddi bir sirkülasyon yaşıyorum ve bundan da gayet memnunum.

suleyman-demirel-tugce-kazaz

Koleksiyondan Notlar:

Süleyman Demirel,  ikinci kişisel defilesinde dünyanın 21. yüzyıldaki utancına; recm cezasına dikkat çekecek. Kan ve ten renklerinin hâkim olduğu koleksiyonun sergileneceği defilenin baş modeli ise  ‘ Tuğçe Kazaz ‘ olacak. Cyrus Nowrasteh ‘in  yönettigi, 2009 ABD yapımı  ‘SOROYAYI TAŞLAMAK’  filminden yola çıkarak ile recm‘i protesto edecek olan Süleyman Demirel’in Mayıs ayında sergileyeceği koleksiyonda kadına yapılan şiddetin ve hiçbir kadının taşlanarak ölümü hak edecek kadar suçlu olamayacağı fikri hâkim. Tuğçe Kazaz, Lara Sayılgan’ın objektifinin karşısına günümüzün şiddet mağduru kadını kimliğiyle geçti.

Röportaj Bengü Arslan tarafından MAG Dergisi için yapılmıştır.

Fotoğraflar: Onur Aykutlu

 

Kültür ve Sanatın Kraliçesi: İnci Aksoy

inciaksoy

Q- Öncelikle başkanlığını yürüttüğünüz Eğitim ve Kültür Araştırma Vakfı EKAV’ın geçmişini bize anlatır mısınız? 2010’da EKAV’ın hedefleri ve projeleri nelerdir?

EKAV/Eğitim Kültür ve Araştırma Vakfı eğitim, kültür ve araştırma konularında hizmetler verebilmek amacıyla 1991 yılında kuruldu. Düşüncemiz, Türkiye’nin ilk çağdaş sanat müzesini kurmaktı. Bu konu ile ilgili çok uzun çalışmalar yaptık.  Fakat bazı izinler alınamayınca Zincirlikuyu’da 1.000m2 lik minyatür müze gibi olan EKAV Sanat Merkezini hayata geçirdik. Sanat faaliyetlerimizi 10 yıla yakın bir süre sürdürdük. Burada Fahrel-Nisa Zeid, Ergin İnan, Muzaffer Akyol, Okan Bayülgen gibi önemli sanatçıların sergileri, seminerler, müzik dinletileri ve önemli edebiyatçılarla imza günleri gibi etkinlikler yaptık. Bina satılınca 2008 itibarıyla Ritz Carlton Oteli’nin altında Süzer Grubunun Vakfımıza desteğiyle , Süzer Sanat Merkezi içinde Ekavart Gallery’i açtık. 1991 yılından bu yana da TEV (Türk Eğitim Vakfı) aracılığıyla sanat dalında öğrencilere burslar vermekteyiz.

EKAV’ın hedeflerine gelince 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olması sanat adına ülkemizde çok önemli gelişmeler olacak. Bizde EKAV Vakfı olarak sanat galerimizde çok önemli sanatçıların sergilerine ev sahipliği yapacağız. Ayrıca Vakfımızın 2 yıldır üzerinde çalıştığı ‘’Alışveriş Merkezlerine Özel Uydu Sanat Merkezi’’ Projemizi hayata geçirmemiz hedeflerimiz arasında bulunmaktadır. Ülkemizde birçok alışveriş merkezi açılıyor yaptığımız araştırmalarda 300 e yakın AVM olduğunu saptadık ve bunların içinde ne yazık ki sanatsal mekânlar yok. Hâlbuki genç nüfuslu ülkemizde gençleri sanata teşvik etmek için bu AVM’lere sanatı getirerek toplumun her kesimine ulaştırmak istiyoruz. Bu projenin amacı kültürel ve sanatsal etkinliklerin ülkemizde yaygınlaşmasını sağlamak, geçmişten günümüze gelen kültür değerlerini yeni nesillere aktararak geleneksel değerlere sahip çıkmak ve bu geleneğin devamına katkıda bulunmak, sanatı günlük yaşama katmak, böylece sanat yoluyla toplumun genel yaşam kalitesini yükseltmek. Sanatı toplumun her kesiminden insana ulaştıracak olan bu proje ile halk sanatsal etkinliklerden haberdar olacak ve interaktif katılımlarla sanat ortamında sosyalleşme imkânı bulacak. Ayrıca sanatın geliştirici özelliği ile sanatı günlük hayatın aktivitesi haline getirecek, birleştirici özelliği ile de toplumsal barışın sağlanmasına katkıda bulunulmuş olacaktır. Türkiye’de kültürün ve sanatın yükselen bir değer olmasına katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Vakfımızın sloganı; sanat geliştirir, sanat iyileştirir, sanat birleştirir! Bu 3 olguya Türkiye’nin ihtiyacı olduğu inancındayız.

Q- EKAVART Galeri’de ne gibi organizasyonlara imza atıyorsunuz? 

2010 da ilk sergimiz Çağdaş Sanatın genç temsilcisi Ardan Özmenoğlu. New York da yaptığı çalışmalarını Ekavart Gallery de sergileyecek. Ayrıca Metin Güçlü, Gündüz Gölönü, kadınlara yönelik projesi ile gazeteci Tuluhan Tekelioğlu, yurtdışında birçok tanınmış koleksiyonerlerde eserleri olan İsviçre’de yaşayan sanatçı Rene Niklan, Türkiye’ye gelip EKAV’ da sergi açacak. Sergiler esnasında geçen yıl kitapları milyonlar satan Mümin Sekman, Songül Vardar ‘la başlattığımız kişisel gelişim seminerleri 2010’da da devam edecek.

inciaksoy2

Q- Türkiye’nin ilk online sanat televizyonunu kurdunuz. “Ekavart TV’yi henüz keşfetmemiş sanatseverler için bir de sizden dinleyebilir miyiz?

 Vakfımızın misyonu sanatı toplumun her kesimine ulaştırmak ve bu bağlamda internetin en güçlü iletişim aracı olduğunu biliyorum. Genç nüfuslu ülkemizde 70 milyon insanın 24 milyonu internet kullanıcısı. Kendim ve çocuklarım da bütün gün internet önündeyiz. Bilhassa onların devamlı Facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinde vakit geçirdiklerini gözlemledim. Ve gençlerin çoğu bu sitelerde sosyalleşiyorlar. Bende onların sanat ortamında sosyalleşmelerini nasıl sağlarım diye düşününce, 1 yıl gibi süren bir çalışma dönemi sonunda Türkiye’nin İlk online Sanat Televizyonu Ekavart tv yi, 1 Ağustos 2008 de ‘’Sanatla Randevunuz Var’’ sloganıyla interaktif sanat televizyonu olarak yayına başlattık. İlk gün 5.000, 5 günde 30.000, 1 ayda yüz bin ziyaretçi sayısına ulaştık.

Bu da sanat adına çok önemli bir gelişme, çünkü her zaman bana insanlar tarafından sanatın Türkiye’de pek ilgi çekmeyeceği söyleniyordu. Bu olay, doğru zamanda doğru işler yapıldığı takdirde  sanatında  ilgi çekeceğinin kanıtı oldu. Ve bugüne geldiğimizde sadece sanat için tıklayan günde 5-6 bin ziyaretçimiz, Facebook da 1.500’e yakın üyemiz var. Google da sanat deyince en çok aranılanlar listesindeyiz. Okullarda sanat eğitimi derslerinde arşivlerimizden yararlanıyorlar. Sanata dair görmek istediğiniz sergilere, sanatçılarla çok özel röportajlara, dünyadan ve Türkiye’den müzelere bir tıkla ulaşabiliyorsunuz.

Q- Başarılı bir iş kadını olarak, Türk kadınının dünyadaki ve özellikle çalışma yaşamındaki yerini nasıl tanımlıyorsunuz?

 

Son on yıla bakarsak, hızla değişen ve gelişen bir Türkiye görüyorum. Burada kadınlara çok önemli görevler düşüyor. Artık kadınlar sadece evde oturup çocuk doğuran kadınlar değil daha aktif iş hayatında önemli yerlerde söz sahibi olan kadınlar. İlk defa bir kadın Başbakanımız oldu Tansu Çiller, ilk defa TUSİAD da kadın Başkan Arzuhan Yalçındağ, dünyadaki en güçlü kadınlar arasında Güler Sabancı, dünyadaki gibi Türkiye’de de kadınlar çok önemli görevlerde bulunabiliyor. Birçok önemli şirkette kadın CEO’lar görev yapıyor. Sanatın her dalında kadınlar çok başarılı işlere imza atıyor. Yurtdışı sergiler açıyor, ödüller kazanıyorlar. Politikada da iş hayatında da kadınların başarıları ve gücü gün geçtikçe daha da yaygınlaşıyor Politikada kadınlara daha fazla yer verilirse, Avrupa Birliği’ne girme sürecinde ülkemiz adına daha iyi gelişmeler olacağını düşünüyorum. Önümüzdeki yıl dünyada dişilerin yılı olacağı söyleniyor. Çünkü değişen dünyada artık, duygusal zeka, analitik düşünce çok önem kazanıyor. Bu da kadınlarda erkeklere nazaran daha fazla.

 inciaksoy1

Q- Sizce İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olmasının Avrupa’daki yansıması nasıl olacak? İstanbul nasıl bir vizyona sahip olacak?

İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olması sanat adına çok önemli. Şu anda dünyanın gözü artık ülkemizde. Türkiye sanat alanında dünyada önemli bir yeri olan dinamik bir ülke. Sakıp Sabancı’nın kitabında da yazdığı gibi ‘’Ben yurtdışına iş adamı kimliğimle gittiğim zaman farklıydım, ne zaman ki hat koleksiyonumu kolumun altına alıp Metropolitan’da sergiledim, o zaman ayağımın altına kırmızı halılar serildi demişti. Geçtiğimiz yaz çağdaş sanat ile ilgili eğitim aldığım New York Sotheby’s de derslerde çağdaş sanatın önemli isimlerinden Haluk Akakçe’ nin eserleri tanıtılıyordu. Fatih Akın, Nuri Bilge Ceylan, Fazıl Say, Yaşar Kemal gibi daha bizi başarıyla temsil eden birçok sanatçımız var. Ziyaret ettiğim Metropolitan Müzesi’nin  shopunda Nil Karaibrahimgil çalıyor. Müzede satılan bir kitapta gelmiş geçmiş dünyanın en iyi 50 fotoğraf sanatçısı arasında Ara Güler yer alıyor. Nobel ödülü bir Türk edebiyatçı Orhan Pamuk’a veriliyor. Geçtiğimiz günlerde yaşayan bir sanatçımızın (Burhan Doğançay) ın eserinin 2 milyon 200 bin TL ye alıcı bulması yine geçtiğimiz yıl Sotheby’s deki müzayede de Türk sanatçılarının eserlerinin çok iyi fiyatlarla satılması Türkiye’yi dünyada bir referans noktası haline getiriyor. Dünyada ülkemizin sanatçılarıyla daha da önemli bir konumda olduğunu görüyorum. Bu durum 2010 da daha da önem kazanacak.

Q- İstanbul, tarihsel geçmişi ve güncel gelişmeler açısından en enerjik şehir olarak Avupa’ya bir yeni bir söylemle çıkabilecek mi?

Gelişmiş ülkelerin her biri sanata verdiği önem nedeniyle kendi uygarlıklarını yatarmıştır. Sanatçılar bir toplumu ileriye taşıyan yaratıcı öncü kişilerdir. Ülkeler sanatları ve sanatçılarıyla var oluyor. Bu düşünceleri özümseyen bireyler olabilirsek söyleyecek çok yeni söylemlerimiz olabilir. Sizin de söylediğiniz gibi zaten Türkiye tarihi çok zengin bir ülke ve yukarıda bahsettiğim gibi 2010 projesinde sahip olduğumuz kültür zenginliğini iyi değerlendirebilirsek dinamik yapımız, genç nüfusumuz ve dünyada yer alan önemli sanatçılarımızla yurtdışında her geçen gün daha da önem kazanırız.

Q- Cemiyet dünyasında, güzelliğiniz ve zarafetinizin ötesinde sosyal çalışmalarınızla saygın bir konuma geldiniz ve özellikle Türk kadınlarına harika bir örnek teşkil ediyorsunuz. Quality vasıtasıyla kabuğunu henüz kıramamış kadınlara önerileriniz nelerdir?

 

Bizim jenerasyonumuz Polyanna kitaplarıyla büyüdü hep iyi ve her şeye evet diyen cici kız mantalitesi artık Polyanna’ cı kadınlar kitaplarda kaldı. Şimdi günümüzde ne istediğini bilen özgüveni olan kendi ayakları üzerinde durabilen, çalışan, üretken, kendi gücünü kendinden oluşturan, samimi, güven veren, başkası değil kendi olan kadınlar. Ve her kadının çalışması gerektiğini, çalışmanın insanı geliştirdiğini düşünüyorum.  Yaşamda sadece tükettiğiniz zaman mutsuz kadın olursunuz. Mutlu olmak için üretmek lazım, üretken kadın başarılı olabilir. Başarılı olmak için de kalplerinin sesini dinlesinler. Çünkü başarı kalpten gelir, beynimizde gelişir, hayata ellerimizden akar. Kalp her zaman doğruyu, gerçeği söyler.

Röportaj Bengü ARSLAN tarafından Quality of Magazine Dergisi için yapılmıştır.

Fotoğraf: Ünal ATILGAN

Ezra Tuba Çetin ve Etcetura

ezratubacetin2

Pozitif düşüncenin sırrı

Ezra ve Tuba Çetin, Etcetura ile “zaman ve mekândan bağımsız tasarımlar”la dünya butiklerinde yer bulmaya çoktan başladı.

Ezra ve Tuba Çetin’in moda serüveni 13-14 yaşlarında, ailelerine ait tekstil fabrikasının bir köşesinde vatka dikerek başladı. Evlerinin içinde bile koşuşturan asistanlar, oradan oraya uçuşan kumaşlar, boncuklar derken modayla ilgilenmemeleri neredeyse imkânsızdı. Sonuçta da, Ezra bir ara ressam olmaya karar verse de, iki kardeş kendilerini moda ve tasarım dünyasının içinde buldular.

 Tekstilci bir aileden gelip de modaya yönelmek kaçınılmaz bir durum muydu sizin için?

Ezra Çetin: Bilkent Üniversitesi Grafik Tasarım’dan sonra, Marmara Güzel Sanatlar Resim Bölümü’nü bitirdim. Ressam olmak istiyordum ama aynı zamanda heykel ve seramik dersleri de aldım. Yani komple bir sanatçı olmak istiyordum. Bu arada yurtdışına gittim. Hem mesleğimde gelişmek hem de para kazanmak için tasarım yapmaya başladım.

Tuba Çetin: Ben de Bilkent Üniversitesi Resim Bölümü’nden sonra Yeditepe Üniversitesi Moda Tekstil Bölümü’nden mezun oldum. Herkes resme yönlendirmeye çalışsa da ben hedefimi baştan koymuştum. Modacı olmak istiyordum. Tekstili çok seviyordum. Yaptıklarımı insanların üzerinde görmek, bunları satmak bana çok çekici geliyordu. Mezun olur olmaz çeşitli markalarla çalışmaya başladım. Victoria’s Secret, Tommy Hilfiger gibi markaların iç giyim tasarımlarını yaptım. Çeşitli Türk markalarıyla da çalıştım. Daha sonra Ezra ile birlikte çalışmaya başladık.

 İlk markanız olan ve farklı, “başka”, olmayı ifade eden Bashqua’dan sonra 2006 yılında Etcetura markasını yarattınız. Çizginizi nasıl tanımlarsınız?

Tuba Çetin: Biz markamızın çizgisini “luxury women’s wear” yani lüks kadın giyimi olarak adlandırıyoruz. Aynı zamanda da “zamansız” ve “mekânsız” tasarımlar yapıyoruz. Yaptığımız kıyafetleri günün her saatinde ve her yerde giymeniz mümkün. Mesela işe giydiğiniz bir kıyafeti, akşam ufak bir aksesuvar değişikliğiyle kokteyle de giyebilirsiniz.

“Teknolojiyle iç içe olmak şart”

 Koleksiyonun önemli bir özelliği de çok özel ve son teknoloji ürünü kumaşların kullanılıyor olması…

Ezra Çetin: Doğru. Çünkü artık dünyada herkes tasarım yapıyor. Öne geçebilmek için teknolojik kumaşlara yönelmeye karar verdik. Zaten uzun zamandır birçok fabrikada kumaş araştırma-geliştirme çalışmaları yapıyorduk. Bunlarla ilgili planlarımızı hayata geçirmeye başladık. Dört yıldır organik kumaş kullanıyoruz. Şimdi  teknolojik kumaşlara yöneliyor, tekstilde nanoteknoloji çözümleri ile yakından ilgileniyoruz.

2009-2010 Sonbahar-Kış sezonu için 70 parçalık bir koleksiyon hazırlamışsınız. Bu koleksiyonda öne çıkan detay nedir?

Tuba Çetin: Duruşuyla, kesimiyle güncel olana yakın, kendi fark yaratan, tek olmasına özen gösterdiğimiz bir koleksiyon. Kendini asla tekrar etmeyen bu parçalarda kullanıcının daha dişi, hissetmesini, kusurlarının yok olup gittiğini görmesini sağlamaya çalıştık.

Ezra Çetin: Kumaşlarda özellikle yeniyi arayışımız son bulmadı. Sürekli olarak yeni yıkamalar, teknolojik kumaşlar ve dokular üzerinde yoğunlaşıyoruz.

ezratubacetin

Koleksiyonlarınızı hazırlarken, küresel moda eğilimleriyle ne ölçüde paralel gidiyorsunuz? Bu soruyu stil açısından değil, kumaş ve renk seçimi gibi genel trendler açısından soruyorum…

Ezra Çetin: Biz, çoğunlukla “Ne moda olacak?” diye hiç düşünmüyoruz. Ama zaten hazır kumaşlar kullandığınızda, gündemi yakında izlediğinizde bir anlamda yönlendirilmiş oluyorsunuz.

 ‘Etcetura’ ya gelen her kadın, buradan mutlu ayrılıyor. Yani 1.75 boyunda, zayıf bir kadınla 1.55 boyunda topluca bir kadın aynı kesimde şık görünebiliyor. Bunun sırrı ne?

Ezra Çetin: Evet, biz bir çok farklı alternatifler sunarak, kadınlara hangi kıyafetin, ne şekilde yakışacağı konusunda da yardımcı oluyor ve üzerine yakışan ile buradan çıkmalarını sağlıyoruz. Yüzlerindeki o gülümseme, inanın, bize tüm yorgunluğumuzu unutturuyor. Kadın tasarımcı olarak tüketicinin vücudunda saklamak veya öne çıkarmak istediği yerlerini daha rahat hissedebiliyor ve ona göre çözümler geliştirip uyguluyoruz.

 Siyah sizin de favoriniz. Hep “Siyah oldu mu, her şey kolay olur!” derler. Ama sanıyorum, sizin seçiminizdeki sebep bu değil. Peki ne?

 Tuba Çetin: Siyah; sadakat, sebat, dayanıklılık, bilgelik ve güvenirlilikle ilişkilendirilir. Tüketici siyahı güçlü ve ciddi görünmek için tercih eder.

Ezra Çetin: Esasında yaz koleksiyonumuz, ağırlıkla bayrak kırmızısı ve çini mavisi… Yani biz, siyahı yoğunlukla kış koleksiyonlarında kullanıyoruz. Satış açısından pazarlamada önceliği vardır. Ayrıca şık ve zarif bir duruşu var bu rengin.

Hemen tüm büyük modaevlerinin düşen gelirleri nedeniyle haute-couture ile marka konumlandırmasını sürdürüp, aksesuar başta olmak üzere segmentasyona gittiği bir dönem yaşıyoruz. ‘Etcetura’ markasıyla siz de böyle bir girişimde bulunacak mısınız?

 Tuba Çetin: Markamızın konumlandırması exclusive alışveriş alışkanlıklarına göre yapıldığı için bizim koleksiyonumuzu oluşturan parçalar adet ve model olarak kısıtlı sayıdadır. Bu tutum haute-couture anlayışına yakın olsa da haute-couture değildir. Ancak biz boyut olarak sözünü ettiginiz firmalardan farklıyız, dolayısıyla krizle başetme yöntemlerimiz de farklı. Şu anda haute couture , gelinlik ve erkek giyimi konularına ağırlık veriyoruz.

 Yabancı yayınlarda özellikle de İtalyan yayınlarında ‘Etcetura’ geniş yer bulmuş. Neden özellikle İtalya?.. Tasarımlarınızdan ötürü mü, yoksa bu bir pazarlama stratejisi mi?

 Tuba Çetin: İlk olarak bir yıl boyunca yaptığımız pazar araştırmasından sonra çıkış olarak İtalya’ya karar verildi ve tüm çalışmalar bu yönde hazırlandı. Halkla ilişkiler ve showroom gibi çalışmalarımızın ilk adımları Milano’da atıldı. Şimdi Paris ve New York olarak devam ediyor.

 Koleksiyonlarınızın ana temasını neler oluşturuyor?

Hangi dine ya da ırka mensup olursa olsun hep beraber mutlu yaşayan bir toplumuz. Bu karma içinde büyük bir sinerji ve çok başarılı kadınlar barındırıyor. Onları dünyaya anlatmak, onların hikâyelerini paylaşmak bizim için çok önemli. Defile sırasında ilham kaynağımız Sabiha Gökçen’in hayat hikâyesiyle ilgili broşürler dağıttık, çok da olumlu tepkiler aldık. Şu an dünya basınında bizden bahsederken ‘Ne kadar güçlü ve cesur bir kadınmış, gökyüzünü fethetmiş’ diye Sabiha Gökçen’i de anlatıyorlar. Bu bizim için çok önemli. Hayat hikâyelerini konu alan koleksiyonlar bizi farklı kılıyor.

Röportaj Bengü Arslan tarafından Quality of Magazine dergisi için yapılmıştır.

Fotoğraflar: Ünal Atılgan

Kalıplara Sığmayan Sıra Dışı ve Kusursuz Bir İş Adamı: Murat Akdoğan

muratakdogan

Murat Akdoğan, iş hayatındaki sıra dışı yaşamı, fikirleri ve uygulamalarıyla kafamızdaki klasik iş adamı profilinden tamamen sıyrılıyor. Baymak, piyasaya ve bankalara yaklaşık 20 milyon dolar borçlanmışken, fabrika artık çalışmıyorken, fabrika müdürü olarak 24 yaşındaki Murat Akdoğan ortaya çıkıyor “Bence girişimci çok ama iyi yönetici az. Girişimciliği bilimsel yönetim anlayışıyla birleştirmeyen şirketler batmaya mahkum” diyecek kadar liderliğine güveniyor veBaymak‘ı bu krizden çıkaracağına yüzde yüz inanıyordu… Nitekim Baymak, krizden çıktı ve Türkiye’de lider isimler arasında yerini aldı. Murat AkdoğanBaymak Yönetim Kurulu Başkanlığı ile yetinmeyip, kimsesiz çocuklar adına bir şeyler yapmalıyım dedi… Kimsesiz çocukların eğitimi için kaynak ararken sağlık sektörüne yönelen ve çok kısa sürede sektöre yön veren konuma gelen Ethica Sağlık GrubuMurat Akdoğan’ın çocukken verdiği sözü yerine getirmesini sağladı ve oluşturduğu bu konsept ile sektöre yön verir hale geldi. Ethica İncirli HastanesiEthica Levent Hastanesi,  Bakırköy Estethica Cerrahi Tıp Merkezi ve Ataşehir Estethica Cerrahi Tıp Merkezi’nden oluşan Ethica Sağlık Grubu hastalarına ayrıcalıklı bir hizmet sunuyor. Gelecek planları arasında da bir Vakıf üniversitesi kurmak yer alıyor. Murat Akdoğan, bence muhteşem bir rol modeli. Vizyonu, o güçlü duruşu, öngörüleri, bilimsel yaklaşımı, empati kurma yeteneği, zekası, gülen gözleri ve karizması ile tam bir lider. Hani bize, derslerde lider ve yönetici arasındaki farkları anlatırlardı ya, hatta liderliğin doğuştan gelen bir özellik olduğunu söylerlerdi… O hem kusursuz bir lider, hem de çalışanlarının hayranlıkla örnek aldığı bir yönetici… Aynı zamanda bir üniversite hocası… BizMAG Dergisi olarak, Murat Akdoğan’ın belki de birçoğunuzun bilmediği bir yönü üzerinde duracak ve sizleri fazlasıyla şaşırtacağız. Murat Akdoğan, modaya oldukça hakim ve neredeyse bir tasarımcı kadar bilgi birikimine sahip… Kumaşlar, aksesuarlar, takım elbiseler… Tasarım yönü de sizi oldukça etkileyecek. Kim bilir, belki bir gün kendi markası ile Murat Akdoğan’ı karşımızda görürüz.

 

Herkes sizi başarılı kariyerinizle tanıyor, biz ise sizin başka bir yönünüz üzerinde duracağız. Moda… Moda ile tanışmanız nasıl oldu?

Moda ile tanışıklığım daha çok küçükken başladı. Eğer cebimde normal bir mağazadan 5 tane t-shirt alabilecek param varsa, ben gider kaliteli ve çizgisini beğendiğim bir mağazadan elimdeki para ile 1 tane t-shirt alırdım. Kendimce iyi bir şey almaya çalışırdım. Mesela bütün yaz atölyede çalışırdım, aldığım ücreti ise gidip güzel bir gömleğe yatırırdım ve resmen onu baştan yaratırdım. Buradan anlıyorum ki o zamandan beri farklı bir gözle bakmışım bu işe.

murakakdoganbaymak 

Modaya olan tutkunuzun yanı sıra kalite tutkusu…

Tutkunun ötesinde bir şey yapmaya çalışmıştım diye düşünüyorum. Geçmişe dönüp bakınca da imkanlar zaten fırsatları yaratıyor; ama imkanım olmadığı zamanda bile seçici olduğumu görüyorum.

 

“Atatürk’ün kendisinin giydiği kıyafetlerdi, büyük gururla taşıdım.”

Ünlü bir modacının katalog çekimlerinde yer alışınızın hikayesini bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Bu kreasyon tamamen iş adamlarına yönelikti ve farklı bir yüze ihtiyaç vardı. Onun dışında Türkiye’deki mankenler genelde daha casual giyindikleri için takım elbiseyi iyi taşıyamıyorlardı. Bu teklif bana geldiğinde, arkadaşlığımızın da iyi olmasına dayanarak kabul ettim ama ilk defa objektiflere bu şekilde poz vereceğim için de tereddütlerim vardı ve her ihtimale karşı profesyonel bir modelle de aynı çekimlerin yapılmasını istedim. Bu isim de Kıvanç Tatlıtuğ oldu. Fotoğraflar beğenildi ve sonrasında da Atatürk kıyafetleriyle ilgili Anıtkabir’de iki ayrı zaman dilimi içerisinde defile gerçekleşti… Çok özel ve Atatürk’ün kendisinin giydiği kıyafetlerdi, büyük gururla taşıdım.

 

“Bir iş adamıysanız, günümüz trendlerinin dışına çıkmak çok da mümkün değil.”

 murakakdogan-ethica

Sizin için moda ne ifade ediyor?  Günün trendlerine uymak mı yoksa kendi modanızı yaratmak mı hoşunuza giden?

O sezonun trendinin dışına çıkmak çok kolay bir şey değil zaten. Trendin dışına çıkacaksanız farklı bir yaşam tarzınızın olması gerekir. Sanatçı ya da show business içerisinde yer alan biri isen o trendin dışına çok rahatlıkla kayabilirsiniz. Ama bir iş adamıysanız, bir üniversitede hocaysanız çok da sapma gösteremiyorsunuz.  Kendi renk ve ten rengime uygun olmasına özellikle dikkat ediyorum. Ama kesime baktığınız zaman genelde soğuk renkleri tercih ediyorum. Sade ama şık kıyafetleri tercih ediyorum. Detaylara önem veriyorum ve aksesuarlar benim vazgeçilmezim.

 

Dünya modasını da yakından takip ettiğinizi biliyoruz, sevdiğiniz ve tercih ettiğiniz tasarımcılar kimler?

Son zamanlarda Tom Ford diyebilirim. Gerçekten onu izliyorum. Tercih ettiğim markalar var, ama son zamanlarda Tom Ford benim çok beğendiğim bir tasarımcı. Özellikle Gucci’den ayrıldıktan sonra özünü bulduğunu düşünüyorum. Tom Ford’un takım elbiselerinin yanı sıra aksesuarlarını da tercih ediyorum. İnci kol düğmeleri, bileklikleri gerçekten inanılmaz.

muratakdogan-1 

Türkiye’de moda konusunda (özellikle iş adamı olarak) ilkleri uyguluyor ve örnek teşkil ediyorsunuz… Mesela kravatsız, mendil kullanımı gibi…

Son zamanlarda farklı arayışlar içerisindeydim. Şık ama aynı zamanda da rahat iş kıyafetleri. Bunu da kravat takmadan mendil kullanımı ile büyük oranda sağladım.  Bazen de mendil yerine farklı aksesuarlar kullanıyorum… İğneler, broşlar, takılar… Birçoğu da bizzat benim tarafımdan çizilen ve Kapalı Çarşı’da yaptırılan özel şeyler.

 

“Olabildiğince pozitif önyargı oluşturun ki, negatif önyargının dezavantajlarını yaşamadan ilişkiye geçebilin o insanlarla.”

 

Peki, bundan yola çıkarak ileride kendi markanızı yaratma, bunları bir marka altında toplama gibi bir fikir var mı?

Ekonomik faaliyetlerin anlık değiştiğini düşünüyorum. Eskiden bir insanın ön yargı oluşturması üç dakika civarında olurdu. Yani bir insanı ilk gördüğünüzde üç dakikada ön yargı oluşturuyordunuz. Son yapılan araştırmalara göre ilk altı saniyede karşınızdaki kişi hakkında ön yargı oluşturuyorsunuz. Altı saniyeyle üç dakika arasında çok büyük fark var. Düşünebiliyor musunuz, insanların en zor değiştirdiği şey; önyargı. Einstein’ın dediği gibi; önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan daha zor. Dolayısıyla o zaman iş adamıysanız, madem ön yargı oluşma eğilimi çok fazla, demek ki altı saniyede değil hemen… Olabildiğince pozitif önyargı oluşturun ki, negatif önyargının dezavantajlarını yaşamadan ilişkiye geçebilin o insanlarla. Abartıdan kaçınıyorsunuz, bir yandan da pozitif önyargıları yakalamaya çalışıyorsunuz. Kendi markamı yaratmak gibi bir düşünce söz konusu değil. Ben özellikle Türkiye’de genç ama iyi eğitilmiş, dünya trendleri ile Türkiye’deki yatay anlayışları birleştirip bütünleştirebilen, gerek tasarımcıları gerekse de imaj danışmanlarını çok önemsiyorum. Bunların Türkiye özellikle de iş dünyası için önemli olduğunu düşünüyorum. Onların olabildiğince desteklenmesi, fırsatlar verilmesi gerekiyor. Türkiye için bir açık bu. Türkiye’de ihtiyaç var. Türkiye moda konusunda pek çok gelişmiş ülkeden ileride. Bu neden yabancıların tasarımlarıyla yapılmaya çalışılıyor. İmaj danışmanlarının daha aktif olması gerektiğini, onların olabildiğince desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

 

İş yaşamınızda, iş yerinde de size aynı şekilde bu şıklıkta sürekli bakımlı halde görüyoruz. Burada çalışanlarınıza bir rol modeli oluyorsunuz ve çalışanlarınızı da sürekli bakımlı ve şık görüyoruz. Bu farklılık nasıl oluşuyor, bu bir şirket politikası mı?

Yani sağlık ve güzelliğin ön planda olduğu 3 merkezimiz var biliyorsunuz. Tabii bu hizmeti veriyorsanız, saçınızla, başınızla, makyajınızla bir anlamda giyiminizle uyum sağlamanız gerekiyor. Çünkü karşınızda estetiği, güzelliği arayan insanlar var. Bu bir nebze politikayı gösteriyor, şirket politikasını… Ama bu konuda açık bir durum içerisinde daha üst düzeyde bir üretim noktasına geliyoruz. Bu konu ile ilgili şu anda bir ön çalışma yapılıyor. Hem hekimlerimize hem de çalışanlarımıza imaj danışmanlığı yapacak bir ekiple çalışmayı düşünüyoruz. Yavaş yavaş eğiterek bir noktaya getirdiğimiz insanlarla anca bir politika oluşturabiliriz. Bir işin politikayla, kültür haline gelebilmesi için önce insanlarda davranış değişikliğine yansıması gerekiyor.

 

Alışveriş için tercih ettiğiniz yerler nelerdir?

Geçtiğimiz senelerde Nisan ve Eylül aylarında, genelde senede 2 kere Milano’ya giderdim. Belirli marka ve mağazalarım vardı, çok gezmeden alıp çıkardım. Sonrasında özel tavsiye üzerine Kaan Bey (Gökalp) ile tanıştım. Önce bir gömleklere bakayım dedim nasıl diye. Ardından o başarılı ve yaratıcı tarzı beni etkiledi. Hem tamamen kendine has bir çizgisi vardı, hem fiyat anlamında oldukça uygundu, hem de usta insanlarla çalışarak, hep kaliteli kumaşları tercih ediyordu. Gömleğin ardından bana bir de ceket dikti, ardından da bir takım elbise… Milimetric ile hikayemiz işte böyle başladı.

 

Kıyafet seçiminizde öncelikli dikkate aldığınız şeyler nelerdir?

Eğer kıyafetlerimi yurtdışından alacaksam önce kumaşına bakıyorum. Yani niye bu kadar fiyatı… Dolayısıyla kumaş çok önemli. Türkiye’de eğer iyi modacı olacaksanız, kumaşa para ödeyeceksiniz ve doğru kumaşı kullanacaksınız. Ben Milimetric’e ilk gittiğimde ilk konuşmalarına baktım, kendi kesiminden kendi dizaynından çok kumaşı konuşuyorlardı. İşte dedim doğruyu bilen ve doğruyu satmaya çalışan bir insan. Bu konuda Kaan Bey’in avantajı kumaşı çok iyi bilmesi.

 

“Türkiye’de kadın aksesuarına geldiğin zaman geniş bir yelpaze var. Erkekler için ise seçenek çok kısıtlı.”

 

Hatırı sayılır bir aksesuar koleksiyonunuz var…

Türkiye’de kadın aksesuarına geldiğin zaman geniş bir yelpaze var. Erkekler için ise seçenek çok kısıtlı. Erkekler kıyafetlerini aksesuarlarla zenginleştirebileceklerini ve güzelleştirebileceklerini yavaş yavaş keşfediyor. Kol düğmeleri mesela Türkiye’de çok lüks. Manşetler yavaş yavaş keşfediliyor. Ama çok kolay bulamıyorsunuz her yerde. Ben Kapalıçarşı’da yüz yaşında bir parça buldum mesela, onunla harika bir kol düğmesi tasarlayıp, yaptırdım. Çeşit azlığından bu yola yöneliyorum.

 

Bir sözünüz var;  “İş yerime her girdiğimde her sabah uyandığımda o koltuğu yeniden hak etmek için çabalıyorum.” diyordunuz.

Tabii yani o günü yeniden kazanmak, seneler geçse bile yeniden taze hale gelebilmek bence önemli. O yoğun tempo içerisinde bunla bir de başa çıkabilmek kolay bir şey değil; çünkü hayatta önümüze çok daha fazla kötü şey çıkıyor. Hayatın içerisinde güzel olaylar ise çok fazla değil; o yüzden o güzellikleri yeniden kazanmak lazım. Öyle bir başlangıç yapmak her zaman o kötülüklerden kaçınmak gibi bir şey.

Röportaj Bengü Arslan tarafından MAG Dergi için yapılmıştır.

Roman Mağazalarının Genç Veliahtı

bugratoplusoy-1

Yenilikçi ve yüksek kalite anlayışından ödün vermeden, Türk Hazır Giyim sektörünün amiral gemisi olan Roman, genç kadrosuyla şimdi daha dinamik.

Türkiye’deki öncü konumunuzu Dünya’ya yaymak için çeşitli stratejiler geliştirmişsiniz? Bize biraz yenilikçi projelerinizden bahseder misiniz?

Biz, hedef pazarı ve bu pazara giriş stratejimizi birçok firmanın yaptığından çok farklı bir şekilde ‘Franchise’ sistemi yerine kendi mağazalarımızı açma üzerine kurduk. Bu yenilikçi stratejilerde; marka ile ilgili pazar büyükleri, hedef kitle analizi, segmentasyon ve tüketici davranışları üzerine olan incelemeleri bizzat sürdürmekteyim. Yurtdışında birçok ülkede Roman’ın açılışı üzerine görüşmelerimiz hızla devam ediyor.

Yurtdışında uzun süren ve başarı grafiği oldukça yüksek olan bir eğitim serüveniniz var, bir de sizden dinleyelim.   

Lise eğitimimi İsviçre’de Avrupa’nın en önemli okullarından Le Rosey ve College du Leman’da tamamladım. Amerika’da Wenthworth Institute of Technology’e kabulümün ardından, burada 5 senelik mimarlık ve mühendislik eğitimi gördüm. Sonrasında Türkiye’ye dönerek ünlü mimar Han Tümertekin’in yanında ilk iş deneyimini gerçekleştirdim. Bir taraftan Koç Üniversitesi’nde Excutive MBA programına katılarak Marka Yönetimi, Pazarlama, Finans gibi alanlarda kendimi geliştirirken, diğer taraftan Roman bünyesindeki bütün birimler ile birebir çalışarak şirketimize katabileceğim artıları değerlendirdim. Bu süreçte onursal başkanımız babam Sayın Turgut Toplusoy ‘un büyük desteğiyle Roman mağaza zincirlerinin genel koordinatörü olarak şirketteki görevime başladım.

2010’da Roman’ın ve sizin hedeflediğiniz nokta nedir?

Nisan ayının sonuna kadar yapılanma çalışmalarını tamamlamayı hedefliyoruz. Aile şirketi olmanın sıcaklığını kaybetmeden daha sistematik ve verimli bir yapıya sahip olmak, önceliklerimizin başında geliyor. ‘10 yılda 10 Dünya Markası yaratmak’ felsefesinden yola çıkan Turquality projesinin de marka destek kısmında yer alıyoruz. Ekibimle birlikte şuan tüm enerjimi bu projeye yoğunlaştırmış durumdayım.

bugratoplusoy-2

Gipsy by Roman isimli yeni markanız ile de Roman’a genç bir soluk getirdiniz. Gipsy by Roman ile ilgili projeleriniz neler?

Gipsy by Roman, Roman Mağazaları içerisinde satışa sunulan ve daha çok genç kesime hitap eden bir koleksiyon. Oldukça ilgi görmeye başladı, biz de bu iyi geri dönüşümden ilham alarak Gipsy by Roman konsepti ile yeni mağazalar açmayı planlıyoruz.

Mimarlık, sizin uzmanlık alanınız ve siz göreve başladığınızdan beri Roman Mağazaları’nda çok farklı ve iddialı bir mimariye rastlıyoruz. Bu sizin eseriniz mi?

Mimarlık benim için bir tutku… Türkiye ve Yurtdışındaki Roman Mağazalarının 12 tanesinin de konseptini kendim hazırladım. Roman’ın çizgisini koruyarak yeni bir konsept oluşturmaya çalıştım. İlk deneyimden sonra başta bu işin duayenlerinden olmak üzere yakın çevrem ve müşterilerimizden olumlu geri bildirimler aldık, bu beni motive etmekle birlikte Roman müşterisinin yeniliklere ne kadar açık olduğunu görmemi de sağladı. Bundan sonrada açılacak mağazalarımızda aynı konseptle ilerlemeyi düşünüyoruz.

Bu yoğunluğun içerisinde, sosyal aktivitelere zaman ayırabiliyor musunuz?

Türk Amerikan İş adamları Deneği ve TUGİAD üyesiyim. Fotoğraf ve yelken en büyük tutkularım arasında yer alıyor. Aynı zamanda yeni mekânlar, yeni tatlar keşfetmeyi de çok seviyorum. Toplusoy, genç kesimi de Roman tutkunu yapacağa benziyor.

Röportaj: Bengü ARSLAN – Quality of Magazine Dergisi için yapılmıştır.

Fotoğraf: Erhan ABİNİKMAN

Bisse’ye Değen Kadın Eli… Asiye Kefeli…

Asiye Kefeli

Bisse sizlerin de çok iyi bildiği gibi bir Dünya markası… Bu başarılı markanın mimarlarından birisi de başarılı iş kadını Asiye Kefeli… Asiye Hanım, 35 yıllık, sektöründe öncü olan markanın Mağazalar ve İletişim Koordinatörlüğü ‘nü başarıyla yürüten ileri görüşlü bir kadın yönetici. Bisse’nin başarı sırrını ise insana yaptıkları yatırımın yanı sıra detaylara önem vermek ve farkındalık yaratmak olarak belirtiyor. Bisse, yurtdışına ihracat yapan Türkiye’nin en köklü erkek giyim markalarından biri, detaylara verdiği önemle özellikle ürettiği eşsiz gömlekleriyle tüm dünyada parmakla gösteriliyor. Erkek markası diyoruz ama Bisse giymek kadınların da hakkı diyenlere de güzel bir sürprizi var Asiye Hanım’ın… Kadınlar için başarılı bir rol modeli olan Asiye Kefeli’den öğreneceğimiz çok şey var… Q Life olarak biz sorduk, o cevapladı ve ortaya tadına doyulmaz lezzetli bir sohbet çıktı…

Şirketin yönetim kadrosuna geç katılmış olmanıza rağmen, işlere bu kadar hâkim olmanızın sırrı nedir?

Bisse’de aktif olarak çalışmadığım zamanlarda bile, eşimin iş seyahatlerinde onu yalnız bırakmaz ve kendisine eşlik ederdim. Fuarlara, iş toplantılarına onunla birlikte katılır, böylelikle de süreçlere, Bisse’nin gelişimine birebir tanıklık ederdim, doğal gelişen bu süreç sanırım bu işteki başarımın en büyük anahtarı oldu.

IMG_9559

Aile şirketlerinde özellikle de kadınsanız bazı ön yargılarla karşı karşıya kalırsınız. Siz bu süreçte neler yaşadınız?

Kadınlar iş yaşamında maalesef bazı ön yargılara maruz kalıyor ama bunun şirkette sergilediğiniz tutum, çalışanlarla kurulan doğru iletişim, donanım ve duygusallığı biraz geri planda tutan bir davranış biçimiyle yenilebileceğini düşünüyorum. Bisse’de yaşadığım sürece gelirsek, en baştan sınırlarımı çizdim diyebilirim. İş yerinde iş kadını Asiye vardı, iş yaşamının dışındaki ortam ve zamanlarda, anne ve eş Asiye… Mustafa Kefeli’nin eşi olmak benim için büyük bir gurur ama eğer başarılı işler yapar, doğru ilişkiler kurarsanız, Asiye Kefeli olarak anılırsınız ve bir süre sonra Mustafa Kefeli’nin eşi olduğunuzu iş yerinde çalışanlar bile fark etmez. Aile şirketinin dezavantajı ise eve iş taşımama şansınızın pek olmamasıdır. Sonuçta karı-kocasınız, yeri geliyor pazar günleri de çalışıyorsunuz. İşle ilgili konuşuluyor, ama çok dozunu kaçırmamak gerekiyor, her şey kararında fazlasıyla yolunda ilerliyor.

IMG_9814

“Bisse giymek kadınların da hakkı…”

Bisse deyince aklımıza erkek ve kalite geliyor. Peki ya kadınlarla bu kaliteyi buluşturmayı düşünüyor musunuz?

Kadın giyimi son yıllarda gelecek planlarımız arasında yer alıyordu ama biz doğru strateji ile pazara girmek adına doğru zamanı bekledik. Koleksiyonumuz şu anda hazır fakat Bisse mağazalarının içerisinde kadın koleksiyonunu konumlandırmaktansa “kadına özel” mağazalar açmak için girişimlerimize devam ediyoruz. Çeşitli AVM’lerde, cadde mağazalarında ve birçok ilde artık kadınlar da Bisse ile tanışacak.

Dünya Markalarının Açık Ara Önünde

Yurt dışında Franchise sistemi ile çalışan Bisse’yi Avrupa, Asya, Avustralya ve Afrika’nın bir çok ülkesinde görmeniz mümkün. Lübnan’daki iç savaş Bisse’yi çok etkilememiş hatta dünya ülkelerinin markalarına göre satışları 1.5 buçuk kat artmış.

İsviçre’de üretilen mısır pamuğundan “Platinum” bir reyon. Platinum bir ayrıcalık mı?

Aslında biz bu koleksiyona özel kumaşlar kullandığımız için bu ismi verdik fakat zamanla oldukça ayrıcalıklı bir statüye kavuşarak, fazlasıyla rağbet görür oldu. 240-2 olarak adlandırdığımız bükümünden kaynaklı kumaşların yanı sıra bu sene koleksiyonumuzun içinde 300-2’ler var. Gömlekte yakalamış olduğumuz platinum reyonunu takım elbise, tek ceket, pantolon ve kol düğümelerine taşıdık. Platinum gömleklerinin en büyük özelliği mısır pamuğundan olması ve İsviçre’de özel olarak üretilmesi. Pamuk, iplik haline gelirken 200 kere bükülerek elde ediliyor. Büküm çoğaldıkça kumaş daha parlak ve ince oluyor.

Yıldızların Tercihi: Bisse

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, meclisin yüzde 95’i Bisse’yi tercih ediyor. Bisse’yi tercih edenler sadece Türk bürokratlar değil… Brad Pitt, Romanya Prensi Charles ve Kevin Costner da Bisse’yi tercih edenler arasında.

Bisse başarılı üniversite öğrencilerini de destekliyor.

‘Geleceğin patronları Bisse giyiniyor’ sloganıyla Türkiye genelindeki üniversitelerde belli ortalamanın üstünde olan öğrencilerin iş yaşamındaki ilk takım elbisesini giydiriyor.

Başarılı bir iş kadının olmanızın ötesinde “Yardım Meleği” lakabınızla da aktif olarak sosyal sorumluluk projelerinde sizi görüyoruz… Bu anlamda da farklı projeleriniz dikkat çekiyor… Bize özellikle Dragon Festivali’nde yaşadıklarınızı anlatır mısınız?
İki yıldır görme engellilerle Dragon Festivali’ne katılıyoruz, önceki yıllarda onlarla birlikte kürek çekmiştik. Bisse her zaman engellilerin hayata daha sıkı tutunmaları adına farkındalık yaratacak, onların kendilerini değerli hissetmelerini sağlayacak projeler yaratmak misyonunu benimsemiştir. O yüzden ilk sene sadece engellilerin katıldığı kürek yarışını bir adım öteye götürerek çalışanlarımızın da bu aktivite de yer almalarını sağladık, takımın yarısını görme engelliler yarısını ise Bisse çalışanları oluşturuyor. Geçen sene 110 takım arasında altıncı olmak bizi oldukça onurlandırdı, bu yıl daha iyi bir derece elde edeceğimize hepimiz çok inanıyoruz. İki ay boyunca her gün Haliç’te bizzat ben başlarında olarak çalıştık. Bu yıl da aynı şekilde çalışacağız. Hatta takım sayısı arttığı için daha çok çalışmamız gerekiyor. Organizasyon 29 Mayıs’ta yapılacak. Bunun dışında Türk Kalp Vakfı, Türkiye Omurilik Felçliler Derneği, Çaba Derneği ve Sigarayla Savaşanlar Derneği ‘nde aktif olarak görev alıyorum. Ruhsal ve fiziksel eğitim bizim önceliklerimiz arasında yer alıyor. Spor insan sağlığına hem psikolojik hem de fizyolojik katkılar sağlayan bir olgu işte bu yüzden spor dalları üzerinde çalışıp, yetenekli olanları ayırıp, ciddi takımlar kurmayı düşünüyoruz.

Röportaj Q Life Dergisi için Bengü Arslan tarafından yapılmıştır.

Çoklu Guru… Baybars Altuntaş…

baybarsaltuntas-obama

Herkesin Ondan Öğreneceği Bir Şey Mutlaka Var…

Bir yönetim blogunda okuduğum bir öneri üzerine, Baybars Altuntaş’ın ‘Otobüsten İndim, BMW’ye Bindim’ adlı kitabını aldım ve -kendisinin de kitapta belirttiği gibi- bir solukta okudum. Ondan öğrenmem gerekenin daha fazla şey olduğuna inandığım için hemen mail attım kendisine ve görüşmek istediğimi belirttim, o ki Obama ile CNN’de ve BBC’de girişimcilik zirvesini değerlendiren Dünya’daki tek girişimci idi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın mektubunu elden Obama’ya iletmişti, Dragon’s Den’in efsane Dragon’u, Deulcom International ve Franchise Derneği’nin kurucusuydu. Okudukça tüm bunların ötesinde gençlere önerileri ve somut girişimcilik adımları ile rol modellerimin başköşesine oturdu. Özgüveni gerçekten çok etkileyiciydi, örnek alınacak bir hayat hikâyesi vardı. Duygusal görünen ama her adımını aslında mantık süzgecinden dikkatlice geçirmiş, kader ve kısmete inanan bir adamdı. Kitabı Steve Jobs’ı sollamış ve bir buçuk ay gibi kısa bir sürede 11. Baskısını yaparak, zirveye yerleşmiş durumda, birçok yabancı yayınevi çevirisini yapıp kendi ülkelerinde yayınlamak istiyor. Her girişimci adayının ondan öğreneceği çok şey var, o kesinlikle benim tabirimle çoklu guru…

 

Kitabınız 1 haftada Best Seller oldu. Steve Jobs’u bile solladı. Nasıl başardınız bunu?

 Ben bunu şöyle yorumluyorum. Uzun zamandır halkımız yabancı girişimcilerin başarı hikâyelerini okuyordu. Sanırım bir Türk girişimcisinin başarı hikâyesi çok dikkatlerini çekti. Ayrıca, yabancı girişimcilerin başarı hikâyelerinde genellikle ‘ben yaptım’ var. Bense kitabımda şu mesajı vermek istedim: ‘Baybars Altuntaş yaptıysa, herkes yapabilir’. Bu da okurların çok kısa zamanda birbirlerine tavsiye ettikleri bir kitap haline gelmesini sağladı. Steve Jobs kitabında; ‘Ben yaptım.’ diyor, ‘Siz de yapabilirsiniz.’ Demiyor. Bu kitabı sıfırdan nasıl Best Seller yaptım bu bile bir kitap konusu… Yazabilirim… Ben de daha ne metodlar var.

 Kitabınızda ilginç aforizmalarınız var. Bunlardan sizin en sevdiğiniz hangisi?

 ‘Veren el alan elden üstündür. Hayata SSK’lı olarak değil, Bağ-Kur’lu olarak devam edin’. Bu sözümü zaten arka kapağa özellikle yazdım. Neticede birilerine iş imkânı sağlayan, kendi ayakları üzerinde durmayı başarabilen herkes bu sözümün muhatabı.

 Kitabınızda girişimciliğin 81 sırrını da açıklıyorsunuz. Bunlar gerçekten bir ‘sır’ mı, yoksa lafın gelişi mi böyle belirttiniz?

Bunlar gerçekten ‘sır’. Neden mi? Hiç kimse şimdiye kadar bir kira kontratında pratik olarak nelere dikkat etmeniz gerektiğini, bankada hesap açarken nasıl pazarlık edeceğinizi, reklam ajansına aslında ne talimat vermeniz gerektiğini açıklamadı. Ben şimdiye kadarki 20 yıllık deneyimimle pratikte bugün reklam ajansıma ne söylüyorsam kitaba da bunu yazdım. Kira kontratını bugün yaparken neye dikkat ediyorsam aynen kitaba da yazıp, okurlarımla paylaştım. Önemli olan her yerde yazılı olan bilgileri aktarmak değil. Önemli olan hiç bir yerde bulamayacağınız satır aralıklarını da girişimcilerle paylaşabilmeniz. Bu yüzden benim iş yaparken kendi uyguladığım 81 ‘sırrımı’ paylaşmakta da bir sakınca görmedim.

 baybarsaltuntas

Bir yandan nefesimizi tutarak kitabı okuyoruz, bir yandan da girişimcilik adımlarını değerlendiriyoruz…

Türkiye’de ilk kez ‘kitap içinde kitap’ uygulamasını getirdim. Benim girişimcilik yolunda aldığım her kilometreyi okurlarla paylaşırken, sağ taraftan akan sarı şeritlerle de girişimciliğin sırlarını da aktardım. Aslında okurlar ve girişimciler, bir taşla iki kuş vuruyorlar. Bir kitabın yanında ikinci kitap hediye gibi bir model çıktı ortaya. Bu da yayıncılık sektörü açısından bir inovasyon niteliğinde diye düşünüyorum.

 Girişimci’yi nasıl tarif edersiniz?

İş planını kafasında kurgulayan, ardından da iş planı doğrultusunda gerekli oyuncuları iyi tespit edip tüm senaryoyu yazan kişidir.

Gelelim hayat hikâyenize. Başkan Obama neden sizi davet etti Beyaz Saray’a?

 Başkan Obama Kahire’de geçen yıllarda bir konuşma yaptı ve dünyanın içine düştüğü bu ekonomik krizden girişimciler sayesinde çıkılabileceğini söyledi. Bu amaçla da Washington’da Başkanlık Girişimcilik Zirvesi düzenledi. Bu zirvede 62 ülkeden gelen 275 delege içinde sadece benimle görüştü, çünkü benim elimde Başbakanımızın Obama’ya yazdığı mektup vardı. Başbakanımız mektubu diplomatik yollarla değil de bir girişimciyle göndermeyi tercih etti ve bu da ABD’de oldukça ilgi çekti.

 Mektupta ne yazıyordu?

 Mektupta Sayın Başbakanımızın gelecek zirveyi Türkiye’de yapmak istediği yazılıydı. Bu da Obama’nın çok hoşuna gitti. Hatta konuşmasında Başbakanımıza ve Türk halkına girişimciliğe verdikleri önemden dolayı da teşekkür edince salonda kuvvetli bir alkış koptu. Bu konu dünya medyasında da yoğun ilgi gördü. CNN International hemen beni canlı yayına aldı ve Obama’nın zirvesi de dünya medyasında böylelikle bir Türk girişimciyle değerlendirilmiş oldu.

Genç girişimcilere tavsiyeleriniz neler?

Ne olursa olsun doğru olduğuna inandıkları iş fikirleri varsa imkânlarını sonuna kadar zorlasınlar.  Bütün fırsatları değerlendirsinler. Sonuçta fikir iyi olduğunda topu koşturacak adam da doğruysa o işin tutmaması diye bir şey olamaz.

Kariyerinizde sizin için öncelikler neler oldu?

İnsan kazanmak benim kariyerimde ve hayatımda hep önceliğim oldu. Çünkü doğru insanları tanımak parayla olan bir şey değil. Parayla ancak ve ancak para kazanabilirsin, insan kazanamazsın. Ama insan kazanırsan, para kazanabilirsin, hayallerini gerçekleştirebilirsin. En iyi ressam da müzisyen de iş adamı da olmak isteseniz insanlar tanıyarak başarıya çok daha kolay ulaşabilirsiniz.

Dünya Melek Yatırımcılar Derneği’nin Yönetim Kurulu Üyesisiniz. Melek yatırımcılıkta girişimcilere sadece sermaye desteği mi sağlanıyor?

Melek yatırımcılıkta paradan daha önemli olan bence mentörlük. Girişimciler melek yatırımcının tecrübelerinden de faydalanmalı. Sadece para vererek bir ortaklık kurulduğunda bu iş hisse senedi alımı olur. Ama melek yatırımcılıkta altın kural hem parayı vereceksin hem de bilgi birikimini paylaşacaksın. Deneyimlerinizi işin nasıl yapılacağı nasıl pazarlar keşfedileceğini bulacaksın.

 

Melek yatırımcılar hangi projeleri daha çok destekliyor?

Melek yatırımcılar Avrupa’da daha çok iş fikri aşamasında olan (Seed Funding) denilen fikirlere yatırım yapıyorlar. Fakat biz daha bu noktada değiliz. Öncelikli olarak destekleyeceğimiz projeler fikir aşamasından öteye geçmiş olmalı. Mutlaka numune olacak. Örneğin bir internet sitesi projesi ise tasarımı tamamlanmış yayın hayatına başlamış olmalı. Ama zamanlar bu sistem oturdukça işler hale geldikçe bu şekilde fikirler bulmak zorlaşacak. Ondan sonra bizde sadece fikir aşamasında yatırımlara(seed funding) yöneleceğiz. Ben 5 yıl sonrasında bahsediyorum.  Bu aşamalardan Avrupa’da geçmiş hatta ABD bu aşamaya 10 yıl önce ulaşmış ve aşmış.

Destek verdiğiniz öncelikli sektörler neler?

ABD ve AB ülkelerindeki melek yatırımcılara baktığımızda mobil teknolojileri ve IT sektörünün en fazla yatırım çeken sektörler arasında yer alıyor. Türkiye’deki melek yatırımcılar da ağırlıklı olarak bu sektörlerdeki yatırımlara destek verecektir. Ama biz her projeyi ayrı ayrı değerlendirdiğimiz için iyi projelerin geldiği tüm sektörlere destek oluruz.

Projelere vereceğiz sermaye desteğinin bir aralığı var mı?

Melek yatırımcılık sistemiyle kurulan işlerin aldıkları melek yatırım sermayesinin dünya ortalamasının şirket başı 100 bin dolar seviyelerinde.  Bizimde destek vereceğimiz projeler, genellikle 10 bin ile 500 bin dolar arası yatırımlar olacak.

İş fikri olanlar projelerini size nasıl ulaştıracaklar?

Kurumumuzun internet sitesinde yer alan bölümde projelerini yazarak bize gönderiyorlar.  Gönderilen projeler bizin derneğimizin ortak havuzuna düşüyor.  Temmuz ayı başından bu yana bize ulaşan proje sayısı bini geçti. Ben ve ekibim bu başvuruları tek tek inceliyoruz.  Bir sivil toplum kuruluşunun vatandaşlarla yakından ilgilenmesi gerekiyor. Bu doğrultuda bize ulaşan bütün maiilere elimizden geldiğince cevap vermeye çalışıyoruz.

Neden Adana?

Bakın sizinle 5 dakika içerisinde bir araya gelebildik ve bu harika iklimde dışarıda oturabiliyoruz. Trafik problemi yok ve gerçekten bu şehrin güzel bir enerjisi var. Obama ile başlayan serüvende Adana’da gerçekleştikten sonra bu şehrin bana iyi geldiğini düşünmüşümdür hep.

Girişimcilik bir yetenek meselesi midir sizce? Doğuştan mı gelir yoksa sonradan mı kazanılır? Yani girişimci olunmaz doğulur mu? Olunur mu?

Herkesin doğuştan gelen bir sürü özelliği var; biri çok iyi resim yapar, birinin müzik kulağı çok iyidir, ötekinin matematiğe kafası çok yatkındır. Dolayısıyla bir kişi için girişimcilik konusunda radarları çok iyi çalışıyor diyorsak, bu ya doğuştan gelen bir özellik olacak ya da sonradan radarlarının iyi çalışmasını sağlayacak. Demek ki girişimcilik bir noktada geliştirilebilinir bir özellik, ama doğuştan gelen bir özellik olacak ki geliştirilebilsin. Yani sen, sanata yatkın olan bir insanı alıp KOSGEB’in girişimcilik kursuna götürsen, onu yüz yıl eğitsen de bu arkadaş girişimci olamayabilir. Dolayısı ile bence, bireylerin özellikle de üniversite örgencilerinin kendilerini tanımaları çok önemli, yani ilk önce “ben neye yatkınım?” sorusuna cevap bulmaları gerekiyor. Çok iyi bir ressam olabilirim, müzisyen olabilirim ya da başka bir şey; ‘Bu sayede kazanabilirim’ diyebilmelidirler. İlla da gidip kendi işini kuracaksın diye bir zorunluluk yok.

Baybars Altuntaş çıraklarını arıyor… Bu 10.000 dolarlık çıraklık kursu, gündemin ana maddeleri arasında yerini aldı ve çok fazla istek olduğu görülüyor… Ne düşünüyorsunuz?

Henüz son başvuru tarihi bitmemiş olmasına rağmen 100’ün üzerinde başvuru var ve demek ki doğru bir iş yapıyoruz, bekleyelim ve görelim. (diyor ve başvuruları gösteriyor, gerçekten dolu dolu cv’lerle genç girişimci adaylarının programa ilgisi büyük)

Türkiye’de girişimcilerin durumu nedir?

Beautiful Mind diye bir film vardı. Prof John Nash, kendi adıyla anılan matematik teorilerinin sahibi ve Nobel ödülü almış bir bilim adamı. Bir hastalık geçiriyor ve hafızasını kaybediyor. İleriki yaşlarında tekrar matematik okumaya karar veriyor ve üniversitede sınıftaki öğretim üyesi derste Nash Teorilerini anlatıyor. John Nash ta teoriler hakkında hocaya sorular soruyor ve sınavda bu teorilerden soru gelirse ne yapacağını düşünüyor. İşte ülkemiz girişimciliğinin şu andaki durumu budur: Para Manisa’da icat edilmiş, ilk yazılı ticari anlaşma Kayseri’de yapılmış. Yani üzerinde oturduğumuz topraklar, Anadolu toprakları, girişimciliğin beşiği olan topraklar. Dünyaya ‘para’ yı bu topraklar hediye etmiş. Ve bizler şimdi girişimciliğin ne olduğunu yabancı girişimcilerden öğrenmeye çalışıyoruz. Amacım şu: Yüzde yüz inanıyorum ki üniversitelerden Baybars Altuntaş’lar çıkacak, yeter ki bir farkındalık yaratalım, insanlar biraz silkelensinler, yakın çevrelerinin sözlerine pek kulak asmasınlar ve uygulamaya hemen geçsinler.

Çok pozitif bir yönünüz var, elinden geleni yap ve gerisini evrene bırak şeklinde biraz da kaderci bir yaklaşımınız var, bu nasıl gelişti?

Matematiksel olarak elinizden geleni yaptıktan sonra, yapacak bir şeyiniz zaten kalmaz. Olursa sevinmeyin, olmazsa da üzülmeyin, ileride bugün üzüldüğünüz bir şey iyi bir şeyin yolunu açmış olabilir sizlere. Duygusal yaklaşmamak gerektiği kanaatindeyim. Çok duygusal gözükmekle beraber aslında hiç de duygusal olmayan bir realizmden bahsediyorum. Evet, kaderciyimdir, herkesin hayatta önceden çizilmiş bir yol haritası olduğunu düşünürüm.

 

Baybars Altuntaş ile Kısa Kısa…

Favori yazarınız kimdir?  

Agatha Christie

Sizce siz iyi bir lider misiniz?

Bence, ben kesinlikle iyi bir liderim.

En büyük sermayeniz nedir?

İnsanlar diyebilirim, çok iyi bir insan koleksiyonum var.

Genelde başarının sırları diye bir şey vardır ve büyük insanlar bunu çok üstü kapalı anlatır ya da hiç anlatmazlar, siz tüm açıklığı ile bunu içtenlikle anlatıyorsunuz. Bu nasıl bir özgüven?

Kesinlikle dediğiniz gibi özgüven. Ben de fikir çok, bu fikirler gider, başka fikirler gelir.

Siz bir işi tasarlarken, her boyutunu kafanızda kurguluyorsunuz. Çalışanlarınıza sadece uygulamak kalıyor sanırım…

Girişimcilik bunu gerektiriyor. Girişimciler iyi birer de prodüktördür diye düşünürüm, her evreye beyinde planlayıp, sonra harekete geçerler. İyi prodüksiyonlar çıkarır.

 

Şans diye bir şey var mıdır?

Şans değil de kader ve kısmet diye bir şey vardır. İnsanlar aslında birbirlerinin şanslarını değil, kısmetlerini kıskanırlar. Aslında ben herkesin bir önceden belirlenmiş olan yol haritası olduğunu düşünüyorum.

 

Röportaj: Bengü Arslan

Dünyanın En Çok Satan Otomobili Toyota’nın Fark Yaratan, Başarılı CEO’su: Ali Haydar Bozkurt

Toyota-Pazarlama-ve-Satış-A.Ş.-CEO_-Ali-Haydar-Bozkurt...

Ali Haydar Bozkurt; genç, başarılı, yenilikçi ve farklı bir CEO. İlk, orta ve yüksek öğrenimini Adana’da tamamlayan Bozkurt, profesyonel çalışma hayatına 1996 yılında demir-çelik sektöründe başlayarak, ardından, otomotiv sektöründeki kariyeri devam etmiş. 2003 senesinde ALJ Grup’a transfer olan ve Daihatsu Türkiye’nin Genel Müdürü olarak atanana Bozkurt, 2006 senesinde ise, Daihatsu Türkiye Genel Müdürlüğü görevine ilave olarak ALJ Grup’ta Avrupa Direktörlüğünü üstlendi. ALJ Grup’un 2009 senesinde Toyota Türkiye distribütörlüğünün çoğunluk hissesini satın almasına müteakip, yeni yapılanma çerçevesinde kurulan Toyota Pazarlama ve Satış A.Ş. CEO ve Yönetim Kurulu üyesi olarak atanıyor ve bu görevini başarı ile sürdürüyor. Doğru ekmeği yapabilmek için, doğru hamura sahip olmanız gerekiyor diyor başarılı CEO. Türkiye’deki başarılarının mimarlarının da bayi ordusu olduğunu sözlerine ekliyor. Bozkurt’un mottosu ‘fark yaratmak’… İnsan ne iş yaparsa yapsın, fark yaratmalı diyor… Q Life olarak, Ali Haydar Bozkurt ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik, Ali Bey’in kariyeri ve bakış açısının özellikle gençlere büyük örnek teşkil edeceğini düşünüyoruz.

Ali Haydar Bozkurt_2

Kariyerinize baktığımda, sanki şansınız hep yaver gitmiş gibi… Sizce donanımın ötesinde şans faktörünün iş hayatındaki etkisi nasıldır?

Ben yılardır üniversitelerde seminerler veriyorum ve bugüne kadar 30’dan fazla üniversiteye gittim ve daha çok Liderlik ve Fark yaratmak üzerine sohbetler ediyoruz. Gelen sorular içerisinde bu soru genellikle oluyor. 6. Yılımda bir markanın Genel Müdürü oldum, 35 yaşında iken. O zaman en genç genel müdür bendim sektördeki. Şans önemsiz demek çok ciddi bir yalan olur, elbette ki şans çok önelidir, doğru zamanda doğru yerde olmanın önemi büyüktür. Ama şansta kapıyı çalınca, doğru donanımla yakalanmak önemli. Donanımınızla, tecrübenizle, hayat vizyonunuzla o şansı doğru değerlendirebilmek çok önemli. Ben hep çok çalıştım, ben gerçekten iyi bir şey yaparsam ve bir fark yaratabiliyorsam, yaratıcık ve eğlence katabiliyorsam, kişisel olarakta kendi alanınızda fark yaratır hale geliyorsunuz. Sen gerçekten fark yarat, olaylar gelip seni buluyor, zorlamanıza gerek kalmıyor. Benden önceki herkes yıllardır şöyle yapıyor, ben de öyle yapayım demedim, ne fark yaratabilirim diye baktım her şeye. Gerçekten fark yarattığınız zaman, fark edilebilir hale geliyorsunuz. Şimdiye kadar benim hiç CV’m olmadı, hep beni gelip buldular.

Üniversite yıllarında, kendinize böylesine kilit bir noktada hayal etmiş miydiniz?

Bu pozisyonu bırakın, bu sektörde çalışacağımı bile hayal etmemiştim. Ben daha çok sanatla ilgili bir şeyler yapacağımı düşünüyordum. Kendimi bildim bileli, ben ne yaparsam yapayım, fark yaratacak biri olmayı hayal etmiştim ve bundan da emindim. Hep yapabileceğimin en iyisini yaptım. Kafamda bir şablon belirlememiştim, gerçekten iyisini yapmayı hedeflerseniz, yaptığınız iş ne olursa olsun fark edilirsiniz.

Ali Haydar Bozkurt_4

Ailenizin bu bakış açısında yeri nedir?

Ailemin üzerimde hiç baskısı olmadı. Onlar bana hiçbir zaman olumsuz bir yönlendirme yapmadılar, kararlarımı desteklediler. İlkokula bile gidip kendim kaydoldum.

Otomotiv sektörünü diğer sektörlerden ayıran özellik nedir?

Çok dinamik, çok eğlenceli bir sektör. Mesela yeni bir arabamız piyasaya çıktı, test sürüşü yaptık, yanımda profesyonel bir pilotla. Sonra ben de yapacağım dedim, arabaya bindiğimde 20 yaşında idim. Herkesin mutlaka bir yerinden heyecan bulacağı bir sektör bu. Büyük oyuncağı… Bizim sektörün en büyük avantajı ve keyifli tarafı bu.

Başarılı bir CEO’yu bize 5 kelime ile tanımlar mısınız?

İletişim gücü yüksek olmalı, hem iyi anlamalı, hem de iyi ifade edebilmeli. Doğru ve hızlı karar alabilmeli. Lider olabilmeli. EQ’su yüksek olmalı. Duygulara arka plana atmamalı. Fark yaratabilmek üzerine hem isteği, hem de yeteneği olabilmeli.

Türkiye’de insanların zihnindeki TOYOTA algısı sizin göreve gelmenizin ardından oldukça değişti, aslında gelişti diyebiliriz… Bu stratejik planlamanın ardında nasıl bir ekip var?

2.5 yılı geçkin süredir buradayım. Öncelikle mevcut durumun fotoğrafını çektik.İnsanlara soruyorduk, ilk 10’da Toyota’yı saymıyorlardı bile. Toyota dediğimizde; ‘aa evet Toyota var’ diyorlardı. Biz bunu aşmak istedik. İşin içinde duygular olmayınca, marka bağı kurulması zor oluyor. Daha duygusal mesajı olan bir marka haline getirdik Toyota’yı. İçinde otomobil olmayan, otomobil reklamını biz kullanmıştık. Bunların hepsi daha duygularımızı konuştuğumuz iletişimlerdir. Toyota’nın; sorun yaratmayan, yolda bırakmayan, sağlam algısına, evinizden bir birey algısını ekledik ve duygusal bir bağ yarattık.

TOYOTA’nın farkı sizce nerede?

Dünya’nın en çok satan otomobil markasıyız. Trafikte yürüyen otomobil bazında en az arıza yapan otomobil olarak bundan gurur duyuyoruz. Eşe, dosta tavsiye ediyoruz sonuçta… Toyota’nın yenilikçi olması büyük fark, hep 40-50 sene sonrayı görüp ona göre yeni otomobillerini geliştiriyor. Mesela hiç kimsenin çevrenin korunmasına yönelik söylemi yokken, 1970’te Toyota, 4 milyon tane hibrit otomobil sattı ve giderek bu sayı artıyor.

“Hayal ettiklerimi yapabildim diye düşünüyorum. “ 

Ayşe Arman ile çok keyifli ve samimi bir röportaj gerçekleştirmişsiniz. Zaman aşımına uğrama ihtimaline karşı ben de sormak istiyorum. Hala “Otomotivin bekâr prensi” misiniz?

44 yaşında prens olur mu diye başlayacağım. Hala bekarım ama prens değilim.


“İşin içine mutlaka duygularda katılmalıdır. Bunu yapabildiğimiz zaman, kişisel egolarımızı bir kenara atmayı öğreniyoruz ve enerji kaybına engel olabiliyoruz. Onlar ön planda durduğu sürece iyi çalışma ortamları oluşmuyor. Daha olumlu çalışma ortamları yaratmaya çalıştım.”

 

Ali Haydar Bozkurt_6

Hayalinizde bir “ideal kadın” profili var mı?

Ben böyle insanları kadın, erkek diye çok ayırmıyorum. Ben kolejde iken sınıftaki 2 erkekten biriydim. Kolej hayatım böyle geçti. Benim için, insan önce insandı. Kafamdaki ideal erkek tanımı ile ideal erkek tanımı arasında pek fark yok. İdeal insan tanımım vardır. Benim için zeki olabilmek çok önemli, kastettiğim zeka da iletişim zekası. EQ benim için çok önemli, etrafındaki olayların farkında olabilmek çok önemli. İyi iletişim ilişkileri başarıya taşıyor. Bir çok tartışma ve gerilim hep iletişimsizlikten kaynaklanıyor. Bütün ilişkilerimde hep dürüst oldum. Kompleksli egolardan arınmışlık arıyorum. İnsanların daha alçak gönüllü tavrının azaldığını görüp üzülüyorum. Durumu hazmetmek vardır ya, alçak gönüllülük orada büyük önem taşıyor. Pozitif düşünebilmek çok önemlidir, bu iş nasıl olmaz değil de, nasıl olabilire odaklanmak önemli. Güler yüz çok önemli. Fiziksel olarak benim güzellik anlayışım çok farklıdır, o kişinin bir aurası olmalıdır, farklı bir enerjisi olmalıdır. O tür güzellik benim için çok önemlidir.


“Adanalı olmak” diye bir şey var… Siz de bunu her hücrenizde hissediyor musunuz?

Ben orijinalinde Malatyalıyım ama 29 yaşıma kadar Adana’da yaşadım, bakınca ben Adanalıyım. Adanalılıklarım var. Ben de bir Anadolu insanıyım. Yaşama bakışımda, ilişkilerimde de böyle. Adanalı erkeklerimizin beğendiğim ve beğenmediğim tarafları var. Giderek beğenmediğim tarafları azalıyor. Adanalıların yürekli olmalarını, sözünün eri olmaları, sıcak olmaları, dokunarak iletişim kurmaları… Dokunmatik bir tarafımız vardır, bazı insanlar sevmez ama Adana’da herkes böyle yaşar. Kalıpların içerisine sıkışıp kalamayız, heyecanı severiz. Bir şekilde olumlu bakan tarafımız da var, Eyvallahçı bir taraf bu aynı zamanda.

 Röportaj: Bengü Arslan tarafından Q Life Dergisi için yapılmıştır.

İlk Defa 3 Şen Bir Arada

 senailesi

Aslı, Suzan ve Begüm Şen muhteşem bir kış gününde bizleri evlerinde ağırlayarak, ilk defa aynı karede olmanın büyülü enerjisi ile objektiflerimize poz verdiler.

Aralarındaki güzel ve pozitif enerjinin sırrı nedir?

Aslı Şen-  “Birbirimize saygı duymak işin altın kuralı bence. Klasik elti ilişkisi biz de olmadı hiç. Allah’a 1000 şükür.”

Suzan Şen- “Ben, Begüm ve Aslı görümce gelinden daha çok arkadaş kalmayı nadir başaran ailelerdeniz, burada en önemlisi sevgi ve saygıyı yitirmeden iletişim kurabilmek ve biz bunu çok iyi bir şekilde sağlıyoruz.”

Begüm Şen- “Hayata pozitif bakan, birbirine saygılı kişilerin kolaylıkla iletişim kurabildiklerini düşünüyorum, bizim aramızdaki bağ da buna dayanıyor.”

Sosyal yaşamda nelerden hoşlanıyorlar

Suzan Şen boş vakitlerini genelde kızı Melisa ile geçiriyor, dostları onun vazgeçilmezi. Kedi ve köpekleri de olmazsa olmazları arasında yer alıyor. Hobi olarak fotoğraf çekmeyi seviyor, aynı zamanda bir nostalji hayranı ve eski plakları toplayıp, dinlemenin kendisini günlük hayatın stresinden uzaklaştırdığını söylüyor.

Aslı Şen, çocuklarları ve işinden arta kalan zamanlarda dolu dolu yaşamayı seviyor. Spor unun vazgeçilmezi. Tenis oynamak, pilates ve yürüyüşün kendisini çok mutlu ettiğini söylüyor. Arkadaşlarıyla da vakit geçirmenin değerini de paha biçilmez buluyor.

Begüm Şen, çocuklarının bütün hayatı olduğunu ve tüm programını onlara göre şekillendirdiğini söylüyor. “Gelişme çağında ne kadar çok ilgilenip, iyi bir iletişim kurabilirsem, gelecekte kendilerine güvenli bireyler olacaklarına inanıyorum. Çocuklar okuldayken ve işten arta kalan zamanlarımda arkadaşlarımla birlikte olmaktan büyük keyif alıyorum.” diyor.

Moda ve sezonun trendleri hakkında düşünceleri

Suzan Şen- “Şu anki yeni trendleri kendime çok uygun bulduğumu söyleyemem. Ben görsellikten daha çok, rahatlığı ön planda tutan kıyafetleri tercih ediyorum. “

Aslı Şen- “Moda insanların kendini ifade etme bicimi bence.  Tabii ki bazı trendler bana yakınken bazıları çok uzak. İnsan kendini tanımaya başladıkça, modayı da kendine uyarlamaya başlıyor. Modayı herkes takip ediyor artık ama kendine yakıştıran, stilini ortaya koyan daha az kişi.. Ben bunu yapmaya çalışıyorum.”

Begüm Şen- “Moda, benim için güzellik ve keyif anlamına geliyor. Genellikle kendime yakışan ve içinde rahat hissettiğim kıyafetleri tercih ediyorum.”

Sosyal sorumluluk projelerinde Şen ailesinin yeri ve hissettikleri:

Aslı Şen: “Şen ailesi olarak elimizden geldiğince sosyal sorumluluk projelerine destek olmaktan büyük keyif alıyoruz. Tek bir kalbi mutlu edebiliyorsak bile ne mutlu bize.  Yastığa kafamızı koyduğumuzda, vicdanımızla baş başa kaldığımızda bu projeler  bizi rahat uyutuyor.”

Suzan Şen: “Şen Ailesi olarak bizler genelde cemiyet hayatımızda sorumluluk ve yardım projelerinde görev almaya özen gösteririz, bundan dolayı da ailemle her zaman gurur duyarım çünkü bunu şov amaçlı değil gerçekten gönül hissederek yaparız.”

Begüm Şen- “Sosyal sorumluluk kampanyalarına katılmak kadar, elimden geldiğince, bireysel olarak birilerine yardım etmek de beni çok mutlu ediyor. Tabii ailemin de bu konuda duyarlı olduğunu bilmek ayrıca bir gurur kaynağı…  İki senedir, Bayer’in katkılarıyla yapılan Kadın Sağlığı Gönüllüleri projesinde çalışıyorum ve böyle bir organizasyonun içinde olmak bana büyük bir heyecan veriyor.”

 

Birbirlerinden birbirlerini dinledik…

Aslı Şen için Suzan Şen; Dost, iyi kalpli, yumuşak yürekli, yardımsever ve maviş gözlüm

Aslı Şen için Begüm Şen; Yardımsever,  iyi yürekli, giydiğini yakıştıran, eli açık, gönlü çok büyük.

Suzan Şen için Begüm Şen; Temiz kalpli, yardımsever,iç güzelliği yüzüne yansıyan, iyi bir anne ve iyi bir eş.

Suzan Şen için Aslı Şen; Dost, yengeden öte dost, açık sözlü, içten, sıcakkanlı, pozitif, iyi bir anne ve iyi bir eş.

Begüm Şen için Suzan Şen; Anaç, hayat dolu, insancıl, hayvan sever, bilgisayar kurdu.

Ali Şen deyince;

Aslı Şen- “Sıcacık bakışıyla, çocukların sevgilisi olan DEDE Ali Şen gelir aklıma.  Babamın her zaman önceliği torunlar olduğu için, onlar için dünyayı bile tersine çevirir. Dolayısıyla da çocuklarında gözbebeği.”

Suzan Şen- Harika bir baba, ideal dede ve çok iyi bir eş.

Begüm Şen- “Ali baba deyince aklıma ‘güç’ geliyor. Güçlü bir kişiliğe sahip olduğu için, her zaman lider ve kendinden emin bir duruşa sahip. Ancak benim için altın kalpli bir dede ve Fenerbahçe’nin en karizmatik başkanı…”

Aile kavramının oldukça hasar görmeye başladığı günümüzde, bu kadar kopmaz bağlarla birbirine bağlı bir aileyi korumanın sırrı:

Aslı Şen;” Biz ailemizden ne gördüysek o şekilde hem birbirimize hem çocuklarımıza davranıyoruz. Ali babamın esine olan aşkı, rahmetli babamın anneme olan sevgisi ve saygısı bizim rehberimiz. Birbirimizi çok sevdiğimiz için beraber olmak bizim için bir zorunluluk değil bir  keyif ortamı oluyor  dolayısıyla.”

Suzan Şen; “En önemlisi babam ve annemin birleştirici sevgisi bizi her zaman bir arada tutmuştur. Ayrıca her konuda birimize koşulsuz destek veririz, bununla daima gurur duymuşumdur. Maalesef ki günümüzde çoğu insan maddiyatı ön plana çıkarıyor. Tam aksine Şen ailesi olarak  bizler manevi duygularımızı önemseriz, bu da aile içindeki bağlılık, sevgi ve saygımızı daha da güçlendiriyor.”

Begüm Şen; “Herkes birbirine sevgi ve saygı duyarsa bu zor olmuyor. Çocuklar doğduktan sonra aile olmanın değerini daha iyi anladım diyebilirim, bu nedenle bizi bugünlere getiren büyüklerimize zaman ayırmaktan büyük zevk alıyorum. İzmir’de yaşayan ailem sık sık ziyaretimize geliyorlar. Aynı düşünce yapısına sahip bireylerden oluşan, büyük bir aileye mensup olmak beni çok mutlu ediyor. “

Röportaj: Bengü Arslan / Fotoğraflar: Ünal Atılgan

Quality of Magazine Dergisi için yapılmıştır.

 

Yönünü İçgüdülerine Göre Belirleyen Kusursuz Tasarımcı: Begüm Salihoğlu


1983 İstanbul doğumlu olan Begüm Salihoğlu, ortaokulu St. Pulcherie Kız Ortaokulu’nda, liseyi St. Benoit Lisesi’nde okudu. Kendisini baskıya gelemeyen, özgürlüğüne düşkün biri olarak tanımlayan Salihoğlu’nu kendi haline bırakarak, yaratıcı ve etkileyici tasarımlara imza attığını gözlemleyebilirsiniz. Değişik ülkelere seyahat etmeyi çok seven tasarımcı, farklı kültürleri tanımaktan zevk alıyor. Bunun dışında enerjisinin tutmadığı insanlarla asla çalışmıyor, iyi elektriği de kötü elektriği de hemen alıyor ve hayatta yönünü hep içgüdülerine göre belirliyor. ROMAN için yeni bir koleksiyon tasarlayan Begüm Salihoğlu koleksiyonu ve modaya dair her şeyi Q Life ile paylaştı.

Yurtdışında Fransızca işletme alanında eğitim almaya gittikten sonra bunun yanlış karar olduğunu düşünüp, bambaşka bir alana, yani  ‘modaya’ yönelmişsiniz. Böyle cesaret gerektiren bir karara nasıl vardınız? Aileniz bu kararınızı nasıl karşıladı?

Hayalim hep üniversiteyi Amerika’da okumaktı, çünkü orada sizi yönlendiriyorlar, yeteneğiniz olan, merakınız olan konularda eğitmeye teşvik ediyorlar. Ben ailemi çok zor ikna ettim yurtdışında okumak için, hatta işin aslı ikna bile etmedim resmen emrivaki yaptım, okullara başvurdum, sınavlara girdim ve Boston’da Northeastern University’e kabul edildim. Ancak oraya hep transfer olacağım bir okul gözüyle baktım çünkü aklımda hep modayla ilgili bir şey yapmak vardı.

     Direk moda okumaya neden gitmediniz?

Ben aileme “ben moda okumaya, Amerika’ya gideceğim!” deseydim asla izin vermezlerdi ve bunu şımarıkça değerlendirirlerdi. Çok uzun bir sure önce olmasa da o zaman moda okumak sadece hayali bir şeydi, okunmazdı, isletme okunurdu çünkü o zamanlar… İşletme okursan her isi yaparsın bilinci vardı. Nitekim benim ailemde buna inanıyordu. Ben portfolyo hazırlayıp başvurduğum zaman bütün istediğim okullardan kabul edilmiştim. Bundan haberi olmayan ailem ise beni ziyarete geldiği gün havaalanında öğrendiğinde büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. Çünkü ben “hazır mısınız New York’a taşınıyorum! Hem de moda okumaya Parsons’a kabul edildim!” dediğimde ne yapacaklarını şaşırmışlardı ama içten içe çok gururlanmışlardı. 

Dünyanın  önde gelen moda okullarından biri olan Parsons School of Design’da eğitim gördükten sonra pek çok başarılı işler yapmışsınız. Jill Stuart, Huseyin Çağlayan gibi ünlü modacılarla çalışmış olmanız da bunlara örnek. Bütün bu deneyimlerin,  şimdi kendi markanızın adı altında yaptığınız tasarımlarınızda bir etkisi var mı?

Tabii ki de var, olmaz olur mu? Onlar yıllardır bu sektörde olan, büyük bir tecrübeye sahip tasarımcılar. Hala da onlar gibi başarılı olmak için kendimi geliştirmeye çalışıyorum.  Hüseyin Çağlayan muhteşem bir yaratıcı beyin, hatta o bir dahi diyebiliriz! Onunla çok kısa bir dönem ben Paris’te Via Malaura Showroom’da çalışırken defilesi için çalıştık.  O kadar kısa zamanda bile ekibiyle olan müthiş enerjisine tanık oldum. Ekip gücünü bu tecrübemle birlikte daha çok beynime kazıdım ve bende ayni şekilde ekibimle güzel bir enerji yakaladım. Bunun isinizde başarılı olmak için bu çok önemli bir ayrıntı olduğuna inanıyorum, tek başına asla var olamazsınız. 

Haute-couture koleksiyonunuzun tanıtımı için yapılan çekimde model olarak Azra Akın’ı seçme sebebiniz nedir?

Azra Akın çok naif bir yüz, pürüzsüz ve çok sade bir güzelliği olan bir kadın. Hareketleri, içtenliği ve enerjisiyle çok rahat çalıştığım bir isimdi, çok kısa sürede de çok yakın arkadaş olduk onunla. Kıyafetlerimi çok güzel taşıyor ve onun zarifliğinde kıyafetler daha farklı ön plana çıkıyor. 

Haute-couture koleksiyonunuzdaki kıyafetler dişiliği ön plana çıkaran türden. Bu koleksiyonu tasarlarken kafanızda kurguladığınız, ulaşmak istediğiniz kadın profilinden bahseder misiniz?

Bu koleksiyon ile ulaşmak istediğim müşteri profili yaşı ne olursa olsun her daim sik ve sofistike görünmek isteyen, kendini özel hissetmek ve başkasına benzemek gibi bir opsiyonu asla kabul etmek istemeyen bir profil vardı kafamda.  Bana gelen müşteri biliyor ki asla başkasında ayni elbiseyi göremeyecek. 

Koleksiyonda vücut hatlarını  ortaya çıkaran straplez elbiseler, parlak kumaşlar ve payetler göze çarpıyor. Önümüzdeki sezonun gece kıyafetlerinde bu detaylara sıkça rastlayacak mıyız?

Kadınlar her zaman vücut hatlarını en güzel gösteren, farklı ve kendini diğer kadınlardan ayıracak kadar iddialı kıyafetleri severler. Biz de bu yüzden her zaman bu detaylara yer vereceğiz. Gece kıyafetlerinde biraz parıltı gece loş ışıkta kendini gösterir, bu yüzden sıkça bu detaya rastlayacağız.

Begum_Salihoglu_azraakin

Moda dünyasının stresli atmosferi özel hayatınızı nasıl etkiliyor? 

Çok çok stresli bir iş gerçekten, dışarıdan çok eğlenceli gözüküyor ama kendi işyerinize sahip olmak demek ciddi olmanız ve devamlı isinize sahip çıkmanız demek.  Her detayıyla bizzat kendim ilgileniyorum, kontrol bende olmadığında rahatsız olan bir tipim bu yüzden ön muhasebesinden, pazarlamasına, satışa kadar her şeyi kendim organize ediyorum.  Bu da demek oluyor ki özel hayatim için sadece uyumaya eve gidebiliyorum. 3 haftalık evliyim ama daha evimde bardağımı koyacak sehpam yok J Kendime hiç vakit ayıramamaktan biraz şikâyetçiyim ama bu da işimin bir parçası ve işimi çok seviyorum bu yüzden rahat katlanıyorum sanırım. 

Hem Haute-Couture hem Ready-to-wear koleksiyonları hazırlıyorsunuz. Bu ikisi arasından sizin tasarlamaktan en çok zevk aldığınız koleksiyon hangisidir?

Ben her ikisini de tasarlarken keyif alıyorum. Haute couture de sadece yaratıcılığınızın sınırlarını çok daha fazla zorlayabiliyorsunuz ve karsınızdaki de sizi gerçekten anlayan ve yeniliklere açık olan bir müşteriyse ortaya mutlaka muhteşem bir iş çıkıyor. Hazır giyim de ise daha çok ihtiyaca yönelik tasarımlar yapmak durumundasınız çünkü tek tek satmak gibi bir lüksünüz maddi açıdan olamaz. Hazır giyim de büyük bir kitleye hitap etmek için hedef kitlenizi de iyi tanımanız ve buna göre tasarımlar yapmanız gerekir.  Biz Roman ile bu deneyimi yaşadık ve hazır giyim bundan sonra daha çok odaklandığım bir alan oldu çünkü dünyaya açılmanın yolu bu. 

Begüm Salihoğlu’nun tasarımları  nasıl bir tarz benimseyen kadınlara hitap etmektedir?

Begum_Salihoglu_azrakin-benguarslan

Kendine güvenen, sade ve sofistike ama ayni zamanda detaylarda iddialı olmayı seven, dişiliğini ön plana çıkarmak isteyen bayanlara daha çok hitap ediyoruz. 

Gelecek sezon için her kadının gardırobunda bulunmalı dediğiniz parçalar nelerdir?

Gelecek sezon her kadının gardırobunda Roman’a hazırladığımız koleksiyondan bir kokteyl elbisesi mutlaka bulunmalı. Bu koleksiyonu hazırlarken her sezon acil durumlarda ihtiyacımıza koşan renk alternatifleriyle birlikte küçük siyah elbiseler tasarladım. Bunun dışında midi boy yüksek belli etekler, derin yırtmaç detaylı elbiseler eğer vücudunuz müsaitse mutlaka gelecek sezon bulunmalı. 

Marka ve tasarımcı  işbirliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Eğer tasarımcı köklü bir marka ile çalışıyorsa ve o markanın müşterisine de sadık kalarak yeni bir soluk getiriyorsa o zaman o işbirliği çok doğru bir işbirliği olur.  Tasarımcıların çok radikal değişikliklere giderek markayı tamamen bambaşka şekilde değiştirmeye çalıştığında başarısız olduklarını görüyoruz.  Marka ve tasarımcı işbirlikleri devam ederse markalar yeniliğe açık olan müşteri kitlesine de hitap etmiş olurlar diye düşünüyorum. 

ROMAN markası  için hazırladığınız koleksiyonun teması nedir ve sizi gerçekten tatmin eden bir iş mi oldu?

Koleksiyonda 1940’larin izlerini 1990’lar minimalizmi ile karıştırdım. Kesimleri vücut hatlarını en iyi ve en ince gösterecek şekilde tasarladım.  İki farklı tema yarattık, birincisi geometrik kesikleriyle ve asimetrik detaylarla daha genç daha dinamik bir line oldu. Diğer temada ise biraz daha ağır ve sofistike bir line tasarladım. Taş işlemeli kordon detaylarla elbiseye aksesuarla birlikte tasarlanmış hissi vermeye çalıştık.  Sırt detaylarına, kollarda islemelere, transparanlığa ve parıltıya odaklandık ve ortaya her yaştan kadına hitap eden, çok şık bir koleksiyon çıktı. Kumaşlarda dokumlu krepleri, ipek şifonları ve likralı vücudu saran çok iyi kumaşlarla çalıştık. Renklerde ise gülkurusu, zeytin yeşili, mor, siyah ve şampanya renkleriyle oynadık.

Röportaj: Bengü Arslan tarafından MAG Dergisi için yapılmıştır.

Julia Nitu ve Mehmet Köymen

Aşk Kadını: Julia Nitu

Güzelliği, duruşu, tavrı, asaleti ve güçlü kişiliği ile göz kamaştıran bir kadın. Onu gördüğünüz andan itibaren, büyülenmemeniz mümkün değil. Kariyerini Türkiye’de sürdüren ve birçok meslektaşının aksine yükselen bir kariyer çizgisi sürdürüyor. Julia kendisini bir AŞK KADINI olarak tanımlıyor, onun için aşk; tatlı- acı bir duygu, çiftlerin birbirlerini sahiplenmesini olmazsa olmaz görenlerden… Kendisini obsesif bir aşık olarak tanımlarken de sahiplenmenin kıskançlıkla karıştırılmaması gerektiğini özellikle vurguluyor.

Julia Nitu ile moda çekimi gerçekleştirmek oldukça keyifli. Size hiçbir iş bırakmıyor, o muhteşem duruşu, profesyonel pozları ile sizi yönlendiriyor ve adeta kendine hayran bırakıyor.

Uzun süredir podyumlarda yok, sadece çok özel moda çekimlerinde ve defilelerde yer alıyor. Başarılı mankenlik kariyerinin ardından oyuncukta da iddiasını sürdürüyor. Birçok dizi teklifine rağmen İstanbul Masalı’ndaki muhteşem performansının ardından, gelen projeleri ince eleyip, sık dokuduğunu belirtiyor. Julia, ekrana çok yakışıyor. Sanki dünyaya bir yıldız olarak gelmiş.

1994 Miss Romanya unvanına da sahip olan Julia Nitu, uzun yıllardır Fashion Model Ajans’ın Başkanı ve ulusal- uluslararası birçok organizasyona ve defileye imza atıyor, yeni modellere hem deneyimleri hem de üstün yöneticilik vasfı ile yol gösteriyor. Fashion Model Ajans; açılış, tanıtım, event, davet, defile gibi birçok organizasyonun A’dan Z’ye tüm sorumluluğunu üstlenerek, birbirinden başarılı işlere imza atmaya devam ediyor. Doğuş Grubu, Ağaoğlu Şirketler Grubu, British  American Tobacco bu şirketlerin sadece bir kaçı. Julia Nitu şirket felsefesini, kusursuzluk üzerine kurmuş, birbirinden donanımlı alanında uzman kişilerin oluşturduğu ekibiyle yoluna başarıyla devam ediyor.

Birçok sosyal sorumluluk defilesinin de baş mankenlerin Julia Nitu, konu çocuklar ve hayvanlar olunca, hiç düşünmeden evet diyor, sosyal sorumluluk defilelerine. Hep en iyi modacılarla çalışmayı ilke edinmiş kendisine, bu modacıların başında; Yıldırım Mayruk, Vural Gökçaylı, Cengiz Abazoğlu, Süleyman Demirel, Cemil İpekçi, Mehmet Köymen geliyor.

Sait Halim Paşa Yalısı’nın o muhteşem tarihi atmosferi, Mehmet Köymen imzalı  haute couture tuvaletler ve Julia Nitu’nun asaleti birleşince ortaya muazzam kareler çıktı.

Son olarak Süleyman Demirel’in 2010-2011 İlkbahar- Yaz Koleksiyonu’nun yüzü oldu Julia Nitu… Selda Car’da ona eşlik etti. Bu koleksiyonda bambaşka bir Julia göreceksiniz, Julia Nitu ve haute couture tasarımlar bence birbiriyle fazlasıyla örtüşüyor.

Fotoğraflar: Ünal Atılgan

Styling: Bengü Arslan

Kıyafetler: Mehmet Köymen- Haute Couture

Mekan: Sait Halim Paşa Yalısı

Mücevherler: Tekvin Mücevher

Çalışma Yaşamında Kadının Yeri…

ÇALIŞMA YAŞAMINDA KADININ YERİ…

computer

DEĞİŞMESİ GEREKEN KALIPYARGILAR…

Son yıllarda Türkiye?de özellikle Avrupa Birliğine uyum politikaları kapsamında, kadının iş yaşamındaki ve toplumsal yaşamdaki konumunun iyileştirilmesi gündemdeki konuların başında gelmektedir. Türkiye?de, özellikle bankacılık ve eğitim sektörlerinde kadının çalışmasına yönelik tutumu değerlendiren birçok çalışma yapılmıştır. Fakat bu çalışmalar arasında spor kurumları yer almamaktadır. Bir toplumsal kurum olarak sporun bir erkek alanı olarak görülmesi, spor kurumlarının toplumsal cinsiyet bakış açısıyla irdelenmesini anlamlı kılmaktadır.

Türkiye?de 1950 yılından itibaren sanayileşme süreci geliştikçe çalışan kadınların oranı da artmıştır. Türkiye?de kadınlar 1950?lerden beri ev dışında ücretli işlerde çalışmaktadırlar. Fakat bu işler; eğitim, sağlık ve sekreterlik pozisyonları gibi toplumsal cinsiyet kalıp yargısının çizildiği başlıca alanlarda yoğunlaşmakta (Özbay, 1995) ve kadınlar genel olarak yönetimle ilgili bilimsel bilgi, sermaye ve teknoloji kontrolünün gerektiği dallardan dışlanmaktadırlar. Kadınlar, yardımcılığa dayanan işler ve rutin işler, sosyal refah, halk sağlığı, bakım ve hizmet işleriyle ilişkilendirilmekte çoğu kez başkalarının aldığı kararları yerine getirmektedirler. Bununla birlikte, kadınlar genellikle düşük gelirli, yükselme şansı sınırlı olan ve ev kadınlığı ile uyuşabilen geleneksel mesleklerde çalışmayı tercih etmektedirler.

Kadınların Ev İçi Sorumluluklarından Dolayı Erkekler Kadar Güvenilir İşçiler Olmadıkları Vurgulanmakta!!

Kadınların vasıfsız işlerde yoğunlaşması çok tutarlı bir biçimde onların eğitim seviyelerinin düşüklüğüyle açıklanmaktadır. Vasıf; bir işi yapanın cinsiyetine bağlı olarak tanımlanan bir ideolojik kategori olmakta ve toplumsal olarak belirlenmektedir. Ayrıca, kadınların ev içi sorumluluklarından dolayı erkekler kadar güvenilir işçiler olmadıkları vurgulanmakla beraber, kadınların işlerini terk etme ve çalışmaya ara verme olasılıkları erkeklere göre de daha yüksek olmaktadır.

Kadınların İş Hayatı Açısından Hala İstenilen Düzeye Ulaşılamamış Olmasındaki Önemli Etkenlerden Birisi, Yapılan Tüm Reformlara Karşın Toplumun Geleneklerin Baskısından Kurtulamamış Olması?

Türk toplumunda kadınların iş hayatı açısından hala istenilen düzeye ulaşılamamış olmasındaki önemli etkenlerden birisi, yapılan tüm reformlara karşın toplumun geleneklerin baskısından kurtulamamış olmasıdır (Kırkpınar, 1998). Fakat tüm bu olumsuz koşullara rağmen, kadınlar için değişen yasal hakların ve eğitim olanaklarının genişlemesi, üniversitelerdeki kız öğrenci sayısını artması ve kentleşme ile ortaya çıkan yeni değerlerin topluma yayılması sonucunda geleneksel toplumsal cinsiyet yapısında bazı değişimlerin olduğu ileri sürülmektedir.

Yüksek kademedeki kadın yönetici sayısına baktığımızda ise çok düşük bir sayı göze çarpmaktadır. Bunun sebebi olarak ise, kadınların yumuşak yüzlü olmaları, iş adamı kalıbının iş hayatına yerleşmiş olması ve çocuk doğurmak- çocuk bakımı gibi faktörlerin kadının kariyerinde ilerlemesinde engel olabildiği bulunmuştur.

Yeni çözüm önerileriyle çalışan kadın sayısı artırılarak ülkemiz daha modern bir toplum olma yolunda bir adım daha atmış olacaktır?

Bu sorunların çözümüne yönelik öneriler geliştirmek ülkemizde zorunlu hale gelmiştir. Bazı sektörlerde, sendikalarda ve de polis teşkilatında kadın çalışmaları uzmanları tarafından toplumsal cinsiyet duyarlılığı eğitimleri verilmektedir. Bu eğitimin verildiği sektörlerin çeşitlendirilmesi ve daha geniş bir alana yayılmasıyla kadınların çalışma yaşamındaki konumu olumlu yönde değişebilir. Yeni çözüm önerileriyle çalışan kadın sayısı artırılarak ülkemiz daha modern bir toplum olma yolunda bir adım daha atmış olacaktır.

Bilimsel Çalışma – GSGM – Kadın Yöneticiler

rosie

 

GENCLIK VE SPOR GENEL MUDURLUGUNDE CALISAN KADIN VE ERKEK PERSONELIN KADIN YONETICILERE YONELIK TUTUMLARININ TOPLUMSAL CINSIYET ROL KATEGORILERINE GORE INCELENMESI

AN EXAMINATION OF ATTITUDES TOWARDS WOMEN MANAGERS OF GSGM PERSONELS REGARDING THEIR GENDER ROLE ORIENTATION CATEGORIES

 

Bengü ARSLAN

Başkent Üniversitesi, Spor Bilimleri Bölümü, 4. Sınıf Öğrencisi, Ankara

ÖZET

Bu çalışmanın amacı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü (GSGM)?nde çalışan kadın ve erkek personelin toplumsal cinsiyet rol kategorilerini belirleyerek toplumsal cinsiyet rol eğilimlerinin cinsiyete göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemek ve GSGM`de çalışan kadın ve erkek personelin kadın yöneticilere yönelik tutumlarını toplumsal cinsiyet rol kategorilerine gore araştırmaktır.  Çalışmaya 83 kadın (Mage= 38.27, SD= 7.39) ve 138 erkek (Mage= 42.86, SD= 8.81) çalışan katılmıştır. Katılımcıların toplumsal cinsiyet rol kategorilerini belirlemek için ?Bem Cinsiyet Rol Envanteri?, kadın yöneticilere yönelik tutumlarını belirlemek için ise ?Kadın Yöneticilere Yönelik Tutum Ölçeği? uygulanmıştır. Ki kare analizi sonuçları, kadın ve erkek personelin toplumsal cinsiyet rol kategorileri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığını göstermektedir (?2(3)= 4.28; p > .05) . Yapılan 2 x 4 varyans analizi sonuçları, kadın ve erkek personelin ?Kadın Yöneticilere Yönelik Tutum Ölçeğinin? Cinsiyet Kalıp Toplumsal Yargıları (F (1, 221) = 53.53;  p < .01 ) ve Kadınların Kariyerlerinde İlerlemelerine Yönelik Tutum (F (1, 221)= 58.16; p < .01) alt boyut puanlarının, cinsiyete göre farklılaştığını göstermektedir.  Bunun yanı sıra, toplumsal cinsiyet rol kategorilerine göre, kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik tutum puanlarında da istatistiksel olarak anlamlı fark vardır (F (3, 220) = 2.99; p < .05). Androjen ve kadınsı toplumsal cinsiyet rol kategorisinde yer alan çalışanların kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik tutumu ise belirsiz kategorisindekilere oranla daha olumludur.

ABSTRACT

The purpose of study was to determine gender role categories of female and male who work in the General Directorate of Youth and Sport (GSGM) with regard to gender. This study was also aimed to investigate the attitudes of female and male workers in the GSGM toward women managers with regard to their gender role categories. 83 females (Mage= 38.27, SD= 7.39) and 138 males (Mage= 42.86, SD= 8.81) participated in the present study. ?Attitudes towards Women as Managers Scale? and BEM Sex Roles Inventory were used to determine the attitudes toward women manager and to measure gender role orientation, respectively.  Chi- square analysis revealed no significant gender differences in gender role categories of workers in GSGM. 2×4 ANOVA results indicated significant differences in Attitudes toward Women Career Advancement (F (1, 221)= 58.16; p < .01)  and Gender-Role Stereotypes(F (1, 221) = 53.53;  p < .01 )  scores between men and women workers. Furthermore, attitude toward a women career advancement was significantly differed with regard to gender role categories (F (3, 220) = 2.99; p < .05). Androgynous and femininity worker?s scores had more positive attitudes toward Women Career Advancement than undifferentiated worker?s scores.

ANAHTAR KELİMELER

Toplumsal cinsiyet                  Spor                            Spor Örgütü                Kadın Yönetici

Gender                                    Sport                           Sport Organization      Women Manager

GİRİŞ

Son yıllarda sadece spor bilimleri alanında değil, genel olarak sosyal bilimler alanında toplumsal cinsiyet sıklıkla çalışılan konuların başında gelmektedir. Toplumsal cinsiyet,  kadının ve erkeğin toplumsal ve kültürel olarak belirlenen toplumsal rol ve sorumluluklarını ifade etmektedir. Toplumsal cinsiyet biyolojik farklılıklardan dolayı değil, kadın ve erkek olarak toplumun bizi nasıl gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl düşündüğü ve nasıl davranmamızı beklediği ile ilgili bir kavramdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği ise fırsatları kullanma, kaynakların ayrılması ve kullanımında, hizmetleri elde etmede bireyin cinsiyeti nedeniyle ayrımcılık olmaması/yapılmamasıdır.

Toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarının başında, kadın ve erkeklerin toplumda sahiplendikleri toplumsal cinsiyet rolleri, kadınların özel ve kamusal hayattaki deneyimleri ve kadınların çeşitli toplumsal kurumlardaki konumu ve çalışma yaşamında uygulanan toplumsal cinsiyet eşitlik politikaları gelmektedir (Kırkpınar, 1998). Bu calismalar baglaminda, kadının çalışma yaşamındaki konumuna dair ülkemizde ve yurt dışında birçok çalışmaya rastlanmaktadır (Ansal, 1996; Grove ve Montgomery, 2000; Kuzgun ve Sevim, 2004; Morison, White ve Velsor, 1992; Özkan ve Lajunen, 2005). Bu çalışmalar sonucunda, çalışma yaşamına yönelik düzenlenen eşit fırsat politikalarından özellikle yöneticilik konumunda yer alan ve geleneksel erkek mesleklerinden olan az sayıda kadının yararlanabildiği sonucu elde edilmiştir (Ansal, 1996; Grove ve Montgomery, 2000; Morison, White ve Velsor, 1992; Özkan ve Lajunen, 2005).

Spor kurumlarında çalışan kadınların konumu ile ilgili yapılan çalışmaların konularının arasında, yöneticilik, liderlik ve kadınların çalışmasına yönelik tutum gibi konular yer almaktadır. Örneğin, Shaw ve Hoeber (2003)?in yaptığı çalışmada, yüksek kademedeki spor yöneticisi kadınların sayısının azlığının nedenleri araştırılmıştır. Çalışmada örgütsel dokümanlar, örgüt politikası, mektuplar, toplantı süreleri, broşürler ve örgütün geçmişleri incelenmiş ve 35 örgüt üyesi (profesyoneller ve gönüllüler) ile görüşmeler yapılmıştır. Çalışmalarının sonucunda, yüksek kademede kadın yöneticilerin az sayıda yer almalarının nedeni olarak yumuşak yüzlü olmaları, iş adamı kalıbının iş hayatına yerleşmiş olması ve çocuk doğurmak ve çocuk bakımı gibi faktörlerin kadının kariyerinde ilerlemesinde engel olabildiğini bulmuşlardır.

Toplumsal cinsiyet rollerinin farklılığı, bu araştırmanın önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Toplumsallaşma sürecinde erkek ve kız çocuklarının öğrendikleri, kültürün cinsiyetlerine ?uygun? bulduğu duygu, tutum, davranış ve roller arasındaki farklılıklar toplumsal cinsiyet farklılıkları olarak ele alınır. Kadınların daha duyarlı, ilgili ve bakım verici vb. olarak algılanmaları; ev kadını, öğretmen, hemşire vb. olmalarının beklenmesi ama erkeklerin bağımsız, atılgan, kuvvetli vb. algılanmaları ve asker, mühendis, tüccar vb. olmalarının beklenmesi toplumsal cinsiyet farklılıklarına işaret etmektedir. Bunlar gerçek olmayan farklılıklardır ve toplumun kendi kalıplarını bireye dayatması sonucu oluşur (Kırkpınar, 1998). İş yaşamındaki ayrımcılığın temelinde toplumsal cinsiyet farklılıklarının var olduğunu görmekteyiz. Örneğin, kadınlar, düşük iş verimi ve zayıf kariyer bağlılıkları, çalışma hayatında yüksek kararsızlık oranları, eğitime ilişkin arzu ve başarılarının düşüklüğü, birikmiş iş deneyimlerinin olmaması, emeklerinin erkeklere kıyasla düşük değere sahip olmasıyla karakterize edilir ve bu nedenlerle de piyasa tarafından tercih edilmeleri zordur (Ecevit, 2000). Ayrımcılık sonucunda pek çok kadın yoksulluk içinde ya da zor koşullarda yaşamaya mahkûm edilmektedir. Kadınlar vasıfsız, düşük ücretli ve duruma göre manipüle edilebilir bir iş gücü olarak büyük yoğunlukla informal sektörde istihdam edilmektedir. Ayrımcılık işe hazırlanma (eğitim), istihdam koşulları ve sosyal güvenlik dâhil istihdamla ilgili her alanı kapsamaktadır. İlkkaracan (1998) kadınlara karşı ayrımcılığın kadınların enerjisinin, yeteneklerinin ve zekâsının toplum tarafından boşa harcanmasına yol açtığını belirtmekte ve bu birikimden gelişme için yararlanılabileceğini iddia etmektedir. Türkiye?ye özgü olmayıp genel bir sorun olan ayrımcılık için dünyanın her yanında kadınların güçlendirilmesi için stratejiler üretilmektedir. Fark edilmek, var olmak, hane, kent ve ülke ekonomilerine yaptıkları katkıları ortaya çıkarmak, karar mekanizmalarında olmak, ihtiyaçlarının ve ilgi alanlarının politika yapıcılar tarafından bilinmesini sağlamak için mücadele verilmektedir (Dökmen, 2004).

Ayrıca spor bilimleri alanına bakıldığında, toplumsal cinsiyet çalışmalarının çok sınırlı sayıda da olsa yapıldığını görmekteyiz (Koca ve Aşçı, 2005; Koca, Aşçı ve Kirazcı, 2005). Fakat bu çalışmalar arasında spor kurumlarının toplumsal cinsiyet bakışı ile incelenmesi konusu çok az yer almaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmanın gerek genel olarak kadının çalışma yaşamındaki konumuna gerekse de spor kurumlarında toplumsal cinsiyet analizi ile ilgili yapılan çalışmalara bir katkıda bulunması da amaçlanmaktadır. Bunun yanı sıra çalışan kadın ve erkek personelin toplumsal cinsiyet rol eğilimlerini belirleyerek ve toplumsal cinsiyet rollerini sınıflandırarak kadının çalışmasına yönelik tutumlarını inceleyerek de literatüre katkıda bulunmak amaçlanmaktadır. Bu araştırmayı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü (GSGM)?nde uygulamak tercih edilmiştir. GSGM Türkiye?nin en büyük gençlik ve spor örgütüdür. Gençlere yön veren bu örgüt; anayasanın 57. maddesi doğrultusunda ve (?Devlet her yaştaki kişiye spor yaptırmak mecburiyetindedir?) 3289 sayılı GSGM Kanunu doğrultusunda, 81 ilimizde, ilçelerimizde il müdürlükleri ve ilçe müdürlükleri kurmakta, gençlik merkezleri oluşturarak bireylerin spora katılımını sağlamaktadır. Bunun yanı sıra, gençlik kampları düzenleyerek, uluslararası değişim programları uygulayarak çeşitli aktivitelerle spor yapmayan her yaş grubundan bireyi spora teşvik ederek, kişisel ve soysal gelişimlerine katkıda bulunmayı hedeflemekte ve kişileri kötü alışkanlıklardan korumaya yönelik de bir görev üstlenmektedir. Bilindiği gibi özerk ve GSGM? ye bağlı federasyonlarda ulusal ve uluslararası müsabakalar organize ederek ülkemizin de reklâmını ulusal ve uluslar arası arenada yapmaktadır. Anayasada ve GSGM?nin Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda da belirtildiği gibi GSGM?nin bu kadar geniş sorumluluklara sahip olması, bu kurumun toplumsal cinsiyet bakış açısıyla incelenmesinin önemli olabileceğini göstermektedir. Bu bağlamda bu çalışmanın amacı, GSGM? de çalışan kadın ve erkek personelin toplumsal cinsiyet rol kategorilerini belirleyerek toplumsal cinsiyet rol eğilimlerinin cinsiyete göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemek ve GSGM`de çalışan kadın ve erkek personelin kadın yöneticilere yönelik tutumlarını toplumsal cinsiyet rol kategorilerine göre araştırmaktır.  Bu bağlamda oluşturulan hipotezler aşağıda sunulmuştur;

Hipotez 1: GSGM?de çalışan kadın ve erkek personelin toplumsal cinsiyet rol kategorileri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur.

Hipotez 2: GSGM?de çalışan kadın ve erkek personelin ?Kadın Yöneticilere Yönelik Tutum Ölçeğinin? cinsiyet kalıp toplumsal yargıları ve kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik tutum alt boyut puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur.

 

GEREÇ VE YÖNTEM

Örneklem

Bu çalışmanın örneklemi amaçlı örneklem yöntemi ile belirlenmiştir. GSGM?de çalışan gönüllü kadın ve erkek personel amaçlı örneklem yöntemi ile seçilmiştir. Çalışmaya 83 kadın (Mage= 38.27, SD= 7.39) ve 138 erkek (Mage= 42.86, SD= 8.81) çalışan katılmıştır.

Veri Toplama Araçları

Katılımcıların toplumsal cinsiyet rol kategorilerini belirlemek için ?Bem Cinsiyet Rol Envanteri?, kadın yöneticilere yönelik tutumlarını belirlemek için ise ?Kadın Yöneticilere Yönelik Tutum Ölçeği? uygulanmıştır.

BEM Cinsiyet Rolü Envanteri  (BEM, 1981)

Katılımcıların toplumsal cinsiyet rol eğilimlerini belirlemek için BEM tarafından 1981 yılında geliştirilen Bem Cinsiyet Rolu Envanterinin kısa formu kullanılmistir. Bu envanter kültürel olarak kadın ve erkeğe atfedilen niteliklerin kişisel olarak algılanmasını değerlendirmektedir. Erkeksi ölçekte; (10 madde) algılanan erkek özelliklerini içeren maddeler  (güçlü kişilikli, baskın, vb(. Kadınsı ölçekte; (10 madde) algılanan kadın özelliklerini içeren maddeler (duygusal, sempatik, vb),  Ölçeğin geriye kalan kısmı ise (10 madde) nötr maddeler içermektedir, bu maddeler kadınsı ve erkeksi özellikleri gösteren sıfatlardır (güvenilir, vicdan sahibi, vb). Bu ankette 7 puanlı likert ölçeği kullanılmaktadır (1= tamamen yanlış, 7= tamamen doğru). Katılımcıların Kadınsı ve Erkeksi alt ölçeklerinden aldıkları toplam puanlar, Kadınsı ve Erkeksi ortancalarına göre değerlendirilerek katılımcıların toplumsal cinsiyet rolleri, erkeksi, kadınsı, androjen ya da belirsiz olarak sınıflandırılmistir. Ölçeğin Türkçe geçerlik ve güvenirliği Dökmen (1991) tarafından yapılmıştır.

Kadın Yöneticilere Yönelik Tutum Ölçeği ( Petters, Terborg ve Taylor, 1974)

Kadın yöneticilere yönelik tutum ölçeğinin Türkçe versiyonu; bu çalışmada kadın yöneticilere karşı tutumu belirlemek için kullanılmıştır. Bu anket, 20 maddeden oluşmaktadır. Ankette 5?li likert ölçeği kullanılmaktadır. Yüksek puan kadının yönetici olmasına karşı olumlu tutumu göstermektedir. Anketin 2 alt boyutu bulunmaktadır. İlk alt boyut kadının işini ve aile sorumluluklarını bir arada yürütebilmesiyle ilgili maddeleri içeren ?Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları? ?dır, ikinci alt boyut ise iş yaşamında toplumun kadını anahtar karar verici olarak algılamasına yönelik maddeleri içeren ?Kadınların Kariyerlerinde İlerlemelerine Yönelik Tutum?  dur. Bu ölçeğin geçerlik ve güvenirliği Eker (1989) tarafından Türkiye?de yapılmıştır. Aycan (2004) tarafından da ayrıca geçerliği kanıtlanmıştır.

 

Verilerin Toplanması

Veriler, GSGM`den calismanin yapilmasi icin gerekli izin alindiktan sonra arastirmaci tarafindan toplanmistir.

Verilerin Analizi

Verilerin analizinda Windows için SPSS programı kullanilmis ve tüm istatistiksel işlemlerde 0.05 yanılma düzeyi alinmistir.

i- GSGM?de çalışan kadın ve erkek personelin toplumsal cinsiyet rol kategorileri arasındaki farkı test etmek için ki kare analizi uygulanmıştır.   

ii- GSGM?de çalışan kadın ve erkek personelin ?Kadın Yöneticilere Yönelik Tutum Ölçeğinin? cinsiyet kalıp toplumsal yargıları ve kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik tutum alt boyut puanları arasındaki farkı test etmek için 2 x 4 (Cinsiyet: Kadın/Erkek x Cinsiyet Rol Kategorisi: Androjen/Kadınsı/Erkeksi/Belirsiz) varyans analizi uygulanmıştır.

SONUÇLAR

Araştırmada veri analizi sonucunda elde edilen bulgular, hipotezler kapsamında sunulmuştur.

Hipotez 1: GSGM?de çalışan kadın ve erkek personelin toplumsal cinsiyet rol kategorileri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur.

Ki kare analizi sonuçları, kadın ve erkek personelin toplumsal cinsiyet rol kategorileri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığını göstermektedir (?2(3)= 4.28; p > .05) . Kadin ve erkek personelin toplumsal cinsiyet rol kategorilerine dagilimlari Tablo 1`de gösterilmektedir.

Tablo 1: GSGM çalışan personelin toplumsal cinsiyet rol kategorilerine dağılımları

DEĞİŞKENLER TOPLUMSAL CİNSİYET ROL KATEGORİSİ
ANDROJEN KADINSI ERKEKSİ BELİRSİZ
n % n % n % n %
KADIN  24 28.9 21 25.3 21 25.3 17 20.5
ERKEK  45 32.6 33 23.9 21 15.2 39 28.3

 

Hipotez 2: GSGM’de çalışan kadın ve erkek personelin ?Kadın Yöneticilere Yönelik Tutum Ölçeğinin? cinsiyet kalıp toplumsal yargıları ve kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik tutum alt boyut puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur.

 

Yapılan 2 x 4 varyans analizi sonuçları, kadın ve erkek personelin ?Kadın Yöneticilere Yönelik Tutum Ölçeğinin? Cinsiyet Kalıp Toplumsal Yargıları (F (1, 221) = 53.53;  p < .01 ) ve Kadınların Kariyerlerinde İlerlemelerine Yönelik Tutum (F (1, 221)= 58.16; p < .01) alt boyut puanlarının, cinsiyete göre farklılaştığını göstermektedir. Farklı toplumsal cinsiyet rol kategorilerinde yer alan kadın ve erkek personelin ?Kadın Yöneticilere Yönelik Tutum Ölçeği’nin alt boyutlarında elde ettikleri puanlar Tablo 2`de sunulmaktadir.

Tablo 2: Farklı toplumsal cinsiyet rol kategorilerinde yer alan kadın ve erkek personelin ?Kadın Yöneticilere Yönelik Tutum Ölçeği’nin alt boyutlarında elde ettikleri ortalama ve standart sapma sonuçları

DEĞİŞKENLER ANDROJEN KADINSI ERKEKSİ BELİRSİZ
X SD X SD X SD X SD
FAKTÖR 1
Kadın 4.1083 .5555 4.0714 .7156 3.6810 .7312 4.0176 .5318
Erkek 3.0111 .9831 3.3515 .7855 3.1762 .5495 3.0949 .8802
FAKTÖR 2
Kadın 2.2792 .2797 2.2000 .2569 2.0429 .3043 2.1353 .2290
Erkek 1.7444 .3923 1.9515 .3144 1.7905 .3872 1.6333 .4642

 

Bunun yanı sıra, toplumsal cinsiyet rol kategorilerine göre, kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik tutum puanlarında da istatistiksel olarak anlamlı fark vardır (F (3, 220) = 2.99; p < .05). Diğer bir deyişle farklı toplumsal cinsiyet rol kategorilerinde yer alan personelin kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik tutumları cinsiyete göre farklılaşmaktadır. Androjen ve kadınsı toplumsal cinsiyet rol kategorisinde yer alan çalışanların kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik tutumu; belirsiz kategorisindekilere oranla daha olumludur. Ayrica, varyans analiz sonuçları, toplumsal cinsiyet kalıp yargı puanlarının cinsiyete göre farklılaştığını göstermektedir (F (1, 221) = 53.53;  p < .01 ).

TARTIŞMA

Bu çalışmanın amacı, GSGM? de çalışan kadın ve erkek personelin toplumsal cinsiyet rol kategorilerini belirleyerek toplumsal cinsiyet rol eğilimlerinin cinsiyete göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemek ve GSGM`de çalışan kadın ve erkek personelin kadın yöneticilere yönelik tutumlarını toplumsal cinsiyet rol kategorilerine göre araştırmaktır.

Çalışmadan elde edilen bulgular birinci hipotezimizi destekler niteliktedir. GSGM? de çalışan kadın ve erkek personelin toplumsal cinsiyet rol kategorileri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur. Fakat ikinci hipotezimiz olan GSGM? de çalışan kadın ve erkek personelin ?Kadın Yöneticilere Yönelik Tutum Ölçeğinin? cinsiyet kalıp toplumsal yargıları ve kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik tutum alt boyut puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmaması çalışmadan elde edilen bulgular tarafından desteklenmemiştir. Androjen ve kadınsı toplumsal cinsiyet rol kategorisinde yer alan çalışanların kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik tutumu; belirsiz kategorisindekilere oranla daha olumludur. Başka bir deyişle, androjen ve kadınsı toplumsal cinsiyet rol eğilimlerine sahip olan GSGM personeli çalışan kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik olumlu tutuma sahiptirler.

Bu çalışmanın sınırlılıklarından birisi çalışmanın GSGM merkez teşkilatında çalışan personel ile sinirli olmasıdır. İleride yapılacak çalışmalarda taşra teşkilatlarında çalışan personelin de toplumsal cinsiyet çalışmalarına dâhil edilmesi önemli görünmektedir. Ayrıca GSGM çalışanlarının özellikle kadınların kariyerlerinde ilerlemelerine yönelik tutumlarının farklı olmasının altında yatan nedenlerin belirlenmesi aşamasında nitel araştırmalar yapılmalıdır.

 

KAYNAKÇA

Ansal, H. (1996) Teknolojik gelişmelerin sanayide kadın istihdamına etkileri: Türk tekstil ve elektronik sanayilerinde teknolojik değişim ve kadın istihdamı. Ankara: T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü.

Aycan, Z. (2004). Key success factors for women in management in Turkey. Applied Phsycologhy: An internal review, 53, 3, 453-477.

Bem, S. L. (1981). Gender schema theory: A cognitive account of sex typing. Psychological Review, 88, 354-364.

Dökmen, Z.Y. (2004). Toplumsal Cinsiyet- Sosyal Psikolojik Açıklamalar. İstanbul: Sistem Yayıncılık.

Ecevit, Y (2000). Türkiye?de Ücretli Kadın Emeğinin Toplumsal Cinsiyet Temelinde Analizi. (sf. 267?284).

Eker, S. (1989). Organisational and personel corelates of attitudes toward womwn as managers: A study in Turkey. Unpublished MA Thesis. Boğaziçi University, İstanbul: Instıtute for Graduate Students in Social Sciences.

Growe, R. ve Montgomery, P. (2000). Women and The Leadership Paradigm: Bridging the Gender Gap. National Forum Journals. (http//www.nationalforum.com/12growe.htm).

İlkkaracan, İ. (1998). Kentli Kadınlar ve Çalışma Yaşamı. A.B. Hacımirzaoğlu (der.). 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler  içinde  (s. 285-302) İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.

Kırkpınar, L. (1998). Türkiye?de Toplumsal Değişme Sürecindeki Kadın. A.B. Hacımirzaoğlu (der.). 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler içinde (s. 13-28). İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.

Kuzgun, Y., ve Sevim, A, S. (2004). Kadınların Çalışmasına Karşı Tutum ve Dini Yönelim Arasındaki İlişki. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 37(1), 14?27.

Morrison, A. M, White, R. P. ve Van Velsor, E. (1992). Breaking the Glass Ceiling. Reading, MA: Addison- Wesley.

Özkan, T. ve Lajunen, T. (2005). Masculinity, Femininty, and Bem Sex Role Inventory in Turkey. Sex Roles, Vol. 52, 103-110.

Peters, L. H., Terborg, J. R., ve Taylor, J. (1974). Women as Managers Scale(WAMS): A measure of attitude toward women in management positions. Catalogue of Selected Documents in Psychology, 4, 27.

Attitudes Towards Women’s Work Roles and Women Managers in a Sport Organisation: a case of Turkey – Makale

gwo-benguarslan

“Attitudes Towards Women’s Work Roles and Women Managers in a Sport Organisation: a case of Turkey” adlı makalem Gender, Work & Organization, isimli Uluslararası Hakemli Dergi, 16 Kasım 2009 (Social Science Citation Index, SSCI)

olbannerleft

AN EXAMINATION OF ATTITUDES TOWARDS WOMEN’S WORK ROLES AND WOMEN MANAGERS REGARDING GENDER ROLES IN TURKISH SPORT ORGANISATION

Abstract

The purpose of this study was twofold: (1) to determine the attitudes towards women?s work roles and attitudes towards women managers of female and male who work in the General Directorate of Youth and Sport (GSGM) with regard to gender and (2) to investigate the relative contribution of gender role orientations to attitudes towards women?s work roles and attitudes towards women managers. Male workers had higher scores on attitudes toward women?s work roles than female workers. On the other hand, male workers scored lower than female workers on Gender Role Stereotypes and Attitudes toward Women Career Advancement subscales of WAMS. Results of Stepwise Multiple Regression Analyses indicated that femininity score was positively correlated with Attitudes toward Women Career Advancement for both female and male workers. Based on these findings we can argue that the present study has a possibility to extend earlier researches about attitudes towards women?s work roles and women managers within different historical and cultural context of non-western society and in a different working organisation.

 

Key Words: Gender, Women, Sport and Organisation


Introduction

Gender equality in employment has long been an issue in the field of economics, management, sociology and political sciences, with a growing body of research pointing towards the continued prevalence of gender inequality in employment. Although there have been a several researches about attitudes towards women?s employment and women managers in many western countries (Grove & Montgomery, 2000; Mihail, 2006; Morrison, White & Van Velsor, 1992), there has been limited number of studies, which investigated this issue in sport organisations that are considered as masculine world both in western and eastern countries.

In recent years, there is a growing body of literature examining the gendered aspects of employment and management within many sectors in Turkey. On the other hand, the need to apply gender equity principles to all sectors of Turkish society is widely acknowledged and has become an increasingly important issue over the past few years because of the modernisation and recent Europeanization project of Turkey. While the previous studies regarding attitudes towards women?s employment and women managers have provided valuable information regarding the importance of gender roles (Ansal, 1996; Aycan, 2004; Ilkkaracan, 1998; Tor, 1997),there has been no enough consideration of the importance of sports organisation which are accepted as a traditionally men territory in explaining attitude towards women?s employment and women managers in Turkey as a non-western country. Therefore, the first purpose of this study is to determine the attitudes towards women?s employment and women managers of the people who work in the biggest sport organisation in Turkey. The impact of gender role orientation of people on these attitudes was also examined in this study. In that case the present study has a possibility to extend earlier researches about attitudes towards women?s employment within different historical and cultural context of non-western society and in a different working organisation.

The social and cultural environment of Turkey forming the basis for this study will be introduced in more detail later, but first there will be a brief introduction to some of the key issues regarding attitudes towards women?s employment and women managers.

Attitudes Towards Women’s Employment

There is a significant literature on women and employment in both Western (Grove & Montgomery, 2000; Morrison, White & Van Velsor, 1992) and Eastern countries (Adler & Izraeli, 1994; Cinar, 2001; Mostafa, 2003). Besides, in this literature on women and employment, attitudes toward women?s work roles and women managers seem to have an important research subject. Several studies indicated that women have more positive attitudes toward women managers than do men (Adeyemi-Bello & Tomkiewicz, 1996; Beydoğan, 2001; Heilman, Block, Martell & Simon, 1989; Owen & Todor, 1993). For example, in a recent study, Mihail (2006) found those male university students hold relatively negative stereotypic attitudes compared to their female counterparts. These and many other studies indicated that there are a limited number of women managers who are working in a traditionally accepted male jobs benefited from gender equity policies (Ansal, 1998; Grove & Montgomery, 2000; Morison, White & Velsor, 1992).

The significance of the attitudes towards women managers might be attributed to its influence on women?s career. Negative attitudes towards women managers have been found to influence women?s career advancement (Eagly & Carli, 2003). The literature on women?s career advancement highlights the importance of individual and situational factors (Tharenou & Conroy, 1994). One of the categories of situational factors is the work situation (e.g. organisational culture and practices). Adler (1993) noted that a male-dominated organisational culture is an obstacle to women?s success. This is partly because women find it very difficult to enter the ?old boys? network? (Davidson & Cooper, 1992). On the other hand, it is suggested that sociocultural context determines work- and family-related values and societal norms regarding gender roles, and attitudes towards women in management (e.g. De Leon & Ho, 1994). Gender roles within these societal norms gained lots of interest within the subject of attitudes towards women?s work roles. For example, Sevim (2006) found that feminine and androgynous gender roles significantly predicted attitudes toward women?s work roles and women who adapt to feminine gender role had positive attitudes toward women?s work roles.

The following section of this paper outlines the importance of sport organisations for women?s employment as a situational factor and previous research undertaken in relation to women?s employment status in these organisations.

Women employment in sport organisations

Gender relations in the field of sport have been well documented by researchers (Messner, 1994; Theberge, 1993). According to Theberge (1993), the centrality of body and physical performance to athletic experience makes sport a particularly powerfully setting for the construction and confirmation of gender ideologies. Further, organised sport is clearly a potentially powerful cultural arena for the perpetuation of the ideology of male superiority and dominance (Messner, 1994). The male dominated aspect of the field of sport has also been noted and this clearly has a bearing on women?s career progression. Sports organisations therefore can be seen as one of the most traditionally male accepted organisations.

Such levels of gender inequity in management are exaggerated within sport and leisure services in which the legacy of male-dominated provision relative to other service sectors is more pronounced (Aitchison, 2005). For example, literature shows that there are still far fewer women than men in senior positions in sport organisations (Acosta & Carpenter, 2000; Hall, Cullen & Slack, 1990; Hovden, 2000; Inglis, Danylchuk & Pastore, 2000). For example, in a study of almost seventy Canadian national sports organisations, it is revealed that nearly half of the entry-level positions are held by women, whereas they comprise only 28 % of the executive directors, 23 % of the technical directors and less than 10 % of the national coaches (Hall, Cullen & Slack, 1990). In addition, there are a significant literature on women and the coaching profession and the underrepresentation of women in athletic management positions as well and they indicated that there a gender differences in the coaching profession (Cunningham & Sagas, 2003; Inglis, Danylchuk & Pastore, 1996; Sagas & Cunningham, 2004; Sagas, Cunningham & Ashley, 2000). McKay (1997) claimed the major reason for this underrepresentation of women in sport management is that, women applicants for administrative positions will be seen as less qualified than men applicants because men have negative stereotypes towards women as managers in sport organisations.

Studies on the place of women and sports and leisure organisations in many western countries (Aitchison, 2000; 2005; Aitchison, & Brackenridge, & Jordan, 1999; Henderson & Bialeschki, 1995; Hovden, 2000; İnglis, Danylchuk & Pastore, 2001; Shaw & Hoeber, 2003) showed that women?s experience of sport and leisure management is shaped by both structural and cultural factors. For example, in their research project titled Gender Equity in Leisure Management, Aitchison and her colleagues (1999) and in the other study of Aitchison (2005), the authors suggest the importance of both structural (organisational structures, procedures and policies) and cultural (attitudes and discourses) constraints are important in determining progress towards gender equity in sport and leisure management.

Gender role stereotypes which can be considered one of the important cultural constraints determining progress towards gender equity in sport and leisure management are responsible for workplace discrimination and for negative attitudes toward women as managers (Eagly & Mladinic, 1994; Heilman, 1995). Besides, gender role stereotyping is defined as one of the most important barriers to women?s career advancement (Schein, 2001). Therefore, we can argue that women employment in sport organisations and the shape of these organisations are partly determined by the definitions of what men and women ought to be in that society. Gender role attitudes are often based on negative stereotypes and broad assumptions about people?s characteristics (Conway & Vartanian, 2000). For example, research indicates that gender roles commonly lead to the discouragement of women?s employment outside of the home in nontraditional jobs (Galambos, Petersen, Richards & Gitelson, 1985; Heilman, 1997; Schreiber, 1998).

Masculinity refers to socially desirable characteristics that are typically exhibited by men, which include the willingness to make sacrifies, the tendency to think logically and analytically, and the ability to manage stress; whereas femininity rerefs to socially desirable traits and behaviors that are typically held by women, and these include sensitivity, concern for others, and the display of emontion (Spence & Helmreich, 1978). Shaw and Hoeber (2003) explored how the creation and employment roles are influenced by discourses of masculinity and femininity and how these discourses may undermine most women?s access to power in English national governing bodies of sport. They found that senior management roles were heavily dominated by discourses of masculinity hate are linked to men and are highly valued in sport organisations. In contrast, women and discourses of femininity are associated with empolyment roles that are undervalued within organisations. In another study, Shaw and Slack (2002) found that language, practices and policies are all used within the settings of sport organizations to create gender relations that favour masculinities over femininities

There are two main sports organisations in Turkey. One of them is the General Directorate of Youth and Sport (GSGM, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü) which have the great power to make all arrangements and take important decisions about sport-related events. According to the law of the General Directory of Youth and Sport (No: 3289), GSGM has a responsibility of all sporting event in Turkey and it has 81 provinces. GSGM is responsible for planning, programming, implementing, and monitoring youth services out of school, construction of youth centres, hostels, camps and sports fields, and organising courses for improving the abilities and knowledge of the youth. Besides, there are a total of 58 sport federations, which includes 51 autonomous and 7 non-autonomous sport federations, which are placed under the GSGM in Turkey (www.gsgm.gov.tr).

Turkey National Olympic Committee (TNOC) which is the other sport organisation in Turkey has the control of Olympic sports in individual nation-states. TNOC?s top-level administrative positions were totally held by men. GSGM has also been traditionally seen as favouring male employees. At the management level, men dominate all positions. On the other hand, there are very few examples of female coaches in most of the sports and very limited number of women is involved in the management of the sport at the highest level in Turkey. Besides, there is no awareness of this issue in sport governing bodies. Therefore, there are no any gender policies and relevant action plans in sport governing bodies in Turkey.

Social and Cultural Context of Turkey

By developing the industrialisation process in the year of 1950, the ratio of working women has been increased in Turkey (Kırkpınar, 1998). By 1999, 29.7 percent of women over 12 years of age participated in the labor force, whereas 68.3 percent of men did (State Institute of Statistics-SIS, Household Labor Force Survey Results, 2000). However, the number of women in some specific jobs (especially for management) is still low and women generally prefer traditional jobs with low income, limited appointment and which are compatible with the conditions of housewife (Kuzgun, 2000). According to the General Department of Women?s Status and Problems (UNDP, 1996), the percentages of middle to top management positions, respectively, held by women were 80 % for a chief position, 15 % for a division director position, 3.7 % for a department head, and 0.12 % for a general director position. Kabasakal, Bocacıgiller and Erden (1994) studied women?s representation ratio in middle and top management level in 64 organisations in Turkey. They found that ratio of women employees in these organisations was 43 %, the ratio of women at the middle management was 26 % and the ratio of women was only 3 % in the top management level.

Although many researches indicated that there are positive attitudes towards women?s work in Turkey (Ansal, 1996; Ilkkaracan, 1998; Tor, 1997), many women are still facing with the barrier of their family members such as husband, father and brother. For example, Tor (1997) investigated the employment of urban women and he found that % 54.40 percent of men had a positive approach to their wife?s employment and % 44.68 percent of men had a negative approach to their wife?s employment. She also concluded that the most significant factors for inhibiting women?s employment are not giving permission for working by their husband and childcare. On the other hand, woman?s lower representation in managerial positions in Turkey has resulted from the definition of work based on gender, and the organisational culture that has created a barrier for women?s advancement in their career (Atabek, 1994), patriarchal stereotypes (Aycan, 2004; Berberoğlu & Mavis, 1990, cited in UNDP, 1996; Çelikten, 2005), and childcare and house works (Kuzgun & Sevim, 2004). In spite of these negative conditions, many attempts for EU entrance, new laws for increasing women status in Turkish society, many attempts to increase educational level for girls are influencing the social and cultural structures of Turkish society. By the way, many recent researches indicated that there is an increase in positive attitudes towards women?s working with the increase in educational level (Kuzgun & Sevim, 2004).

Understanding the working status of women within cultural, social and historical context of Turkey, we need to see the context of modernisation process of New Turkish Republic. Prior to the establishment of the Turkish Republic in 1923, the Ottoman Empire was ruled by Islamic law that institutionalised sex segregation and the unequal legal treatment of men and women (Rankin & Aytaç, 2006). The dissolution of the Ottoman Empire and the establishment of a new nation state in 1923 provided ideological and legal bases for modernisation process. One of the key dynamics of modernisation process of new nation state is secularism. To achieve that, reforms included replacing the Islamic laws with secular legal and civil codes based on Western models. Therefore, the foundation of the new Turkish Republic in the early 1920s led to a series of social reforms aiming to rationalise and secularise the state and society as well. Republican gender ideology in general expected women to follow a particular form of education and act as visible ambassadors to challenge the backward image of Muslim women in the world as well as in Turkey (Kandiyoti, 1989). Therefore, we can easily argue that an important symbol of modernisation in Turkey has been advocacy of women?s greater participation in public sphere. Many writers from non-western countries highlighted the importance of women?s place in modernisation process by emphasising the western impact of modernisation (Abu-Lughod, 1998; Kandiyoti, 1989).

Nowadays, the primary or the sole engine of the Turkish modernisation project has been Europeanization (Dulupçu, 2005). Given the candidacy status of Turkey at the end of 2004, the most powerful trend in Turkey is the importance of the national project of modernisation and europeanization. So we can easily argue that the rise of women employment should also be considered within the context of gender equity in the europeanization project of Turkey. Turkey is a very diverse country which has been largely transformed since the 1950s as a result of mass migration from the countryside to large cities, from the undeveloped eastern Turkey to the developed west, which now bears various combinations of traditional and modern elements (Erman, 2001). According to Kara (2006), although the modernisation process is still continuing and the status of women has been improving in Turkey, women?s status and employment has been influenced by the polarisation between Islamic culture and traditions and secular Ataturk?s philosophy, which prevented the genuine equality of women in the country.

It can be seen that these transformation influences gender stereotypes and values of Turkish people toward women?s working and women managers. In their study, Sakallı-Uğurlu and Beydoğan (2002) examined how patriarchy, sexism and gender influence Turkish college students? attitudes toward women managers and they found that male participants exhibited less positive attitudes toward women managers than did female participants. In her recent study, Aycan (2004) has also explored gender role stereotypes and attitudes towards women?s career advancement in Turkish society. She examined the attitudes towards women managers of members of a business organisation in the finance sector and found that females held more positive attitudes towards women in management than males. These findings indicated that in spite of impressive presence of women in university education in Turkey and many modernisation reforms in society, sex role stereotyping of women as workers and managers persist in Turkish males.

The previous literature of working women in Turkey that have been publishes were related to women in business (Aycan, 2004), education (Akkaş, 2001; Çelikten, 2005), and banking (Kabasakal, Boyacıgiller, & Erden, 1994; Burke, Koyuncu, & Fiksenbaum, 2006; Woodward & Özbilgin, 1999). However, there is so limited number of studies on women and sport organisation in Turkey. The lack of attention to attitudes towards women who work in sports organisations in Turkey might be attributed to the prevailing assumption that sport is mainly men?s territory. On the other although several studies investigated the women?s employment in sport organisations in many western countries, attitudes towards women?s work roles and women managers in sport organisations has been ignored. Therefore current study aimed to fill these gaps.

The purpose of this study was twofold: (1) to determine the attitudes towards women?s work roles and attitudes towards women managers of female and male who work in the General Directorate of Youth and Sport with regard to gender and (2) to investigate the relative contribution of gender role orientations to attitudes towards women?s work roles and attitudes towards women managers.

METHOD

Participants

The participants of this study consists of 83 females (Mage= 38.27, SD= 7.39) and 138 males (Mage= 42.86, SD= 8.81) who work in the General Directorate of Youth and Sport (GSGM) which have the great power to make all arrangements and take important decisions about sport-related events. Although there are so many female workers in many departments of GSGM, most of them are in non-professional positions and no women in any managerial positions.

Measures

Personal demographics and working situation: Age, marital and parental status, number of children, level of education, organisational and job tenure and organisational position of participants were collected by using demographic questionnaire.

The Attitudes toward Women?s Work Roles: This scale which is developed by Kuzgun and Sevim (2004) is used to identify the attitudes towards women?s work roles and the difficulties that working women encounter in the family and workplace. It includes 15 items and is rated on a 5-point Likert-type scale which ranges from strongly disagree (1) to strongly agree (5). A higher score indicates a more positive attitude toward women?s work roles. The internal consistency for present sample was .65.

BEM Sex Role Inventory (BEM, 1981): The BSRI was developed to measure masculine, feminine, and androgynous personality styles among men and women. The original BSRI includes 60 items (20 masculine, 20 feminine, and 20 neutral). The scale reliability coefficients reported in the BSRI manual range from 0.75 to 0.90. In the present study, gender stereotypes were measured with the short-form of the BSRI (Bem, 1981). The masculine scale (10 items) includes characteristics that are perceived as men?s characteristics (e.g., assertive, strong personality, and dominant). The feminine scale (10 items) includes characteristics that are perceived as women?s characteristics (e.g., emotional, sympathetic, and understanding). The rest of the inventory (10 items) is composed of neutral items, which are perceived neither as men?s nor women?s characteristics (e.g., conscientious, unpredictable, and reliable). Participants assessed how well each of the 30 personality characteristics describes themselves by using a 7-point scale (1 = almost never true, 7 = almost always true). The Turkish version reported in Ozkan and Lajunen?s (2005) study was used. The internal consistency was .66 for masculinity and .84 for femininity subscales of the BSRI for the sample of the present study.

Attitudes towards Women as Managers Scale (WAMS; Peters, Terborg & Taylor, 1974): The Turkish version of the WAMS was used in this study to determine the attitudes toward women manager. WAMS consists of 20 items and respondents were asked to indicate the extent to which they agreed with each statement on five point Likert scales. High scores indicate positive attitudes towards women in management. The WAMS was first translated and validated for Turkish samples by Eker (1989). In Eker?s study using the WAMS in Turkey, the instrument was found adequate internal consistency (Cronbach?s alpha=.87). Furthermore, WAMS was validated by Aycan (2004). The Turkish version of Attitudes towards Women as Managers Scale has two subscales: The first subscale was labelled ?Gender-Role Stereotypes?, which included items related to perceptions of women as capable of handling work and family responsibilities. The second subscales, labelled ?Attitudes towards Women?s Career Advancement?, reflected the extent to which society accepts women as key decision-makers in business life (Aycan, 2004). The internal consistency estimate for present sample was .75 (Gender Role Stereotypes) and .89 (Attitudes towards Women?s Career Advancement).

Procedure

Prior to data collection, permission was requested and granted from the General Directorate of Youth and Sport. After the organisation granted permission to perform the study the consent forms were sent to participants. The informed consent forms briefly described the purposes, procedures and potential outcomes of the study.

Data Analysis:

Independent sample t-test was used to test gender differences in attitude toward women?s work roles, attitudes toward women manager and gender role orientation between female and male Turkish sport organisation staff.  In addition, Stepwise Multiple Regression Analysis was carried out to determine the relative contribution of gender role orientations to attitudes toward women?s work and women manager. Gender role orientation predictor variables (femininity and masculinity) were entered into multiple regression analysis to compare their strength for predicting attitudes toward women?s work roles and women managers. Dependent variables were attitudes toward women?s work roles and subscales of WAMS.

RESULTS

Descriptive statistics for the study variables with regard to gender are presented in Table I.

INSERT TABLE I

Independent sample t-test analysisindicated significant gender differences in attitudes toward women?s work and attitudes toward women managers (p <. 05).  As indicated in Table I, male workers had higher scores on attitudes toward women?s work roles than female workers (t= -4.08; p < 0.01). On the other hand, male workers scored lower than female workers on Gender Role Stereotypes (t=7.62; p < .01) and Attitudes toward Women Career Advancement (t= 7.86; p < .01) subscales of WAMS. This indicated that female workers held more positive attitudes toward women in management than males (Table I). T-test results also revealed significant difference in femininity scores between male and female workers (t= 2.06; p < 0.05) favouring females (Table I).

            Results of Stepwise Multiple Regression Analyses indicated that, femininity score was the only predictor of Attitudes toward Women Career Advancement scores of female (F (1,81) = 4.93; R=0.24; p < .05) and male workers (F (1,136) = 9.71; R=0.26; p < .01). For female and male workers, femininity score was accounted 6 % and 7 % of societal attitudes toward Women Career Advancement, respectively. Femininity score was positively correlated with Attitudes toward Women Career Advancement (p <. 05) for both female and male workers. On the other hand, either masculinity or femininity scores was not predictor of attitudes toward women?s work roles or Gender Role Stereotypes scores of WAMS (p >. 05).  

DISCUSSIONS

The first purpose of this study is to determine the attitudes towards women?s work roles and attitudes towards women managers of female and male who work in the General Directorate of Youth and Sport. The second purpose of this study is to investigate the role of gender role orientations in the attitudes towards women?s work roles and attitudes towards women managers of female and male workers.

Regarding the first purpose, this study has clearly highlighted the significant gender differences in attitudes toward women?s work and attitudes toward women managers. Male workers had higher scores on attitudes toward women?s work roles than female workers. This finding is an interesting and unexpected finding regarding the previous studies on this issue, particularly in Turkey. For example, in recent two studies (Kuzgun & Sevim, 2004; Sevim, 2006) it has been found that female university students had more positive attitudes toward women?s work roles than male students. However, it should be noted that, when we look at the differences in mean scores of participants? attitudes towards women?s work roles in the study of Kuzgun and Sevim (2004) and the present study, the scores of the participants in the present study is obviously lower than the other study. Regarding this difference and the lower attitude score of the participants of the present study, we can easily argued that both female and male workers in GSGM as a significant sport organisation held more negative attitudes toward women?s work roles. This finding is consistent with the patriarchal aspect of Turkish society and Turkish law which endorses a patriarchal family model in which the husband is named as the head of the family, has the first say concerning the family?s place of residence, and has primary responsibility for taking care of his wife and children (Hortaçsu, Kalaycıoğlu & Rittersberger-Tilic, 2003).

The another finding of this study showed that male workers scored lower than female workers on Gender Role Stereotypes and Attitudes toward Women Career Advancement subscales of WAMS. On the other hand female workers held more positive attitudes toward women in management than males. Firstly, male workers held more negative attitudes about gender role stereotypes, which included items, related to perceptions of women as capable of handling work and family responsibilities. We can explain this finding with that Turkish society is accepted as highly patriarchal with clear-cut gender role differences (Sakallı, 2001) and Turkish people still generally value patriarchy (Kandiyoti, 1995). In this patriarchal society, the primary roles that society deems the most appropriate for Turkish women are ?wife? and ?mother? (Minibaş, 1998) and the main occupation for women is working at home for free (Arın & Ergin, 1998). Although since the beginning of the 1980s, changes in Turkey?s macroenvironment have exerted considerable influence on the traditional roles of men and women in society and there has been an increase in the number of well-educated women, and their level of income has also risen, the level of support for women?s roles within the family did not see a similar increase. With consistent with the scores of Gender Role Stereotypes subscale of WAMS male workers held also more negative attitudes toward women career advancement, which reflected the extent to which society accepts women as key decision-makers in business life. It means those male workers in GSGM held more traditional/rigid gender role stereotypes and they did not support women?s career advancement.

Although it is not the purpose of this study to test the differences in the attitudes toward women managers in GSGM with in other sectors in Turkey statiscally, it should be helpful to compare the WAMS score of the participants from business sector in the study of Aycan (2004) with the WAMS score of workers in sport organisation. Both female and male workers in GSGM held higher scores in Gender Role Stereotypes than the workers in business sector. However, both female and male workers in GSGM held very low scores in Attitudes toward Women Career Advancement. Based on this comparison we argue that workers in GSGM held more rigid gender role stereotypes and negative attitudes toward women career advancement than workers in business sector.

This finding is consistent with the findings of several studies which indicated that women have more positive attitudes toward women managers than do men, in spite of participants coming from different age and different background (Adeyemi-Bello & Tomkiewicz, 1996; Beydoğan, 2001; Heilman, Block, Martell, & Simon, 1989; Mihail, 2006; Owen & Todor, 1993). For example, Mihal (2006) found that male business student hold relatively negative stereotypic attitudes compared to their female counterparts. Similar finding have been recorded in other studies which have been studied with different groups of people and in different sectors in Turkey. For example, in their study, Sakallı-Uğurlu and Beydoğan (2002) examined how patriarchy, sexism and gender influence Turkish college students? attitudes toward women managers and they found that male participants exhibited less positive attitudes toward women managers than did female participants. In her recent study, Aycan (2004) has also explored gender role stereotypes and attitudes towards women?s career advancement in Turkish society. She examined the attitudes towards women managers of members of a business organisation in the finance sector and found that females held more positive attitudes towards women in management than males.

These two findings about attitudes indicated that in spite of positive attitudes towards women?s work roles of male workers than female workers in the General Directorate of Youth and Sport in Turkey, male wokers did not have positive attitudes towards women managers than femaler workers. Besides, this finding indicated that in spite of impressive presence of female workers in the General Directorate of Youth and Sport in Turkey and many modernisation reforms in society, sex role stereotyping of women as managers persist in Turkish males. This differences between these two attributes might be explained by the percent of women managers as a part of  organisational context of GSGM.

Although many researches indicated that there are positive attitudes towards women?s work in Turkey (Ansal, 1996; Ilkkaracan, 1998; Tor, 1997), many women are still facing with the barrier to be in managerial positions. On the other hand, woman?s lower representation in managerial positions in Turkey has resulted from the definition of work based on gender, and the organisational culture that has created a barrier for women?s advancement in their career (Atabek, 1994), patriarchal stereotypes (Aycan, 2004; Berberoğlu & Mavis, 1990, cited in UNDP, 1996; Çelikten, 2005), and childcare and house works (Kuzgun & Sevim, 2004). Keeping mind the lack of women in managerial positions in many organisations in Turkey, we can easily argue that the organisational culture of GSGM as a sport organisation has created a barrier for women?s advancement in management.

The second purpose of this study is to compare the attitudes towards women?s work roles and attitudes towards women managers of men and women workers regarding the gender role orientations. The another finding of this study showed that femininity score was the only predictor of Attitudes toward Women Career Advancement scores of female and male workers. On the other hand, femininity score was positively correlated with Attitudes toward Women Career Advancement for both female and male workers. The similar finding was also obtained in the study of Sevim (2006) that feminine and androgynous gender roles significantly predicted attitudes toward women?s work roles and women who adapt to feminine gender role had positive attitudes toward women?s work roles.

Although investigating gender role differences between women and men is not the purpose of this study, we believe that it is important to highlight gender roles of women and men in the Turkish society to understand underlying reasons behind the prediction of femininity for Attitudes toward Women Career Advancement scores of female and male workers. In many studies about Turkish culture, the perspective of feminine/masculine cultures is used. For example, according to Agee and Kabasakal (1993) Turkish culture shows a preference for femininity compared with the more masculine US cultures. Gürbüz (1988) has also argued that expressiveness as an indication of a femininity is valued at both the individual and the cultural level in Turkish society. According to Kağıtçıbaşı and Sunar (1992), from expressivenes/instrumentality perspective, sex-role streotypes in the Turkish society differ in important and suprising respects from the sex-role stereotypes documented in Western societies. It should be noted that the preference of femininity in the Turkish culture does not mean that there is no clear cut gender role differences between women and men. Therefore, the finding about the prediction of femininity for Attitudes toward Women Career Advancement scores of female and male workers of the present study should be interpreted within this context.

The present study has some limitations. First, all data were collected using self-reported questionnaires raising the possibility that responses reflect a common method bias. Second, all respondents worked for the one Turkish sport organisation so it is not clear the extent to which results would generalise to other sectors in Turkey. Although our quantitative analysis serves mainly to describe the differences in attitudes toward women?s work roles and women managers, it does not provide an explanation of underlying reasons. Therefore, in further inquiries qualitative analysis should be used to explain underlying reasons within social and cultural context of the GSGM.

In conclusion, the result of this paper contribute to existing knowledge by providing an empirical account of attitudes towards women?s work roles and women managers within different historical and cultural context of non-western society and in a different working organisation. Based on the findings of the present study, we suggest that similar research should be conducted with participants from different departments (technical department, sport specialists department, sport federations, youth services department) and positions (managerial and non-managerial positions) in GSGM. Therefore it might be examined the effects of positions and departments on the attitudes toward women?s work roles and women managers.

REFERENCES

Abu-Lughod, L.(1998) Remaking women: feminism and modernity in the Middle East. Princeton: Princeton University Press.

Acosta, R. V. & Carpenter, L. J. (2000). Women in intercollegiate sport: A longitudinal study twenty-three year update 1977-2000. Women in Sport and Physical Activity Journal, 9, 141-144.

Adeyemi-Bello, T. & Tomkiewicz, J. M. (1996). The attitudes of Nigerians toward women managers. Journal of Social Behaviour and Personality, 11, 133-140.

Adler, N. J. (1993). An international perspective on the barriers to the advancement of women managers. Applied Psychology: An international review, 42, 289-300.

Adler, N. J. & Izraeli, D. N. (Eds) (1994). Competitive frontiers: women managers in a global economy. Malden, MA: Blackwell.

Agee, M. L. & Kabasakal, H. E. (1993). Exploring conflict resolution styles: A study of Turkish and American university business students. International Journal of Social Economics, 20, 3-14.

Aitchison, C. C. (2000). Women in leisure services: Managing the social-cultural nexus of gender equity. Managing Leisure, 5, 81-91.

Aitchison, C, C. (2005) Feminist and gender research in sport and leisure management: Understanding the social-cultural nexus of gender-power relations. Journal of Sport Management, 19, 422?441.

Aitchison, C. C., Brackenridge, C., & Jordan, F. (1999). Gender equity in leisure management. Reading, UK: Institute of Leisure and Amenity Management.

Akkaş, M. (2001). A qualitative assessment of the career experiences of female principals at the State elementary schools in Çankaya district, Unpublished Dissertation, Middle East Technical University, Ankara.

Ansal, H. (1996). Teknolojik gelişmelerin sanayide kadın istihdamına etkileri: Türk tekstil ve elektronik sanayilerinde teknolojik değişim ve kadın istihdamı. [The effects of technological developments on women in industry: Women working and technological developments in textile and electronic industries] Ankara: T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü.

Arın, T. & Ergin, B. (1998). Türkiye?de sosyal güvenlik ve kadınlar: Yasal çerçeve ve uygulama [Social security and women in Turkey: Legal framework and practices]. In. N. Arat (Ed.), Aydınlanmanın kadınları [Women of enlightenment]. İstanbul: Cumhuriyet Kitap Kulübü.

Atabek, E., G. (1994). The career role characteristics of Turkish female top managers. Unpublished MA Thesis. Middle East Technical University, Political Sciences and Public Administration, Ankara.

Aycan, Z. (2004). Key success factors for women in management in Turkey. Applied Psychology: An international review, 53, 453-477.

Bem, S. L. (1981). Gender schema theory: A cognitive account of sex typing. Psychological Review, 88, 354-364.

Beydoğan, B. (2001). Attitudes toward women in managerial positions: the effects of ambivalent sexism, patriarchy and gender differences on these attitudes. Unpublished MA Thesis. Middle East Technical University, Ankara: Institute for Graduate Studies in Social Sciences

Burke, R. J., Koyuncu, M., & Fiksenbaum, L. (2006). Organisational practices supporting women?s career advancement and their satisfaction and well being in Turkey. Women in Management Review, 21, 610-624.

Cinar, M. (Ed) (2001). The economics of women and work in the Middle East and North Africa. London: JAI Press.

Conway, M. & Vartanian, L. R. (2000). A status account of gender stereotypes: Beyond communality and agency. Sex Roles, 43, 181-199.

Cunningham, G. B. & Sagas, M. (2003). Occupational turnover intent among assistant coaches of women?s teams: the role of organisational work experiences-1-Brief Report, Sex Roles, 49, 185-190.

Çelikten, M. (2005). A perspective on women principals in Turkey. International Journal of Leadership in Education, 8, 207-221.

Davidson, M. J. & Cooper, C. L. (2002). Shattering the glass ceiling: The women manager. London: Paul Chapman Publishing.

De Leon, C. T. & Ho, S. (1994). The third identity of modern Chinese women: Women managers in Hong Kong. In N. J. Adler & D. N. Izraeli (Ed.), Competitive frontiers: Women managers in a global economy (pp. 43-56). Malden, MA: Basil Blackwell.

Dulupçu, M. A. (2005) Regionalization for Turkey: An illusion or a cure?, European Urban and Regional Studies, 12, 99-115.

Eagly, A. H. & Carli, L. L. (2003). The female leadership advantage: An evaluation of the evidence. Leadership Quarterly, 14, 6, 807-834.

Eagly, A. H. & Mladinic, A. (1994). Are people prejudiced against women? Some answers from research on attitudes, gender stereotypes, and judgments of competence. European Review of Social Psychology, 5, 1-35.

Eker, S. (1989). Organisational and personnel correlates of attitudes toward women as managers: A study in Turkey. Unpublished MA Thesis. Boğaziçi University, Istanbul: Institute for Graduate Students in Social Sciences.

Erman, T. (2001). Rural migrants and patriarchy in Turkish cities. International Journal of Urban and Regional Research, 25, 118-133.

Galambos, N. L., Petersen, A. C., Richards, M., & Gitelson, I. B. (1985). The attitudes toward women scale for adolescents (AWSA): A study of reliability and validity. Sex Roles, 13, 343-356.

Growe, R. & Montgomery, P. (2000). Women and the leadership paradigm: Bridging the gender gap. National Forum Journals. (http//www.nationalforum.com/12growe.htm).

Gürbüz, E. (1988). A measurement of sex-trait stereotypes. Unpublished master?s thesis, Boğaziçi University, Istanbul, Turkey.

Hall, M. A., Cullen, D., & Slack, T. (1990). The gender structure of national sport organisation, Sport Canada Occasional Pages, l2, 1-2.

Heilman, M. E. (1995). Sex stereotypes and their effects on the workplace: What we know and what we don?t know. Journal of Social Behavior and Personality, 10, 3-26.

Heilman, M. E. (1997). Sex discrimination and the affirmative action remedy: The role of sex stereotypes. Journal of Business Ethics, 16, 877-889.

Heilman, M., Block, C., Martell, R. F., & Simon, M. C. (1989). Has anything changed? Current characterizations of men, women, and managers. Journal of Applied Psychology, 74, 935-942.

Henderson, K. A. & Bialeschki, D. (1995). Career development and women in the leisure services profession. Journal of Park and Recreation and Administration, 13, 26-42.

Hortaçsu, N., Kalaycıoğlu, S., & Rittersberger-Tilic, H. (2003). Intrafamily aggression in Turkey: Frequency, instigation, and acceptance. Journal of Social Psychology, 143, 163-184.

Hovden, J. (2000). Short communications gender and leader selection processes in Norwegian sporting organization. International Rewiew for the Sociology of Sport, 35, 75?82.

Ilkkaracan, I. (1998). Kentli kadınlar ve çalışma yaşamı [Women in urban and working life] In A.B. Hacımirzaoğlu (Ed.), 75 yılda kadınlar ve erkekler [Women and men in 17th years of Republics] (pp. 285-302). İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları

Inglis, S., Danylchuk, K. E., & Pastore, D. L. (2000). Multiple realities of women?s work experiences in coaching and athletic management. Women in Sport and Physical Activity Journal, 9, 1-26.

Inglis, S., Danylchuk, K. E., & Pastore, D. (1996). Understanding retention factors in coaching and athletic management positions. Journal of Sport Management, 10, 237-249.

Kabasakal, H. E., Boyacıgiller, N., & Erden, D. (1994). Organizational characteristics as correlates of women in middle and top management. Boğaziçi Journal: Review of Social, Economic, and Administrative Studies, 8, 45-62.

Kağıtçıbaşı, Ç. & Sunar, D. (1992). Family and socialization in Turkey. In J. L. Roopnarine & D. B. Carter (Ed.), Parent-child socialization in diverse cultures (pp. 75-88). Norwood, NJ: Ablex.

Kandiyoti, D. (1989) Women and the Turkish state: political actors or symbolic pawns?. In N. Yuval-Davis & F. Anthias (Ed.), Women-nation-state. London, Macmillan.

Kandiyoti, D. (1995). Patterns of patriarchy: Notes for an analysis of male dominance in Turkish society. In S. Tekeli (Ed.), Women in modern Turkish society. London: Zed Boks.

Kara, O. (2006). Occupational gender wage discrimination in Turkey. Journal of Economic Studies, 33, 130-143.

Kırkpınar, L. (1998). Türkiye?de toplumsal değişme sürecindeki kadın. [Women in the social transformation process of Turkey] In A.B. Hacımirzaoğlu (Ed.), 75 yılda kadınlar ve erkekler [Women and men in 17th years of Republics (pp. 13-28). İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.

Kuzgun, Y. & Sevim, A, S. (2004). Kadınların çalışmasına karşı tutum ve dini yönelim arasındaki ilişki [The relationship between attitudes towards women?s work and religious orientation] Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 37, 14?27.

McKay, J. (1997). Managing gender: Affirmative action and organisational power in Australian, Canadian, and New Zealand sport. Albany, NY: State University of New York Press.

Messner, M. A. (1994). Sports and male domination: The female athlete as contested ideological terrain. In S. Birrell & C. L. Cole (Ed.), Women, sport and culture (pp. 65-80). Champaign, IL: Human Kinetics. U.S.A.

Mihail, D. M. (2006). Women in management: gender stereotypes and students? attitudes in Greece. Women in Management Review, 21, 681-689.

Minibaş, T. (1998). Türkiye?nin kalkınma sürecinde kadın işgücü [Women labour force in Turkey?s development process]. In. N. Arat (Ed.), Aydınlanmanın kadınları [Women of Enlightement](pp. 331-332). İstanbul: Cumhuriyet Kitap Kulübü.

Morrison, A. M, White, R. P., & Van Velsor, E. (1992). Breaking the glass ceiling. Reading, MA: Addison- Wesley.

Mostafa, M. M. (2003). Attitudes towards women who work in Egypt. Women in Management Review, 18, 252-266.

Mutlu, K. (1996). Examining religious beliefs among university students in Ankara. British Journal of Sociology, 47, 353-359.

Owen, C.L. & Todor, W.D. (1993). Attitudes toward women as managers: Still the same. Business Horizons, 36, 12-17.

Öngen, D. (2006). Attitudes towards women: A study of gender and academic domain differences in a sample of Turkish university students. Social Behaviour and Responsibility, 34, 467-486.

Özkan, T. & Lajunen, T. (2005). Masculinity, femininity, and Bem sex role inventory in Turkey. Sex Roles, 52, 103-110.

Peters, L. H., Terborg, J. R., & Taylor, J. (1974). Women as Managers Scale (WAMS): A measure of attitude toward women in management positions. Catalogue of Selected Documents in Psychology, 4, 27.

Rankin, B. H. & Aytaç, I. A. (2006). Gender inequality in schooling: The case of Turkey. Sociology of Education, 79, 25-43.

Sagas, M. & Cunningham, G. (2004). Does having “the right stuff” matter? Gender differences in the determinants of career success among intercollegiate athletic administrators. Sex Roles, 50, 411-421.

Sagas, M., Cunningham, G. B., & Ashley, F. A. (2000). Examining the women’s coaching deficit through the perspective of assistant coaches. International Journal of Sport Management, 1, 267-282.

Sakallı, N. (2001). Beliefs about wife beating among Turkish college students: The effects of patriarchy, sexism, and sex differences. Sex Roles, 44, 599-611.

Sakallı-Uğurlu, N. & Beydoğan, B. (2002). Turkish college students? attitudes toward women managers: The effects of patriarchy, sexism and gender differences. The Journal of Psychology, 136, 647-656.

Schein, V. E. (2001). A global look at psychological barriers to women?s progress in management. Journal of Social Issues, 57, 675-688.

Schreiber, P. (1998). Women?s career development patterns. New Directions for Adult and Continuing Education, 80, 5-13.

Sevim, S. A. (2006). Religious tendency and gender roles: Predictors of the attitudes toward women?s work roles?. Social Behavior and Personality, 34, 77-86.

Shaw, S. & Hoeber, L. (2003). ?A strong man is direct and a direct woman is a bitch?: Gendered discourses and their influence on employmen roles in sport organizations. Journal of Sport Management, 17, 347-375.

Shaw, S. & Slack, T. (2002). ?It?s been like that for Donkey?s years?: The construction of gender relations and the cultures of sports organizations. Culture, Sport, Society, 5, 86-106.

SIS (State Institute of Statistics) (2000). Census of population. social economic characteristics. Ankara: Turkey.

Spence, J. T. & Helmreich, R. L. (1978). Masculinity and femininity: Their psychological dimensions, correlates, and antecedents. Austin, TX: University of Texas Press.

Tharenou, P. & Conroy, D. (1994). Men and women managers? advancement: Personal or situational determinate? Applied Psychology: An International Review, 43, 5-31.

Theberge, N. (1993). The construction of gender in sport: Women, coaching and the naturalization of difference. Social Problems, 40, 301-313.

Tor, H. (1997). Kentsel kesimde yaşayan kadınların çalışma hayatına katılamamalarını etkileyen etmenler [Factors of women?s nonparticipation in working life]. 20. yüzyılın sonunda Kadınlar ve Gelecek Konferansı, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü.

UNDP (1996). Human development report: Turkey. Ankara: UNDP.

Woodward, D. & Özbilgin, M. F. (1999). Sex equality in the financial services sector in Turkey and the UK. Women in Management Review, 14, 325-332.

Table I. The Means and Standart Deviations of Attitudes towards Women?s Work Roles, Subscales of WAMS and BSRI For Female and Male Workers

Variables

Female

n=83

Male

n=138

Total

n=221

M

SD

M

SD

M

SD

Attitudes toward Women?s Work Role

2.58

.47

2.86

.49

2.75

.50

WAMS
Gender Role Stereotypes

3.97

.65

3.14

.85

3.45

.88

Attitudes toward Women Career Advancement

2.17

.28

1.77

.41

1.92

.41

BSRI
Femininity

62.39

6.21

60.27

8.02

61.06

7.45

Masculinity

50.71

7.27

51.17

7.69

50.99

7.52

Sports for everybody

KADN_S~1SPORTS FOR EVERBODY

 

YOU AND ME EQUAL IN GENDER AND SPORT

 

The number of women in sports begin to increase?

 

In recent years, there has been a significant increase in the number of women in sports and in female athletes? participation and achievements in international sports competitions.

 
The real reason we want equal opportunity for women to play sports is so they too can derive the psychological, physiological and sociological benefits of sports participation. Sport has been one of the most important socio-cultural learning experiences for boys and men for many years. Those same benefits should be afforded women.

Women who are active in sports and recreational activities as girls feel greater confidence, self-esteem and pride in their physical and social selves than those who were sedentary as kids.

İt?s a good news for everbody, but unfourtanetly stil we have so much problem. We have to speed this processes up, we have to change stereotypes and to make people most of the media concious.


Stereotypes and Myhts in Sports Media

For too long, women have been discouraged from playing sports by a succession of almost desperate myths and stereotypes, historically perpetuated by the media:

  • If she plays sports, she will become “mannish” and “unfeminine.”
  • If she plays sports, she will develop an eating disorder.
  • Because of her anatomical structure, she will suffer more knee injuries in competitive athletics.
  • If she trains too hard, her ovaries and bladder will drop.
  • Women who play sports are lesbians.
  • Women aren’t interested in playing sports.
  • Women with large breasts can’t play golf.

In the 1880s, male doctors even predicted that women who rode bicycles, then symbolic of the independent female, would suffer the dreaded disease of “bicycle face,” the distortion of facial muscles from the pain and suffering derived from contact of the female anatomy with a bicycle seat. Spare us!


The print and electronic media are a huge influence on the values of parents!

 

The print and electronic media are a huge influence on the values of parents, the aspirations of our daughters and the support of peer groups in that critical 10-14 years old period. A 90% male sports journalist/broadcast media is not accurately portraying or adequately covering the achievements of women in sports.

Women want to take part in media just her achievements not her sexuality?
When women’s sports aren’t covered by the print and electronic media, the only images left are advertisements and general news and features that most often offer sexist, anorexic or other physically unrealistic portrayals of females. Such images put a great deal of pressure on girls and women to conform.

We just work together to solve the gender equity problem!

 

Bengü ARSLAN

Sports Journalist

Turkish Media Coverage of the 2004 Olympics

2004olympics- benguarslan

CANAN KOCA AND BENGU ARSLAN

TURKEY

GENDER RELATIONS IN TURKEY

The dissolution of the Ottoman Empire and the establishment of the modern Turkish Republic in 1923 provided ideological and legal bases for the modernization process in Turkey. Within this modernization project, the new state replaced the Islamic civil code with a secular or republican code adopted from the Swiss code, which introduced gender equality in marriage, divorce and matters of inheritance. In 1930, Turkish women were granted the right to vote in local elections and, in 1934, the right to vote for and to be elected to public office in national elections. Republican gender ideology in general expected women to follow a particular form of education and act as visible ambassadors to challenge the backward image of Muslim women in the world as well as in Turkey (Kandiyoti, 1989). However, these reforms for recognizing women as individuals did not in reality bring equality to women. In the new state, the women continued to be described according to their traditional female roles and this prevented the development of a perception of women as being equal partners of men (Arat, 1994; Kandiyoti, 1987). As Arat (1994) argues, Turkish women are emancipated but unliberated. Keeping mind all these modernization movements and legal changes which are focused on women, it seems contradictory, as Muftuler-Bac (1999) has argued, that Turkish women are still oppressed by the patriarchal system.  However, a whole year of intensive lobbying and widespread campaigning by the women?s movement throughout 2001 has resulted in reforms which have drastically changed the legal status of women in the family and in the promulgation of the new Turkish Civil Code, which was passed by the Turkish Grand National Assembly on November 22, 2001 (WWHR, 2002). The new Code sets the equal division of the property acquired during marriage as a default property regime, assigning an economic value to women?s hitherto invisible labour for the well-being of the family household.

Nowadays, the primary engine of the Turkish modernization project has been Turkey?s ongoing attempt to gain entrance into the European Union (EU). Within this ongoing project, Turkey signed the United Nations Convention on Elimination of All Forms of Discrimination Against Women (1979), and the Declaration on the Elimination of Violence Against Women (1993). A 2007 European Parliament report notes that the political participation by women in Turkey is too low and that there is an absolute need for female role models in positions of power and decision-making. Regarding gender equality in access to education and the labour market, UNICEF estimates that each year between 600,000 and 800,000 girls are either prevented by their families from going to school or do not attend because of logistical difficulties. The female employment rate in Turkey is just under 25%, compared to the average women’s employment rate in the EU-25 of 55%1.  Members of the European Parliament therefore called on the Turkish government to ensure gender equality in access to education and the labour market, especially in the south-eastern regions (European Parliament, 2007).

GENDER RELATIONS IN SPORT

Although gender issues in sport have been studied extensively worldwide since the 1980s, they have been studied in Turkey for only a few years. The increasing rates of women?s participation in both elite and recreational sport have led researchers to investigate the sport and exercise environment as an important arena of gendered cultural practices in Turkish society (Koca & Asci, 2005; Koca & Bulgu, 2005; Koca, Asci & Kirazci, 2005). In these studies it has been argued that although, like many other Western societies, patriarchy is still one of the most important characteristics of Turkish society and female athletes have been faced with various forms of patriarchal oppression, there have been some changes in the status of Turkish women in sport, particularly in urban areas. For example, Fasting and Pfister (1997) also concluded that at least some parts of Turkey were changing, and that not only was the younger generation more active in sport but parents also encouraged their children to enjoy sport, especially girls, because sport was considered as something positive. Relative to the situation of women in elite sport, although most of the elite female athletes are competing in volleyball and track and field, there have been increasing numbers of female athletes in martial sports such as taekwondo and judo and, recently, in weightlifting and wrestling. For recreational sport, increasing numbers of women have been participating in physical activity in their leisure time as a result of broader social transformations during recent years in Turkey. Factors such as continuing modernization movements, rapid urbanisation and the growing attention from the municipalities towards physical activity for women have all motivated women in Turkey to participate in physical activity in different types of sport and exercise clubs (Koca, Bulgu & Asci, 2007).

In recent years, there has been a significant increase in the number of women in sports and in female athletes? participation and achievements in international sports competitions (e.g., having medals in World and European Championships and Olympics). According to information from the General Directorate of Youth and Sport, while the number of elite female athletes (330,258) is less than elite male athletes (856,572), there has been a five-fold increase in women?s involvement in sport since 2002 (www.gsgm.gov.tr). Regarding the statistics, the number of female athletes was about 66,000 in 2002 and this number increased to about 350,000 in 2007. In addition, the highest participation of Turkish female athletes in the Olympics was at the 2004 Games, where Nurcan Taylan became the first Turkish female athlete to win a gold medal in the Olympics.

PREVIOUS RESEARCH ON GENDER DIFFERENCES IN MEDIA COVERAGE

The presentation of women in the media has gained a renewed interest by several scholars from different disciplines in Turkey and many researchers have pointed to the under-representation of women in Turkish media and the fact that, when women are represented, the coverage reinforces existing stereotypical norms such as housewives or mothers, and women as sexual objects (Gencel-Bek, 2001; Gencel-Bek & Binark, 2000; Hortacsu & Erturk, 2003). On the other hand, physical, sexual and psychological violence against women has been increasingly visible within the general community, including rape, sexual abuse and sexual harassment in family, work and educational institutions and, therefore, there are some other studies which investigated the media coverage of violence towards women. For example, Alat (2006) analysed the Turkish news coverage of violence against women. She found the following patterns in news stories: a victim blaming attitude, questioning perpetrators? mental status and women?s adherence to gender norms, scrutinising the victim?s intention for reporting the crime, and turning sexual assault into pornographic stories. These issues have been explored in a sport context by Bulgu and Koca (2006) who examined the presentation of a case of sexual harassment in the national women?s weightlifting team in Turkish daily newspapers and found that, in order to protect the national popularity of weightlifting, the print media presented the case in ways that suggested they did not really believe the sexual harassment took place.

Although there have been many international studies of media coverage of women?s sport in Western countries, there has been a limited number of studies about this subject in Turkey. One recent study (Öktem, 2004) analysed the media coverage of Süreyya Ayhan who is one of the most successful and famous Turkish track and field athletes and found that the achievements of women are disregarded and, further, that her success has been reflected as an extraordinary and unusual event in the media. In another recent study, Arslan and Koca (2007) examined gender stereotypes in both written and visual texts of female articles in Turkish newspapers. One of the findings of their study is that the number of female articles (6.05%, n=220) was significantly lower than male articles (87.02%, n=3,166) and, although the data revealed that there were gender stereotypes in media coverage of female athletes, particularly in visual texts of newspapers, the overall amount of these gender stereotypes remains low. For example, 13.9% of female athletes received photographic coverage as glamorous or sexy, and with reference to their heterosexual familial roles as wives, mothers and daughters.  Semra Aksu, a former Turkish track and field athlete, was pictured with her baby on the blocks in a position ready for the start. In this study, which included both Olympic and non-Olympic periods, most of the articles were about female weightlifters, who have previously had the highest athletic achievement (such as medals in several World and European Championships) of female athletes in Turkey and, therefore, were great expectations for medals in the 2004 Olympic Games (Arslan & Koca, 2007). Female weightlifters are visibly strong and muscular (attributes long viewed as being unfeminine) and they certainly do not conform to stereotypes of femininity. Thus, it should come as no surprise to realise that, in the Turkish media, female weightlifters were mostly represented by their athletic performance rather than in relation to normative stereotypes of femininity (Arslan & Koca, 2007).

METHODS

Three Turkish daily newspapers, appealing to different audiences, were chosen. Hürriyet, Cumhuriyet and Zaman are three of the mass-circulation newspapers in the country. Zaman is a conservative newspaper and has the highest circulation (over 500,000 copies per day). The Cumhuriyet (Republic) has the highest circulation (about 50,000 per day) of the newspapers with social democratic views, and the Hurriyet (Liberty) has a circulation about 490,000 per day and supports liberal economic views.

The sample was collected from 13 – 29 August 2004 and consists of 1132 sports-related articles. The data collection period starts from the date of the opening ceremony and ends with the date of the closing ceremony of Olympics. In the present study, media coverage refers to the number of articles reported in newspapers. Stories were analysed from the sport and news sections of each daily newspaper. Therefore, all articles related to both Olympics and non-Olympic sports in all sections of each newspaper were initially counted. The result sections were also counted. Then they were coded into categories with respect to gender; namely female articles, male articles and mixed. The researchers categorised articles as female articles that referred to events related only to females, and as male articles that referred to events related only to males. Articles that referred to events related to both females and males were coded as mixed articles. The articles that were related to general Olympics (e.g., philosophy and history) were not included in the content analysis: however, there were few such articles in each newspaper. The results from all three newspapers have been combined.

 

THE RESULTS OF THE CONTENT ANALYSIS

At the 2004 Olympic Games in Athens, 45 men and 20 women competed for Turkey. Turkish athletes won a total of 10 medals (in weightlifting, boxing, wrestling, taekwondo and track and field). Only one medal (gold) was won by a female ? weightlifter Nurcan Taylan.

 

Men Dominate Media Coverage

The analysis of this project included both Olympics and non-Olympic coverage of newspapers. Although the analysis included just the dates of Olympics, the overall proportion of newspaper coverage devoted to Olympics was low (30.1%, see Table 1).

Table 1. Total coverage dedicated to Olympics and non-Olympics articles

 

Measurement

Olympics

Non-Olympics

Total Articles

Number of stories

341

791

1,132

% of Total Coverage

30.1%

69.9%

100%

This high overall proportion of newspaper coverage devoted to non-Olympics is also likely to have influenced the total proportion of coverage for females which reached only 10.1% (see Table 2).

Table 2.  Total coverage by gender

 

Measurement Male Female Mixed Total
Number of stories

883

114

135

1,132

% of Total Coverage

78%

10.1%

11.9%

100%

 

Females Receive Little Non-Olympic Coverage

The findings of this study indicated that in non-Olympic coverage, female athletes received only 2% of the newspaper coverage whereas male athletes received 95.6% (Table 3). Thus, our results indicate that female athletes received much less newspaper coverage in non-Olympic coverage compared to male athletes. Football (93%) had the most coverage in non-Olympic sport for males. On the other hand, track and field (37.4%) had the highest coverage in non-Olympic sport for females. The other stories concerning female athletes in non-Olympic sport were tennis (18.8%), handball (18.8%), volleyball (12.5%) and basketball (12.5%).

Table 3. Non-Olympic coverage by number of stories in Turkey Newspapers during the 2004 Olympic Games

Measurement

Male

Female

Mixed

Total

Number of stories

756

16

19

791

Percentage (%)

95.6

2

2.4

100%

 

Females Receive Higher Levels of Olympic Coverage than Non-Olympic Coverage

This study found that female athletes received 28.74% of all Olympic coverage whereas male athletes received 37.24%. Although the percentage of female athletes in the Olympic coverage (28.74%) is much more than the percentage of female athletes in non-Olympic coverage (2%), female athletes still received less newspaper coverage than male athletes. The percentage of mixed coverage (34.02%) is higher than the percentage of female athletes in Olympic coverage (28.74%). The percentage of mixed coverage in Olympic sports is also higher than the percentage of mixed coverage in non-Olympic sports (2.4%). The reason for this difference can be explained by the mixed nature of the Olympics. There are both female and male sports in Olympics; therefore relatively more coverage was devoted to mixed stories in Olympic coverage than in non-Olympic coverage. Another reason for this difference could be the inclusion of the results sections that consisted of both male and female results. The content of the mixed articles was mostly male with a little female coverage. This finding should be attributed to the high number of male athletes in Turkish Olympic team. Thus, our results do not support the hypothesis thatfemale athletes will receive relatively equal newspaper coverage compared to male athletes. The frequencies and percentages are shown in Table 4.  Overall, most of the female coverage (86%; 98 of 114 articles) was from the Olympics, as was the majority of the mixed coverage (85.9%; 116 of 135 articles).  However, the opposite was true for males: only 14.4% of all male coverage was devoted to the Olympics with 756 of 883 articles (85.6%) being focused on non-Olympic events.

Table 4. Olympics-only coverage by number of stories in Turkish newspapers during the 2004 Olympic Games

Measurement

Male

Female

Mixed

Total

Number of stories

127

98

116

341

Percentage (%)

37.24

28.74

34.02

100%

Differences in coverage relative to proportion on the Olympic team

 

The findings of this study did not fully support the hypothesis which argued that female and male athletes will receive coverage relative to their proportions on the Olympic team (see Table 5). Male athletes received less coverage (37.24%) than their participation rate (69.7%), whereas female athletes? coverage was clearly much closer to their participation proportion (only 1.6% less). Thus, the coverage of female athletes (28.74%) was relative to their proportion (30.3%) on the Turkish Olympic team, while the male coverage was not.

Table 5. Olympic coverage of Turkish female and male athletes and their proportions on the Turkish Olympic team

 

Measurement

Male

Female

n

%

n

%

Olympic stories

127

37.24

98

28.74

Olympic team

46

69.7

20

30.3

Medal winners

9

90

1

10

The results also did not support the hypothesis that female and male athletes will receive coverage relative to the proportion of Olympic medals they win(see Table 5).  Our findingsshowed thatmale athletes received less coverage than the proportion of Olympic medals they won, whereas female athletes received more coverage than their proportion of medals.  Women athletes won only 10% of Turkey?s medals but received 28.74% of the coverage; while males won 90% of medals and received 37.24% of coverage. It should be noted, however, that almost one-third of the coverage was mixed stories, which focused on both male and female athletes (see Table 5). Almost half of the mixed stories consisted of winners in the Olympics.

 

Females who were expected to win medals in Olympics had the highest coverage

Nurcan Taylan, a weightlifter, was the only Turkish female medal winner in the 2004 Olympic Games. Weightlifting is one of the sports that are historically linked to Turkish national identity and the highest achievement of Turkish athletes during the 2004 Olympics was in weightlifting (two gold medals and one bronze for males and one gold medal for females). Regarding the fifth hypothesis that female athletes who win in sports historically linked to national identity will receive more coverage than female winners in other sports, the 27.6% of articles related to Nurcan Taylan and other female weightlifters in the Turkish Olympic team is only the second highest percentage in the female articles and less than half the percentage for the most covered sport of track and field (see Table 6). Therefore, this study disproves the fifth hypothesis.

Table 6. Olympic coverage of Turkish female and male athletes and their proportions on the Turkish Olympic team

 

Sport in order of total articles

Male

Female

Articles

Athletes on Olympic team

Articles

Athletes on Olympic team

n

% of male coverage

n

% of males on Turkish team

n

% of female coverage

n

% of females on Turkish team

Track and Field

14

11

5

10.9

56

57.2

8

40

Weightlift

İng

25

19.7

6

13

27

27.6

4

20

Wrestling

30

23.6

12

26

Boxing

23

18.1

8

17.4

Taekwondo

8

6.3

1

2.2

Swimming

3

2.4

5

10.9

5

5.1

4

20

Judo

2

1.6

2

4.3

1

1

1

5

Shooting

2

1.6

1

2.2

Sailing

4

3.1

5

10.9

Archery

1

2.2

2

2

3

15

Other Countries

16

12.6

7

7.1

Total

127

100

46

100

98

100

20

100

However, our findings support the hypothesis in another way. For example, the biggest expectation for female medals in the 2004 Olympic Games was from two well-known track and field athletes, Süreyya Ayhan and Elvan Abeylegesse.  Ayhan was the 2002 European 1500m champion and had won the silver medal in the 2003 world championships. Abeygelesse held the world record in 5000m (14.24.68). Therefore, the high level of coverage is not unexpected, although they did not win any medals.  Although track and field is not historically linked to national identity in Turkey, medal expectations are related to national identity and, therefore, these athletes received relatively more coverage than female medal winners in other sports.

Therefore, the reason the hypothesis is not supported is that winning is the most important thing, rather than an association with sports that have historical links to national identity.  Indeed, almost 85% of female coverage was of women who won, or who were expected to win. Although weightlifting, swimming and archery have similar numbers of athletes competing, weightlifting got so much more coverage (27.6%) than swimming (5.1%) and archery (2%). The reason for this is highly related to the big expectation for medals in the 2004 Olympic Games from Nurcan Taylan who won the gold medal. She received 20.5% of the 27.6% weightlifting coverage.

Similarly, Elvan Abeylegesse and Süreyya Ayhan received 50.1% of the 57.2% track and field coverage. Because of an injury, Süreyya Ayhan did not compete in 2004 Olympics, withdrawing shortly before the Games began.  Therefore, Abeylegesse had more coverage (40.9%) than Ayhan (9.2%) of the 57.2% track and field coverage. The most of the coverage about Ayhan was related to her injury. In addition to this, the rest of the track and field coverage was devoted to female athletes from other countries.

Our findings also disproved the hypothesis that female athletes competing in sports more strongly linked to femininity or dressed in ways that highlight gender difference will receive relatively more coverage than those competing in sports more strongly linked to masculinity or dressed in ways that do not highlight gender difference.  Female athletes competing in track and field (57.2%) and weightlifting (27.6%) received more coverage than female athletes who competed in other sports (Table 6). Thus, this finding did not support this hypothesis since track and field is accepted as a gender-neutral sport and weightlifting as male-appropriate sport. On the other hand, these two sports are not stereotypically feminine sports. The uniforms worn by Abeylegesse and Ayhan, who had the most coverage, were not revealing and did not highlight femininity.

Males Receive Higher Levels of Olympic Photographic Coverage than Females

 

The analysis of this project included Olympic photographic coverage in the newspapers. This study found that male athletes received 39.8% of all Olympic photographic coverage whereas female athletes received 33% (Table 7). Consistent with the percentage of male athletes (37.24%) in Olympic coverage, male athletes had similar percentage in Olympic photographic coverage (39.8%). Female athletes? Olympic photographic coverage was clearly closer to their Olympic coverage proportion (only 4.26% less), whereas mixed coverage had fewer photographs (27.2%) than their proportion in Olympic coverage (34.02%).

 

Table 7.  Total Olympics photographic coverage by gender

 

Measurement Male Female Mixed Total
Number of photographs 88 73 60 221
Percentage (%) 39.8% 33% 27.2% 100%

 

Female track and field athletes had the highest photographic coverage (54.8% of female coverage) since they were expected to win medals in the Olympic Games (Table 8). The highest photographic coverage went to the three athletes most expected to win medals:  Abeylegesse (39.7%), Taylan (15.9%) and Ayhan (5.7%). The Olympic photographic coverage for these three Turkish female athletes was close to their percentage of female Olympic articles: Abeylegesse (40.9%), Taylan (20.5%) and Ayhan (9.2%).

For males, weightlifting (25%), boxing (20.5%) and wrestling (19.4%) had the highest Olympics photographic coverage. Male athletes? Olympic photographic coverage also showed a similar percentage to their Olympic articles: weightlifting (19.7%), boxing (18.1%) and wrestling (23.6%).

 

Table 8. Olympic photographic coverage of Turkish female and male athletes

 

Sport in order of total articles

Female

Male

n

% of female coverage

n

% of male coverage

Track and Field

40

54.8

10

11.4

Weightlift

İng

20

27.4

22

25

Boxing

18

20.5

Wrestling

17

19.4

Taekwondo

8

9.1

Swimming

1

1.4

1

1.1

Judo

1

1.1

Shooting

Sailing

1

1.1

Archery

Other Countries

12

16.4

10

11.3

Total

73

100

88

100

 

Females Receive Photographic Coverage Relative to Their Performance in 2004 Olympics

Olympics photographs in each newspaper were also analysed based on two main categories: (a) relevance of performance and (b) gender stereotypes. Photographs that depicted female athletes actively participating in their own sports or shown in sports-related settings were coded as relevant performance, and photographs that depicted female athletes in non-sport settings were coded as non-relevant performance. Additionally, photographs that depicted female athletes with stereotypical female characteristics such as beauty, sexuality, physical appearance or femininity were coded as gender stereotyped.

Our findings indicated that 78.1% of female athletes? photographs were related to performance (Table 9). For instance, Elvan Abeylegesse and Nurcan Taylan were presented during their actual athletic performance in the 2004 Olympic Games. The vast majority of female athletes? photographs (91.8%) were not gender stereotyped. However, 8.2% of female athletes received glamorous, sexy and still shots. Turkish female athletes? photographic coverage was focused on performance rather than gender as defining their representation. Gender stereotyped coverage appeared only for female athletes from other countries. For example, the Cumhuriyet for August 18 included several inside photographs of tennis player, Venus Williams, showing her posing seductively for the camera in the her off-court wear.

Table 9. Content of female athletes? Olympic photographic coverage

 

Number and percentages of photographs

Relevance of  performance

Gender stereotypes

Yes

No

Total

Yes

No

Total

N

57

16

73

6

67

73

% of female photographs

78.1

21.9

100

8.2

91.8

100

CONCLUSIONS

Based on 1,132 sports-related articles from three different Turkish daily newspapers, this study indicates that male athletes received higher coverage than female athletes in both Olympic and non-Olympic articles.  However, female athletes had relatively higher coverage in Olympic articles than non-Olympic articles. The findings show that females who compete in the Olympics appear to be of more interest to the media (28.74% of coverage) than those who do not (only 2% of non-Olympic coverage).  The coverage of female Olympic athletes was also much closer to their proportion on the Turkish Olympic team than the coverage of male athletes.  Females also received much more coverage than their percentage of medals won. Overall, most of the female coverage was from the Olympics, whereas most of the male coverage was devoted to non-Olympic events.

The increased coverage of female athletes in Olympic coverage might be attributed to the increasing number of Turkish female athletes who are participating and achieving in international competitions and, therefore, their increasing popularity in recent years. Besides, it should be also noted that Olympic Games seem to be important in publicizing female athletes? sport achievements. Therefore, we can argue that the higher coverage of female athletes might relate to the strong nationalistic fervour ignited by the Olympics in Turkey. National identity can be fostered by reports from the media by representing national athletes? achievements in Olympics rather than athletes from other countries. Certainly our study shows that the Turkish media were most interested in Turkish athletes.  For example, only 10.2% of all male and female Olympic stories (23 out of 225) were about athletes from other countries (see Table 6). This means that 89.8% of this coverage focused on athletes from Turkey.

The findings of this project indicate that winning is more important than an association with sports that have historical links to national identity. Almost 85% of female coverage was of women who won or who were expected to win.  The athletes who win Olympic medals are celebrated as heroes/heroines in Turkey. In addition to this, winning was the most important since it did not matter how female athletes were dressed (feminine or not, revealing or not); it was the winners or expected winners who got coverage.

Overall, our study demonstrates thatalthough males had relatively more coverage in both Olympic and non-Olympic events, most of the male coverage was devoted to non-Olympic events.  Olympic coverage was only 30.1% of all the sports media coverage during this period; and males received 95.6% of the non-Olympic coverage.  This study also found that male athletes received more Olympic photographic coverage than female athletes.

Female track and field athletes had the highest photographic coverage since they were expected to win medals. Our findings also indicated that most of the female athletes? photographs were related to their actual performance and most did not receive any gender stereotypes. Not only were female athletes who received gender stereotyped coverage (in glamorous, sexy and still shots) from other countries but almost all the female athletes from other countries received this kind of coverage. It seems important to note that because most of the female Olympic coverage focused on female athletes from Turkey, the media overall highlighted the athletic achievements of females. This finding might also support the view that the nationalistic fervour ignited by the Olympics leads the Turkish media to present Turkish female athletes in terms of their athletic achievements rather than emphasising gender stereotypes.

ENDNOTES

  1. EU-25 is the 25 Member States of the European Union.

REFERENCES

Alat, Z. (2006). News coverage of violence against women. Feminist Media Studies, 6(3), 295-314.

Arat, Y. (1994).1980?ler Türkiye?sinde kadın hareketi: Liberal Kemalizmin radikal uzantısı [Women?s movement in Turkey in the 1980s: A radical extension of liberal Kemalism]. In Arat, N. (Ed.), Türkiye?de kadın olgusu [The issue of women in Turkey] (pp. 71 – 92). Istanbul: Say Yayınları.

Arslan, B., & Koca, C. (2007). An examination of female athletes-related articles in Turkish daily newspapers regarding gender stereotypes. Annals of Leisure Research, 10(3/4), 310-327.

Bulgu, N., & Koca, C. (2006, July). Media coverage of sexual harassment in sport in Turkey. Paper presented at the third European Association for Sociology of Sport Conference, Jyväskylä, Finland.

European Parliament (2007). Report on women?s role in social, economic and political life in Turkey (No: 2006/2214(INI)). Committee on Women?s Rights and Gender Equality. Retrieved August 21, 2006 from http://www.europarl.europa.eu/oeil/file.jsp?id=5378852

Fasting, K., & Pfister, G. (1997) Opportunities and barriers for sport for women in Turkey: A pilot study.Unpublished manuscript.

Gencel-Bek, M. (2001) Medyada cinsiyetçilik ve iletişim politikası. İletişim 2001 Kadın Yaz Çalışmalari [Sexism in media and communication policy.  Communication 2001 Summer Women Studies], 213-132.

Gencel-Bek, M., & Binark, M. (2000) Medyada cinsiyetçilik [Sexism in media]. Ankara Üniversitesi, Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM), Ankara.

Hortacsu, N., & Erturk, E. M. (2003). Women and ideology: Representations of women in religious and secular Turkish media. Journal of Applied Social Psychology, 33(10), 2017-2039.

Kandiyoti, D. (1987). Emancipated but unliberated? Reflections on the Turkish case. Feminist Studies, 13(2), 317-338.

Kandiyoti, D. (1989) Women and the Turkish state: Political actors or symbolic pawns?  In N. Yuval-Davis & F. Anthias (Eds.), Women-nation-state. London: Macmillan.

Koca, C., & Aşçı, F. H. (2005). Gender role orientation in Turkish female athletes from different types of sport and female non-athletes. Women in Sport and Physical Activity Journal, 14(1) 86-94.

Koca, C., & Bulgu, N. (2005). Spor ve toplumsal cinsiyet: Genel bir bakış [Sport and gender: A general evaluation]. Toplum ve Bilim [Society and Science], 103, 163-184.

Koca, C., Aşçı, F. H., & Kirazcı, S. (2005). Gender role orientation in athletes and non-athletes in a patriarchal society: A case of Turkey. Sex Roles, 52(3/4), 217-225.

Koca, C., Bulgu, N., & Aşçı, F. H. (2007). Analysis of Turkish women?s physical activity participation regarding gender and social class. Paper presented at the 4th World Congress of ISSA in conjunction with the 10th World Congress of ISHPES, Copenhagen, Denmark.

Muftuler-Bac, M. (1999). Turkish women?s predicament. Women?s Studies International Forum, 22(3), 303?315.

Öktem, M. G. (2004). Sporcu kadının Türk yazılı basınındaki temsili: Süreyya Ayhan örneği [Representation of Turkish female athletes in print media: The case of Süreyya Ayhan]. Paper presented at the Multidisciplinary Symposium of Women Studies, Yeditepe Üniversitesi, İstanbul, Turkey.

WWHR (2002). The new legal status of women in Turkey. Istanbul: Women for Women?s Human Rights. Retrieved February, 2008 from http://www.wwhr.org/id_736.

AFFILIATIONS

Canan Koca                                        Bengu Arslan

The University of Edinburgh           Baskent University

UK                                                         Turkey